Türkiye karşıtı manevraların kısa tarihi

Türkiye, yakın tarihi boyunca, iktisadi gelişim kaydettiği, kaynaklarını çeşitlendirdiği ve bölgedeki hadiselerle ilgili olarak söz sahibi olma arzusunda olduğu her durumda terör saldırılarının hedefi oldu.

1830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir ticaret anlaşması imzalandı. Bu anlaşma sadece bildiğimiz manada ticaretle ilgili değildi. Silah ve gemi inşa sanayii ile ilgili de işbirliğini öngörüyordu. Bunun neticesi olarak 1832’den itibaren ABD’li mühendisler Eckford ve Rhodes, II. Mahmut tarafından Aynalıkavak’ta kendilerine tahsis edilen tersanede birçok gemi inşa etmiş, Osmanlı Devleti’ne teknoloji transferi yapmışlardı. Bu mühendislerin başarılı olmasında II. Mahmut’un ve onun kaptanpaşası Çengeloğlu Tahir Paşa’nın rolü büyük olmuştur.

Osmanlı Devleti 18. Yüzyılın son döneminden itibaren yabancı danışmanlar marifeti ile bazı işlerini yapmaya başladı. İlk danışmanlar İsveç, Belçika, Fransa ve İngiltere’dendi; yani Avrupa’dan. Türkiye’nin ABD ile teknolojik işbirliğine dayanan ve harp sanayiini de içine alan bir anlaşma yapması rahatsızlık uyandırmıştı.

İNGİLTERE-ABD REKABETİ

Nitekim bu işbirliği çok uzun sürmedi. II. Mahmut’un vefatından sonra, önce ABD’lilerin etkisi ve rolü azaldı, bilahare İngiltere’den hazır yapılmış gemi alma dönemi başladı. Öteki alanlarda da Amerika, o zaman müesses nizamı temsil eden İngiltere tarafından devre dışı bırakıldı. Osmanlı Devleti’nde de ABD ile işbirliğini arzu eden yöneticiler, yerlerini İngilizlerle işbirliğini arzulayan yöneticilere bıraktı. Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşit Paşa bunların en ünlüleridir.

Sultan Abdülaziz döneminde de Osmanlı Devleti’nin hakim güçlerin kontrolünden çıkma gayretleri söz konusu olmuştu. Bütün yokluk ve baskıya rağmen, donanmanın geliştirilmesi ve devletin (Uzak Asya Müslüman Türkleri dahil) dış Türkler ve Müslümanlar ile ilgileniyor olması, Sultan Abdülaziz’in hizmet süresini etkileyen amiller olmuş ve Abdülaziz, intihar süsü verilerek öldürülmek suretiyle tahttan uzaklaştırılmıştır.

II. Abdülhamid de Batı ile güç mücadelesine giren Türk yöneticilerindendir. Sultan Hamid’in Yahudilerin Filistin üzerindeki emellerine mani olması, eğitim ve teknoloji hamleleri, Ortadoğu’da İngiliz hamlelerine karşı mücadele etmesi ve son olarak yaklaşmakta olan dünya savaşına girmeyeceğine dair bir algının oluşması, onun sonunu hazırlamış, önce ‘Kızıl Sultan’ ilan edilmiş ve bilahare iktidardan uzaklaştırılmıştır.

BATI'YA ALTERNATİF ARAYIŞLARININ BEDELİ

Batı’nın Türkiye içi müdahalelerinden nasibini alan bir başka Türk lideri de 1950-60 arası Başbakanlık yapan Adnan Menderes oldu. O da ‘yoldan çıkmanın’ bedelini önce iktidarı, sonra canını kaybederek ödedi. Adnan Menderes’in canından olmasının birbiriyle ilgi iki büyük sebebi vardı: Birincisi devlet idaresinde kurulu düzeni değiştirmesi ve ikincisi, belki de daha önemlisi Türkiye’nin sadece Amerika ve onun Avrupalı müttefiklerine bağlı bir ülke olmaması için gayret göstermesiydi. Başlangıçta her şey yolundaydı. Türkiye Kore’de ABD ve müttefiklerine açık destek verdi. Daha sonra NATO’ya dahil oldu. Ancak Menderes iktidarının son döneminde SSCB (Rusya) ile de işbirliğine yönelik çalışmalar içinde olunca bu durum hoş karşılanmadı. Menderes’in Türkiye’yi bir sanayi ülkesi yapmak üzere SSCB ile işbirliği yapma gayretleri akim kaldı.

