Saldır, saldırdıkça sonuna yaklaşıyorsun
Gün geçmiyor ki medeniyetimizin birbirinden güzide şehirlerinin birinde bombalar patlayıp, canlarımıza kıyılmasın.
Arefe günü İslam aleminin kutsal kenti Medine'de, Mescidi Nebevi yakınlarında ve Şiilerin çoğunlukta olduğu Katif kentinde bombalı saldırı düzenlendi. Düzenlenen intihar saldırılarında 7 kişi öldü, 5 kişi yaralandı.
Medine'de akşam ezanının hemen akabinde oruçlar açılırken meydana gelen patlama İslam dünyası tarafından büyük nefretle karşılandı.
En kutsal ay olan Ramazan'da, en kutsal yer olan Medine'de, en şerefli kişi olan Peygamber Efendimizin bulunduğu yere yapılan saldırı hangi hastalıklı aklın eseridir.
Kabe İmamı Şeyh Salih bin Humeyd, bayram hutbesinde, saldırının, herhangi bir Sünni veya Şii tarafından da yapılamayacağını, siyonistler, siyonistleşmiş kişiler, Safeviler, Karmatiler ve Müslümanların kanlarını akıtmak isteyen uzantıları" tarafından yapıldığını iddia etti.
Bu olaydan 2 gün önce 03 Temmuz günü Irak'ın başkenti Bağdat'ta çifte bombalı saldırı düzenlendi. IŞİD'in üstlendiği iddia edilen ve Bağdat'ta meydana gelen saldırılarda ölü sayısı 290 olurken 150 kişi de yaralandı.
Bu olaylardan yaklaşık bir hafta önce de İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'nin girişinde ve otoparkta üç ayrı patlama meydana geldi.
IŞİD üyesi olduğu belirtilen 3 terörist, önce uzun namlulu silahlarla çevreye ateş açtı, ardından da üzerlerindeki bombaları patlattı. Patlamada, 42 kişi hayatını yitirdi, 238 kişi yaralandı.
Biraz haber izleyen, biraz okuyan her kişi tarafından aynı odakların planlayıp yaptırdığı birer terör saldırısı olarak kabul edilen bu saldırılar, İslama ve Müslümanlara bilinenden çok fazla zarar veriyor.
Büyük düşman, “üst akıl” İslam Alemine yapacağı en büyük zararı vermenin mutluluğu içerisinde olayları izliyor.
Çok mutlu, çünkü öncelikle ölenler Müslüman, zarar gören ülkeler İslam ülkeleri. İkincisi, Müslüman olmayan ülkelerde yapılan eylemler sonrası dünyanın İslama ve Müslümana bakışı o kadar değişti ki, yıllarca karalama kampanyaları yapılsa bu başarı kazanılamazdı.
Bırakın, Avrupa ülkelerini, islam ülkelerinde bile Suriyeli, Iraklı kişiler terör örgütü üyesi muamelesi veya şüphelisi olarak karşılanıyor.
Kelimenin tam anlamıyla “at izi, it izine karışmış durumda”
IŞİD, El-Kaide, Hizbullah, El-Şebab, Taliban, Boko Haram birçok örgüt, ülkelerine ve dünyaya İslamı getirme aracı olarak şiddeti, terörü seçmiş durumda. Genelde de kullandıkları yöntem intihar saldırıları veya bombalı saldırılar.
Bu örgütlere bakış açısı ise tüm dünyada olduğu gibi İslam aleminde de çok olumlu değil. Batı bu örgütleri direk İslam ile bir tutarak İslama düşman olurken, İslam dünyasının büyük çoğunluğu da bu örgütlerin bazı ülkeler tarafından kurulup, eylem yapmaları konusunda beslendikleri görüşü hakim.
Bu nedenle de etraflarındaki çember gitgide daralıyor. Çoluk, çocuk, yaşlı demeden haince yapılan bu eylemler onlara olan nefreti gün geçtikçe arttırıyor. Eylem yaparak ne halkların sempatisini kazanabiliyorlar ne de devletlerin iradelerini zayıflatabiliyorlar.
Daha önce belki yaptıkları eylemler o ülkenin siyasal iktidarını zor durumda bırakırken son zamanlarda tüm kesimlerin ve dünyanın kenetlenmesini sağlıyor. İnsanlar terörün güvenlik ve polisiye tedbirlerden çok, ondan korkmamakla, normal hayatı sürdürmekle son bulacağını anlamaya başlıyor.
Bakmayın bizim sosyal medyacı üçkağıtçı takımına.. Aldıkları paralar bir kesilsin 5 tane twit atan kalmaz yakında. O sosyal medya patronları o mahfillerde normal vatandaşın kalmadığını, kendileri çalıp kendileri oynadıklarını biraz daha anladıklarında projeler, kampanyalar alt üst olacaktır.
İslam Alemi imtihanların en büyüğünden geçiyor.
Bu imtihanı kazanmanın yolu da tabi ki birlik ve Yaratanın ipine sımsıkı sarılmaktan geçiyor.
Hayat bu şekilde akıyor, tarih bize her şeyi anlatıyor aslında okuyabilirsek, Haçlılarla mücadele etmeye çalışan Selçuklular ve diğer islam devletlerine musallat olan Haşhaşiler ile hepimiz bir kez daha karşılaşmış bulunuyoruz.
Öldüğünde şehit olup cennete gireceğini ve orada sayısız nimetle karşılaşacağına inandırılmış suikastçiler, devletin önde gelenlerine intihar saldırıları düzenleyerek hiçbir haçlının veremeyeceği zararı islam dünyasına vermişlerdi.
Ama yine tarih bize ne pahasına ve ne amacına yönelik olursa olsun, hedef ayırt etmeden küçücük çocukları, günahsız insanları katlederek hiçbir başarının sağlanamadığını da göstermiştir.
Amaç başarı da kazanmak değildir zaten, amaç İslama ve Müslümanlara zarar vermek, onların ülkelerine, idarelerine her türlü maddi ve manevi zararı vermektir. Tetikçilerin arkasında olayları yukarıdan seyreden birilerinin varlığı ve kim olduğu artık netleşmeye başlamıştır.
Ama bana kalırsa tünelin ucu Medine’ye yapılan saldırı ile gözükmüştür.
Bazı anlar vardır tam da sınırdır. O ana kadar serbest kalırsınız ama sınırı geçince, haddi aşınca, her şey tepetaklak oluverir. Bu konuda da sınır aşılmıştır bana kalırsa.
Ümmetteki her ferdin bir saniye düşünmeksizin canını vereceği Peygamberinin yanında bomba patlatanlara karşı görev yine;
Yaptığı tren istasyonlarını sünnet-i seniyyeye uygun olması için Peygamber Efendimiz’in seferlerinde konakladığı yerlere inşâ ettiren,
Peygamberimizin ruhaniyetini rahatsız etmemek için Medîne Tren İstasyonuʼnu Kubbe-i Hadrâ’dan yaklaşık 2 km. uzağa yaptıran,
Medîne içerisinde bulunan bütün rayları üzerinden vagonlar geçtikçe gürültü çıkarmasınlar diye keçe ile kaplatan ve bu rayları da günün belli saatlerinde gülsuyu ile yıkayanlara düşmüştür.
Bu ince, düşünceli medeniyeti yeniden yakalamalıyız.
Bunu Türkü, Kürdü, Arap’ı, Farsı başarmalıyız, yoksa bu cürmün cezasından kendimizi kurtaramayız.
Yorumlar