Marshall Yardımı
Son yazımda Kıbrıs Golf Kulubü’nün daveti üzerine Girne’nin güzeller güzeli golf sahası Korineum’a gideceğimizi ve yavru vatanımız Kıbrıs’tan haberler, fotoğraflar getireceğimi yazmıştım. Güneşli 26 derecelik yazdan kalma pırıl pırıl 3 gün boyunca, inanılmaz bir sahada maçlarımızı yaptık, ancak ailemizden biri olsa bu kadar sevip, mutlu olacağımız dünyanın en güler yüzlü, nazik, içten, doğal insanları ile turnuvalar oynadık, unutulmaz anılar biriktirip, zaten ağır olan golf çantalarımıza tüm bu güzellikleri doldurup, daha da yüklü bir şekilde İstanbul’a döndük.
Ayaklarımız sızlar, sırtlarımız ağrır vaziyette havalimanında kahvelerimizi içerken, hepimizin yüzünde huzur dolu bir gülümseme, kuşlar kadar özgür ve rahat hisseden ruhlarımızla ne iyi yaptıkta geldik dedik, İstanbul’da bizi iş güç, trafik, soğuk ve yağmurlu hava bekler demedik.
Nasıl mıydı oralar? Tek bir cümleyle “Cennetten bir köşe” gibiydi. Korineum Gof Kulubü 1990’lı yıllarda gerçekten bir cennet parçası olması amacıyla, Beşparmak Dağlarına kafasını yaslamış(oyun boyunca kafamızı ne zaman çevirsek tüm muazzamlığı ile yanıbaşımızdaydı), ayaklarını Akdeniz’e hatta oradan Türkiye’nin güneyindeki Anamur’a doğru uzatmış, Esentepe’de adı gibi ılık meltemler ve lodoslarla dans eden bitki örtüsü ile Kıbrıs’ın kuzeyinde özel olarak seçiliyor o dönemde ve uzun zamandır özlemle beklenen saha, başta saygın bir Finli iş adamı olan Bay Kauko Rastas, Prof. Muhammed Massumi ve şu anda sahibi olan Dr. Günay Çerkez tarafından projelendirilip, ancak 2004 yılında yapımına başlanıp, 2006 yılı sonunda golf severlere kazandırılıyor.
Uçaktan inip, Korineum’a doğru hareket ettiğimizde aklımda hep o soru vardı. Yıllardır konuşulur, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bitmeyen kavgalara konu olmuş su sorunu malum, 18 çukurlu dev bir golf sahası nasıl sulanır, nasıl yemyeşil kalır, nasıl bir efor ve nasıl bir formül bulunmuştu acaba? Ya da bulunamamış, elde olan bu, idare edin mi denilmişti. Korineum’a varır varmaz üzerimizi hızla değiştirip, kendimizi sahaya attık.
Konforlu, sade ve rahat edeceğini görür görmez anladığın güzel bir otel, golf sporuna ve sporcularına uygun tasarlanış bir restaurant ve pro-shop(temel terimlerden oluşan bir golf sözlüğü hazırlayacağım) ‘un içinden geçip, birer elektrikli trolly alıp sahaya koştuk.
Golf arabası almamız gerektiğini ağrıyan ayaklarımızla sahanın yarısında anladık fakat yine de pişman olmadık keza bu güzel ve devasa sahayı adım adım gezmeli, saha yapılırken korunmuş, kollanış hatta gençleştirilmiş kadim zeytin ağaçlarını, altlarına dökülmüş kara kara zeytinleri, onlardan havaya yayılan muhteşem zeytin ve Akdeniz kokusunu içimize çekerken, bir sonraki parkurda satsuma mandalinaların parfümleri solda sıfır bırakan kokularını, meyveleri dallarından yerlere değmiş, bereketli limon ağaçlarını görüp, hayatımızda mandalina limon görmememiş gibi meyvelere dalmalıydık çocukluğumuzdaki gibi.
