Küfür sonrası Fatih Altaylı'dan ilk açıklama geldi

Gazeteci Fatih Altaylı ile bir trafik polisi arasındaki gergin anlara ilişkin görüntüler üzerine hem Emniyet Genel Müdürlüğü'nden hem de Altaylı'dan açıklamalar geldi.

Fatih Altaylı'dan polise küfür" başlıklı haberlerle ilgili hem Emniyet Genel Müdürlüğü hem de Fatih Altaylı açıklama yaptı.

Emniyet Genel Müdürlüğünce, polis memuru A.K'nin gazeteci Fatih Altaylı hakkında "görevi yaptırmamak için direnme" ve "görevli memura mukavemetten" dolayı şikayetçi olduğu bildirildi.

Açıklamada, 16 Ekim Salı günü İstanbul Şişli'de bulunan Abdi İpekçi Caddesi'nde park temizliği uygulamasında görevli polis memuru A.K'nin, yasak park konumunda olan bir araçla ilgili sürücüsü K.G'yi uyardığı aktarıldı.

Polis memurunun, K.G'den aracı yasak park konumundan kaldırılmasını talep ettiği aktarılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Sürücünün aracın Fatih Altaylı'ya ait olduğunu ve aracı kaldırmayacağını beyan etmesi üzerine görevli polis memuru tarafından K.G'ye ait sürücü belgesine Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı düzenlendiği, aracın yanına gelen Fatih Altaylı'nın 'Aracıma neden ceza yazıyorsunuz. Siz görürsünüz, sizi sürdüreceğim' demesi ve konuyla ilgili basına yansıyan görüntülerden de anlaşılacağı üzere küfürlü şekilde hakaretlerde bulunması ile birlikte görevli polis memuru A.K'nin kendisini uygun bir üslupla uyardığı ve ardından Harbiye Polis Merkezi Amirliğine giderek 'görevi yaptırmamak için direnme' ve 'görevli memura mukavemetten' dolayı şikayetçi olduğu tespit edilmiştir.​

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, görevli trafik polisine hakaret ettiği iddiasıyla Fatih Altaylı hakkında ''kamu görevlisine görevi nedeniyle hakaret'' ve ''tehdit'' suçlarından soruşturma başlatmıştı.

"KIZDIM AMA NİYE KIZDIM?"

Fatih Altaylı'da, Habertürk'teki köşesinde konuya ilişkin bir yazı kalem aldı.

Altaylı'nın "Kızdım ama niye kızdım?" başlıklı yazısı şöyle: 

"Hepinizden binbir özür dileyerek, kendimle ilgili bir meseleye açıklık getirmek istiyorum.

Kiminiz duydunuz gördünüz, kiminizin haberi bile olmadı belki de.

Ben yine de anlatayım.

Yazmıştım, Cumartesi akşamı gıda zehirlenmesi yaşadım ve hastanelik oldum.

Gittiğimiz seyahatte benimle aynı yemekleri yiyen eşime ise o gün bir şey olmamıştı.

Ancak İstanbul’a döndükten sonra, Pazartesi öğle saatlerinde o da zehirlenme belirtileri göstermeye başladı.

Belirtilerin neler olacağını tahmin edebilirsiniz.

Geceyi zor geçirdik. Hastaneye gitme önerimi ise "Geçer" diyerek reddetti.

Ancak sabah saatlerinde durumu iyice kötüleşti ve tansiyonu düştü.

Nihayetinde sabah 9.00 sıralarında fenalaşarak bilincini yitirdi.

Hemen yakındaki bir hastaneyi arayarak durumu anlattım. Hayati tehlike olabileceğini söyleyerek hemen hastaneye getirmemi istediler.

Bunun üzerine gazetede beni bekleyen otomobilimi çağırarak “Hande çok kötü, acil hastaneye gitmemiz lazım. Eve yaklaşınca beni arayın, aşağı inelim” dedim.

Yoğun trafik nedeniyle yaklaşık yarım saat sonra “Yaklaştık, 3 dakika sonra evin önündeyim. İnebilirsiniz” deyince eşimin koluna girip asansörle aşağıya inerken, eşim asansörde yeniden bayıldı.

