Türk halkının direnişi demokrasi adına bir simge oldu
AB Bakanı ve Başmüzakereci Çelik, FETÖ'ye karşı Türk halkının direnişinin demokrasi adına bir simge olduğunu belirtti.
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, geçen yıl 15 Temmuz gecesi Türk milletinin herhangi bir tereddüt göstermeden, Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) karşı dayanışma içinde, birlikte duruş sergilediğini, demokratik değerlere ve evrensel standartlara bağlılık gösteren Türk halkının direnişinin, demokratik değerler adına mücadele eden herkes için simge haline geldiğini bildirdi.
Bakan Çelik, EUobserver için kaleme aldığı makalede, her ulusun tarihinde önemli dönüm noktalarının bulunduğunu, Türkiye'nin ulus olarak geçmişinin çok eskilere dayandığını, cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden geçen yaklaşık 100 yıllık dönemde demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün benimsenmesinin, tüm vatandaşların en yüksek refaha erişiminin sağlanmasının hedeflendiğini, dolayısıyla AB sürecinin bu perspektif içinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bu süreçte zor aşamalardan geçildiğini, demokrasinin olgunlaştığını, bunun zaman zaman çok yüksek maliyetinin olduğunu hatırlatan Çelik, "Bir yıl evvel, 15 Temmuz 2016 gecesi Türk milleti herhangi bir tereddüt göstermeksizin, FETÖ'ye karşı dayanışma içerisinde birlikte duruş sergilemiştir. Demokratik değerlere ve evrensel standartlara bağlılık gösteren Türk halkının direnişi, demokratik değerler adına mücadele eden herkes için bir simge haline gelmiştir. Muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşlarını da kapsayacak şekilde bir bütün olarak bir araya gelen Türk halkı, darbe girişimine karşı mücadele etmiştir." ifadesini kullandı.
Ömer Çelik, halkın iradesi hilafına çeşitli darbeler ile farklı askeri müdahalelerin, Türk siyasi tarihinde acı izler bıraktığını anımsatarak, FETÖ'nün darbe girişiminin başarılı olması halinde bunun Türk milletinin karşısına demokrasi açısından en tehlikelisi olarak çıkacağına işaret etti.
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında ilk kez vatandaşlara ateş açıldığını, parlamentonun ve cumhurbaşkanlığı külliyesinin bombalandığını anımsatan Çelik, "Türkiye'de askeri müdahaleler döneminin sona erdiğini düşünüyorduk. Birlikte hareket eden Türk halkı, demokrasiyi koruma konusundaki taahhüdünü korumuş ve direniş göstermiştir." değerlendirmesinde bulundu.
TÜRKİYE'NİN BU TEHDİTTEN KURTULMASI İÇİN ŞOK TERAPİYE İHTİYACI VARDI
Darbe girişimine katılan çok sayıda FETÖ üyesinin itiraflarının, tereddüde yer bırakmayacak şekilde, daha önce de mili iradeye karşı girişimlerde bulunan Fetullah Gülen ve taraftarlarınca darbe girişiminin bilinçli bir şekilde planlandığını ve uygulandığını ispatladığını, bunun, toplumun bütün kesimleri tarafından itirazsız kabul edildiğini bildirdi.
Türkiye'nin o tarihten bugüne kadar FETÖ üyelerinin vermiş olduğu zararı giderebilmek, daha demokratik bir sisteme geçebilmek için bazı dönüşümleri hayata geçirdiğini, bu süreçte FETÖ'nün Türk devlet yapısına ve toplumun tüm diğer unsurlarına on yıllar boyunca nasıl sızdığının ortaya çıkarıldığını belirtti.
Çelik, yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Türkiye'nin bu tehditten kurtulması için şok bir terapiye ihtiyacı bulunmaktaydı. Bu çerçevede özellikle ordu, yargı ve emniyet teşkilatından olmak üzere, binlerce gizli FETÖ üyesi kamu hizmetinden uzaklaştırılmıştır. Soruşturmalar, FETÖ üyelerinin devlet yapısını ele geçirmek ve kendilerini gizlemek için kullandıkları yöntemleri de ortaya çıkarmış bulunmaktadır. FETÖ üyelerinin devlet kurumlarından atılmasıyla birlikte, bugün Türkiye çok daha şeffaf bir ülke haline gelmiş bulunmaktadır.
Böylesine karmaşık bir yapı ile mücadele ederken başarılı olmak için atılan ilk adım olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmesi olmuştur. Anayasanın 120. maddesine göre ilan edilen OHAL, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesinde de yer almakta olup, tüm ülkeler tarafından olağanüstü durumlarla mücadele etmek amacıyla uygulanabilmektedir. OHAL, Türkiye için sadece meşru bir yol değil, aynı zamanda tek seçenekti."
Bakan Çelik, bu süreçte sivil otoritelerle asker arasında hiyerarşik ilişkinin, sivil iradenin asker üzerinde tam kontrolünü temin edecek şekilde yeniden tanımlandığını, OHAL yönetiminde hukukun üstünlüğüne bağlı kalma konusunda oldukça dikkatli davranıldığını, etkili tashih mekanizmalarının oluşturulduğunu, gözaltı ile gözaltında tecrit konularında değişikliklere gidildiğini anlattı.
Yorumlar