Sonraki dönemde Süleyman Demirel de önceleri Batı ile işbirliği içinde giderken SSCB ile teknolojik işbirliği geliştirmeye kalkışmasıyla iktidarını kaybetti. Türkiye istikrarsızlığa savruldu. Demirel’i diğer liderlerden ayıran en önemli özellik, siyasi hayatındaki savrulmaları takiben tekrar Batı’nın yörüngesine dönmesidir.

Türkiye’de değişim ve dönüşüm sağlama yolundaki gayretlerinin önüne engel çıkarılan liderlerden biri de Turgut Özal’dır. Özal’ın siyasette, ekonomide ve dış politikada Türkiye için alternatifler oluşturma gayretleri, şaibeli bir ölümle son bulmuştu.

TÜRKİYE'Yİ 'YOLA GETİRME' GAYRETİ

2000’li yıllar Türkiye için yeni bir dönem oldu. Türkiye’nin IMF ile irtibatı kalmadı. Türkiye birkaç ülkeye ve birkaç ülkeden ticaret yapan bir ülke olmaktan çıktı, dış ticaret kanalları çeşitlendirildi. Milli gelirde sıçrama sağlandı. Alt yapı yatırımları arttı. Türkiye bölgede bir cazibe merkezi haline geldi. Bölgedeki hadiselerle ilgili olarak söz sahibi olma arzusunu ortaya koydu. Böyle olunca, bundan öncekilerde olduğu gibi, Türkiye’de farklı olaylar yaşanmaya başladı.

2013’ten itibaren gelişen olaylara ilave olarak, PKK terörünün artması, Rus uçağının düşürülmesi, 15 Temmuz 2016 ihaneti, bu girişimin başarısızlığa uğramasını takiben Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde farklı hedeflere yönelik farklı kisvelerle yapılan terör saldırılarının artması, hep Türkiye’yi yola getirmeye yönelik gayretler olarak görülmektedir.

Bu hadiselerin sebebi olarak, zayıf bir ihtimal olmakla birlikte, bu tür olayların Türkiye ile Rusya’yı yakınlaştırmasından hareketle, terör olaylarına Rusya’nın veya bu cepheyi destekleyenlerin sebep olduğunu da düşünmek mümkün. Ancak tarihi tecrübemiz bu ihtimali düşük kılıyor.

TERÖR, HEDEFİNE ULAŞAMAYACAK

Bundan sonra, Türkiye’yi yaşanmaz bir ülke ve hükümetini de hükümet edemez hale getirmeye çalışanların yapmak isteyecekleri şeyler aşikardır. Bugüne kadar farklı örgüt kisvesiyle yapılan Atatürk Havalimanı saldırısı, polislere çeşitli yerlerde yapılan saldırılar, eğlence yerlerine, düğünlere, toplu taşıma araçlarına yapılan saldırılar, bundan sonra da neler yapabileceklerine dair büyük ipuçları vermektedir. Ülkede kaos, güvensizlik ortamı, iktisadi hayatta sıkıntıların sürmesi, başka ülkelerle ilişkilerin bozulmasına yönelik oyunlar ve benzeri gayretlere karşı müteyakkız bulunulmalıdır.

Bu gayretlerin akim bırakılması için, korku bilmeden ve inadına birleşerek ve çoğalarak mücadele etmek gerekecektir. Bu saldırılar bizi birbirimize daha da yaklaştıracaktır. Başlangıçta iktidarın zarar göreceği hesabı ile sessiz kalan veya olanları hep iktidardan bilen grupların dahi, söz konusu istiklalimiz olunca kenetleneceği kesindir. Bu saldırılar Türkiye’nin toparlanmasına, ayrılıkların azalmasına ve ilerlemede büyük bir ivme kazanmasına yol açacaktır.

Dr. Fatih Erbaş

Yorumlar