Eşim kucağımda kapının önüne çıktığım zaman otomobili göremedim ve şoförümü aradım.

“Fatih Bey, kapıdaki trafik polisi durdurmadı. 'Hasta var' dediğim zaman da umursamadı. Ben de devam etmek zorunda kaldım” dedi.

Baygın durumdaki eşimi apartmanın önündeki merdivenlere oturttum. Yakındaki bir dükkanın sahibi ise yanımıza gelerek eşimi tuttu ve ben de izin almak için görevli memurun yanına gittim.

“Memur Bey, eşim çok hasta ve acilen hastaneye yetiştirmem lazım ancak aracımın burada durmasına izin vermemişsiniz. Müsaade ederseniz hemen gideceğiz” dedim.

Aldığım yanıt “Kardeşim burada durmak yasak” oldu.

“Bana kardeşim diyemezsiniz. Tahminen babanız yaşındayım. Baygın durumda bir kadından bahsediyorum. Bir dakika izin verseniz ne olur, kadın ölsün mü” dedim.

“Hastayı hastaneye götürecekseniz ambulans çağırın. Ambulans gelirse durabilir” yanıtını aldım.

“Bu trafikte ambulansın buraya gelmesi ne kadar sürer farkında mısın? Ayıp bu yaptığın” dediğimde, “Beni ilgilendirmez. Ambulans çağırın” dedi.

Ben de kendisine “Üniforma ile polis olunuyor ama üniforma ile insan olunmuyor. Vatandaşa yardım edeceğinize zorluk çıkarıyorsunuz” dedim.

Bu arada sinirden elimin ayağımın titrediğini tahmin edebilirsiniz.

“Eşimin kılına zarar gelirse senden şikayetçi olacağım” diyerek polis üniformasını ego tatmini için kullanan bu kişinin yanından uzaklaşırken, öfkeyle saydırdım.

O sırada hemen hastaneyi arayarak bir ambulans istedim.

Kamu hizmeti yapan bir polis demeye dilimin varmayacağı kişiyi de orada bulunan amirine şikayet ettim.

“Bu gençlere insanlık öğretin lütfen” diyerek durumu aktardım.

Amiri de “Şoförünüz direnince böyle olmuş. Gelsin hemen” dedi. O görevliden de şikayetçi olmamamı rica etti.

Daha sonra 40 dakika kadar ambulans bekledik ve en sonunda trafiğin tıkanık olmasından istifade ederek evin önünde zaten durmak zorunda kalan kendi aracıma eşimi koyarak hastaneye götürdüm.

Günü hastanede geçirdik ve akşam program yapmak için eşimin yanından ayrıldım.

Bütün bu anlattıklarımın telefon kayıtları ve ambulans ve hastane ile mesajlarımız telefonumda aynen duruyor.

En sevdiğiniz iki insandan birinin canının tehlikede olduğunu düşündüğünüz bir anda “Ben sinirlenmezdim” diyeniniz var ise onu kutlarım.

Bunlar yaşanırken oradaki birisi görüntüleri videoya almış.

Ama tabii merdivenlerde yarı baygın bekleyen eşimi değil.

Daha sonra tartıştığım kişiye giderek “Arkandan küfür etti. Sen duymadım ama bende görüntüler var. İstersen tanık da olurum” demiş. Daha sonra da bu görüntüleri her yere yollamışlar.

Ancak herkes bilir ki, hayatımda bir gün işini yapan birine hakaretim olmamıştır.

Tek bir kamu görevlisi ile kendimle ilgili bir nedenle tartışmışlığım yoktur.

Bir tek kamu görevlisi çıksın da desin ki, “Fatih Altaylı bizden şunu istemiştir”

Yoktur.

Böyle bir konu ile ilgili başınızı ağrıttığım için özür dilerim.

NOT: Bu anlattıklarımın tamamına caddede dükkanı olan esnaf, çiçekçi, herkes tanıktır."

Yorumlar