Kuzey Kore ile Ortadoğu’da komşu olmak (ANALİZ)
Kuzey Kore rejiminin hidrojen bombası denediği iddiası doğruysa, söz konusu durum, uluslararası sistemin kapalı kutusu sayılan bu ülke açısından gerçek bir askeri devrim niteliğinde...
Kuzey Kore rejimi son olarak hidrojen bombası denemesi iddialarıyla gündeme geldi. Eğer iddia doğruysa, söz konusu durum, uluslararası sistemin kapalı kutusu sayılan bu ülke açısından gerçek bir askeri devrim niteliğinde. Çünkü hidrojen bombası ya da termonükleer silahlar, Pyongyang’ın daha önce denediği basit atom bombalarından farklıdır. Zira füzyon reaksiyonuna dayanırlar. Somut etkileri bakımından değerlendirildiğinde, yıkıcı güçlerinin çok daha yüksek olduğu ve ciddi bir teknolojik yatırım gerektirdiği de vurgulanmalı. Örneğin ABD’nin hidrojen bombası üretimi, Japonya’da nükleer silah kullanımından ancak 7 yıl sonra gerçekleşebilmişti. Dahası, bir termonükleer harp başlığını balistik füzenin taşıyabileceği şekilde minyatürize etmek daha da zor bir iştir. Sonuç olarak, eğer test başarıya ulaştıysa, Pyongyang gerçekten üst seviyede bir caydırıcılığın ilk adımını böylece atmış oluyor.
Bununla birlikte, Türkiye’den bakınca ‘çok tehlikeli, fakat çok uzakta’ gördüğümüz Kuzey Kore, esasen yanı başımızda olabilir. Kuzey Kore 80’li yıllardan beri silah ihraç ediyor. Müşterileri ise çoğunlukla uluslararası sistem tarafından kabul görmeyen ve silah alımlarıyla ilgili yaptırımlara maruz kalan Ortadoğu ve Afrika ülkeleri. Pyongyang’ın bu ülkelere desteği, hafif silahlardan ve mühimmattan stratejik sistemlere kadar uzanan geniş bir portföye sahip. İran’ın balistik füze programı kapsamında kritik olan orta menzilli (1000-3500 km menzile sahip) füzeler ve Suriye’nin 2007 yılında İsrail tarafından vurulan el-Kibar nükleer reaktörü örneklerinde görüldüğü üzere, Kuzey Kore’nin stratejik silah sistemleri segmentindeki etkisi askeri olarak ciddi. Üstelik bu durum, Türkiye’nin sınırlarının hemen ötesinde yaşanan bir gerçeklik.
KUZEY KORE-SURİYE ASKERİ İŞBİRLİĞİ
Suriye’deki Baas rejimiyle Kuzey Kore arasındaki askeri işbirliği on yıllara dayanan bir geçmişe sahip ve doğurduğu stratejik sonuçlar itibariyle Türkiye’ye yönelik önemli bir milli güvenlik tehdidi oluşturuyor. Zira söz konusu işbirliğinin odak noktasında, yüzlerce kilometrelik menzile sahip balistik füzeler ve kimyasal harp başlıkları bulunuyor.
Şam yönetimi, Hafız Esed döneminden itibaren ne Türkiye ne de İsrail ile askeri dengeyi konvansiyonel yollarla sağlayamayacağının bilincinde oldu. Çünkü konvansiyonel askeri pariteyi sağlayacak savunma ekonomisinden ve altyapıdan yoksundu. Bu açığı kapatmak için de bir yandan PKK örneğinde olduğu gibi terör örgütleri aracılığıyla vekalet savaşı icra etmeyi sürdürdü, bir yandan da –Ortadoğu’da “fakirlerin atom bombası” olarak nitelenen– kimyasal ve biyolojik harp yeteneklerine ve bunların atış vasıtası olan balistik füzelere yatırım yaptı.
Suriye’nin balistik füzeler için dış desteğe gereksinim duyduğu biliniyor. Katı yakıtlı taktik füzelerde İran’ın yardımı ön plana çıkarken (örneğin Suriye’nin envanterindeki M-600 füzesi bir İran Fatih-110 türevidir), sıvı yakıtlı kısa menzilli balistik füzeler için (Scud türevleri) Pyongyang en önemli tedarikçi konumunda.
Açık kaynaklı istihbarat analizleri, yakın geçmişte yaşanan bazı kazaların Suriye-Kuzey Kore askeri stratejik işbirliğini daha net ortaya koyduğunu değerlendiriyor. Bunlardan ilki, 2005 yılında bir test esnasında Türkiye sınırında düşen bir Scud-D füzesi. Kuzey Kore yapımı olan bu füze yaklaşık 700 kilometre menzile sahip ve daha gelişmiş uçuş karakteristiğiyle klasik Scud füzelerinden ayrılıyor. Ayrıca kitle imha harp başlıkları da taşıyabiliyor.
Bilinen son başarısız Scud-D testi ise Kuzey Koreli uzmanların denetiminde 2009 yılında yaşandı. Bugün Suriye’de Baas güçlerinin envanterinde önemli miktarda Scud-D füzesi olduğu tahmin ediliyor. Suriye’nin kimyasal silahsızlanma programı, Irak örneğinin aksine, kritik atış vasıtaları olan balistik füzelere dokunmadığı için, bu envanter hâlâ savaş suçları kabarık Suriyeli generallerin ve siyasi olarak da rejimin kontrolünde bulunuyor. Esasen Ankara’nın Suriye’deki kimyasal silahlarla ilgili başından beri savunduğu katı pozisyonun isabetli olduğu, kimyasal silahsızlanma girişimi sonrasında yaşanan sivillere yönelik katliamlarla bir kez daha görülmüş oldu.