Kokusu, tadı, rengi ile bu kadar mı 5 duyuya seslenir bir ekoloji dedik ve sorduğumuzda öğrendik ki, 25 yılı aşkın süredir golf mimarisi ve danışmanlığı yapmış olan ünlü golf sahası mimarı David Hemstock tasarlamış sahayı. Yeşille toprağın, dağlarla taşların, göllerle denizin bu derece birbirine kaynaştığı, inişli çıkışlı, vadileri ve yamaçları ile adeta bir mucize yaratılmış bu kurak topraklarda.
Üstüne bir de teknolojinin nimetleri devreye girmiş ve denizden arıtma ile yapılan gölet hem içinde bulunduğu parkuru bir vahaya çevirip golfçülere zorluk derecesi yüksek bir adrenalin yaşatırken, tüm sahayı da suyla buluşturup içindeki balıklarıyla ayrı bir can ve nefes olmuş.
İmkansız diye birşey olmadığını bir kez daha gördükten sonra gelelim asıl konumuza.
Yediğin içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat lafını, golf sporuna adapte ederek, kazandığın kupalar senin olsun, golf bu sefer sana neler öğretti anlat olarak değiştirmek istiyorum. Çünkü Kıbrıs Dostluk Turnuvası'nda dost Kıbrıslı golfçü arkadaşlarımızın yanısıra beni etkileyen bir önemli şahıstan bahsetmek istiyorum. Kendisi iyi bir golfçü olmasının yanısıra bir mareşal/marshall... Bütün turnuva boyunca da “Mareşal/Marshall Yardımı”ndan hem istifade ettik, hem ara ara tenkit yedik hep beraber.
Golfü bırakıp tarih mi yazacaksın demeyin. O kadarına cüret edemem. II. Dünya Savaşı zamanı 1947 yılında ABD tarafından sağlanan ve yaklaşık 3 yıl süren antikomünist yardım paketinden ya da dönemin Dışişleri Bakanı George Marshall’dan bahsetmeyeceğim. Benim bahsettiğim mareşal/marshall Sevgili Mustafa Adalıer.
3 gün boyunca oynanan turnuva boyunca oyun çıkışlarında doğru zamanlama, doğru takım, doğru oyun başlangıcını yapan, oyun başladıktan sonra sahada sık sık yanımızdan geçip, zaman zaman vuruşlarımıza yaptığı tezahüratlarla bizi yüreklendiren, zaman zaman yaptığı esprilerle yorgunluğumuzu alıp, eğlenceli zamanlar geçirmemizi sağlayan ve çoğunlukla da hadi hızlanın arkadan gelen takımlar beklemek zorunda kalıyor şeklinde bizi uyaran Mustafa, bu kez bir oyuncu olarak değil, golf müsabakaları esnasında sahayı ve oyuncuları denetleyip, oyunun seyrini olması gibi düzenleyen bir “Marshall”dı.
Arabasının üzerinde “Marshall” yazan bu denetim sorumluları golfçülerin en az hakemler kadar önem verdikleri disiplin, düzen, oyunun olması gereken seyirde seyretmesini sağlayan görevlilerdir. Yok efendim topum ormana kaçtı, bulmak için yarım saat ormanda top arayacağım, yok efendim yoruldum şu ağaç gölgesinde bir kahve içeyim diyeceğiniz durumları ortadan kaldıran, herbir çukurda sıralı şekilde mücadele veren takımların akışını, çevredeki düzeni ve müsabakanın zamanında başlayıp bitmesini sağlarlar.
Mustafa, Korineum’da 3 gün boyunca katıldığımız müsabakaların hepsinde hem starter(oyun başlangıcında takımlara çıkış iznini veren) hem Marshall’lığımızı yapan, uzun yıllar Avustralya’da yaşamış, buğday tenli, bir İtalyan kadar yakışıklı fakat bir basketbol oyuncusu kadar uzun boylu, yüksek dozda pozitif, zeki ve felsefe yüklü esprileri ile herkesin gönlünü kazanmış değerli bir golfçü. Kendisini tanımaktan dolayı son derece mutlu olduk fakat bu sadece bu pozitif, güler yüzlü adamı tanımış olmakla ilgili bir memnuniyet değildi.