Bugün NATO üyesi birçok önemli devletin üst düzey yetkilileri ve istihbarat kurumları, Suriye rejiminin kimyasal silah deklarasyonlarında hile yaptığını ifade ediyor. Aynı rejim, Halep’te sivil hedeflere yönelik birçok balistik füze saldırısı da gerçekleştirmişti. Dolayısıyla Suriye’de yaşanan krize çözüm ararken, bundan sonra uygulanacak silahsızlanma rejimlerinin balistik füzeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi ve Kuzey Kore yoluyla yapılacak olası hilelerin önüne geçilmesi büyük önem taşıyor. Zira Suriye iç savaşı boyunca Kuzey Kore’nin Baas rejimine askeri danışmanlar ve hatta pilotlar göndererek destek olduğu da uluslararası basına konu olmuş durumda.
2007 yılında ise, iddialara göre Suriyeli, Kuzey Koreli ve hatta İranlı personelin hayatını kaybettiği ve doğrudan kimyasal silahlarla ilgili daha tehlikeli bir kaza yaşanıyor. Temmuz 2007’de yaşanan bu olayda, merkezi sinir sistemini hedef alan Sarin ve VX gibi çok tehlikeli iki kimyasal harp ajanının denendiği belirtiliyor. En son İdlib’de görüldüğü üzere, Baas rejimi sivil hedefleri de kapsayacak şekilde birçok kez sarin türevleri kullandı. Ancak VX’e özel bir parantez açmak lazım; zira yıkıcı etkileri bakımından bu kimyasal harp ajanı yoğun kullanıldığında, bir taktik nükleer bombayla kıyaslanabilecek sonuçlar doğurabilir. Suriye’nin pratikte başarısızlıkla son bulduğu birçok kaynak tarafından teyit edilen kimyasal silahsızlanma programındaki kimi sorunların, bahse konu VX’ten kaynaklanıyor olduğunun iddia edilmesi ayrıca ürkütücü. İlginç bir anekdot olarak belirtilmeli ki, Kuzey Kore liderinin üvey kardeşi, 2017’nin Şubat ayında Malezya’da söz konusu kimyasal harp ajanı kullanılarak öldürülmüştü.
KUZEY KORE-İRAN ASKERİ İŞBİRLİĞİ
Kuzey Kore ve İran arasında nükleer işbirliğine yönelik iddialar olsa da, birçok uzman bu iddiaları, somut sonuç doğurma kapasitesi bağlamında henüz spekülatif olarak değerlendiriyor. Bunun iki önemli nedeni var: Tahran’ın nükleer programının sıklet merkezinde zenginleştirilmiş uranyum, Pyongyang’ın nükleer programının sıklet merkezinde ise –en azından başlangıçta– plütonyum bulunuyor. Ayrıca her iki ülkenin kullandığı santrifüj tiplerinin de farklı olduğu biliniyor.
Yine de Tahran ve Pyongyang arasında balistik füze geliştirme çabalarına ilişkin önemli bir işbirliği var. Açık kaynaklı istihbarat verileri, Kuzey Kore ile İran’ın stratejik silahlara ilişkin işbirliğinin, Tahran’ın 1987 yılında Kuzey Kore’den Scud-B füzeleri alımına dayandığını vurguluyor. Bazı uzmanlar, bahse konu savunma alımının daha komplike maddeler de içerdiğini, İran’ın Kuzey Kore’nin balistik füze programına finansal destek vermesi karşılığında Kuzey Kore’nin de elde edeceği kritik füze teknolojilerini İran ile paylaşmayı kabul ettiğini öne sürüyorlar.
Nitekim İran’ın stratejik envanterinde kısa menzilli sistemlerden orta menzilli balistik füze sistemlerine geçişte önemli bir eşik olan Şahab-3 Füzesi, esasen Kuzey Kore yapımı Nodong balistik füzesine dayanıyor. Şahab-3’ün daha gelişmiş bir versiyonu olan ve 1500 km üzerinde menzile sahip olan Kadir-1 balistik füzesinin de Pyongyang’ın yardımı ile modernize edildiği biliniyor. Bazı uzmanlara göre, Kuzey Kore ile İran arasındaki askeri işbirliğinin, füzeler kadar, minyatürize edilmiş denizaltıları da kapsaması halinde, Tahran’ın Hürmüz Boğazı gibi kritik geçiş noktalarındaki caydırıcılığında ciddi bir artış yaşanabilir.
ORTADOĞULU BİR ASYA PASİFİK TEHDİDİ
Özetle, Kuzey Kore, askeri işbirlikleri dolayısıyla, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin sınırlarının ‘hemen yanı başında’ bulunuyor. Özellikle Suriye ile kurduğu savunma ilişkilerinin ve İran ile stratejik silah sistemleri bağlamında yaptığı işbirliğinin, bu açıdan mercek altına alınmasında büyük yarar var.
Washington ile Pyongyang’ın bir savaş ve tırmanma trendine girmiş olması çok kritik. Türkiye’ye uzak gibi görünse de, Ankara’dan bakınca birçok parametre, Ortadoğu’ya silah satışı durdurulmuş bir Kuzey Kore’yi ideal sonuç olarak gösteriyor.
[Dr. Can Kasapoğlu İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nde (EDAM) savunma analistidir]
Yorumlar