3. gün saat 10-10.30 sularında benim grubum 7. Sırada sahaya çıkmak üzere hazırlanırken, Mustafa ile kısa fakat özünde yüklü anlam barındıran bir sohbetimiz oldu. Her gün oynuyor musun bu güzeller güzeli sahada şeklinde br soru sordum. Yoook dedi, ne hergün oynarım ne de herkesle oynarım dedi. Şaşırdım. Şaşırma dedi. Ben bu sporu sevdiğim için yapıyorum, sevdiğim insanlarla yaparım, yanlış anlama her insan sevilmeyi hakeder, kastım oynadığım insanlarla uyuşmamızdır.
Gereksiz rekabet, stres, agresiflik içine girip, kötü vuruş yaptığında sopasını yerlere vurup, çıldıranlarla işim olmaz dedi. Golf bu, her gün farklı olur. Bazen kötü vuruşlar da yaparsın, profesyoeller dahi yapar bunu, sonraki çukurda iyi oynayacağım der, hafızanı siler, güler geçersin sonraki çukura dedi.
Güzelim haftasonunda, yemyeşil oksijen dolu bu cennetten çıkıp, kötü oyun oynadım diye kafaya takıp, evinde karının çocuklarının söylediklerini duyamayacak kadar kendini kaybedip, kötü vuruşların pişmanlığını yaşamak bana göre değil dedi. Her ne yapıyorsan, gülerek, eğlenerek, başarısızlıklara takılmadan, bunları es geçip, yeni fırsatların getireceği güzelliklere odaklanmak gerek dedi.
Bu sebeple de ben ne agresifler ligine girecek kadar ruhumu yorarım, ne de vasatlar sınıfına düşecek kadar önemsemezlik yaparım.(Handicapinden bahsediyor-golf sahasının her oyuncuya verdiği, oyuncunun deneyim ve performansı ile oynama toleransını gösteren derece) Güzel, eğlenceli, pozitif anlar yaşamak üzere ayarlarım kendimi ve oyuna çıktığım insanları dedi.
Uzun yıllardır golf oynayan biri olarak, birçok oyunda Sevgili Mustafa’nın bir arada olmaktan imtina ettiği, oyunu zehir eden insanlarla karşılaştım. Hep şu soruyu sordum, Tiger Woods gibi bir profesyonelsin ve oyunun sonunda milyon dolarlar kazanacaksın benim mi haberim yok ya da hayattaki elde ettiğin tek başarın bu oyunun sonunda elde edecek olduğun mu, o yüzden mi bu kadar yıkıcı bir agresiflik içindesin. Üzmüştür beni tür olumsuz olaylar ve çoğunlukla da irtibatımı kesmişimdir bu insanlarla.
Bu durum sadece golf için geçerli değil. Bu tür insanlarla hayatımızın her alanında karşılaşıyoruz ve bazen Mustafa’nın golfte koyduğu sınırları onlarla aramıza koyamıyoruz malesef ve bu insanlar bizi izin verdiğimiz ölçüde bizi yıprattıkları gibi kendi ömürlerinden de ömür tüketiyorlar.
Elimde olsa, Mustafa Adalıer’in golfe bakış açısını bir manifesto gibi, bir “Çin Atasözü” gibi skor kartlarımızn arkasına yazdırırdım. Doğumdan ölüme kadar zaten mücadele ve sizi yoran insanlarla geçen hayatınızda, hiç olmazsa golf gibi centilmenlik, nezaket, etik, doğa ve tüm canlılara saygı dolu bir sporda, tüm oksijen, sağlıklı şart ve kondisyona rağmen ömrünüzü kısaltmayın, sizinle 5 saat sahada oyuna eşlik eden arkadaşınıza dünyayı dar etmeyin, sinirlerini bozmayın.
Marshall Yardımı bir zamanlar süt tozu, peynir, pirinç gibi ağırlıklı gıda ürünleri iken, geçen hafta ben Marshall Yardımını bir hayat felsefesi olarak aldım. Teşekkürler Mustafa Adalıer.
Haftaya görüşmek üzere, sevgi ve saygılarımla.
Yorumlar