İstanbul'un ilk otobüsleri
İstanbul’un 31 Temmuz 1871’de atlı tramvaylarla başlayan kent içi kara ulaşım tarihi serüveni, 1913 sonbaharından itibaren tramvayların cereyanla hareket eder hale getirilmesiyle birlikte yepyeni bir boyut kazandı. İşte çarpıcı fotoğraflarla İstanbul'un ulaşım tarihi ve ilk otobüsleri.
Şehrin Rumeli yakasını atlı tramvay hatlarına nazaran çok daha güçlü ve yaygın bir şekilde saran şebeke, İstanbul’da seyrüseferi elinden geldiğince omuzlamaya başladı.
13 ayrı hatta birden servis veren tramvaylar, dönemin İstanbul’unun kentiçi ulaşımına hatırı sayılır bir katkıda bulunsa da, şehrin inişli çıkışlı coğrafi yapısı gereği birçok semte hizmet götürmek yine de imkânsızdı. Raylı sistem araçlarının yüzde altıdan fazla eğimi tırmanmakta güçlük çekmesi dolayısıyla, İstanbul’un merkezi çekim alanlarından bazı semtlere ve banliyölere tramvay arabaları çalıştırılamıyor; bu da kentiçi ulaşım yelpazesini sekteye uğratıyordu. Kimi zaman birbirlerine oldukça kısa mesafelerde bulunan çeşitli merkezler arasında seyahat edebilmek için, gereksiz yere uzun ve aktarmalı bir yolun kat edilmesi gerekiyordu.
Söz konusu açık, 1920’lerin ilk yarısında oldukça kısıtlı sayıdaki hususi otomobillerle ve günümüz minibüslerine eşdeğer kapasitedeki birkaç hususi otobüsle kısmen kapatılmasına rağmen, şehir halen dişe dokunur kapsamlı bir ulaşım ağına sahip değildi.
Raylı sistem araçlarının oldukça düşük bir enerjiyle iş görmelerine mukabil, birçok noktada İstanbul’un engebeli topografik yapısına yenik düşme sıkıntısını aşmak için, alternatif bir toplu taşıma aracı filosunun oluşturularak, şehrin seyrüsefer hizmetine eklemlenmesi kararlaştırıldı.
Zemini rahatça kavrayarak dik yokuşları kolayca inip çıkabilen, raylara bağımlı olmadığı için önündeki vasıtaları sollayabilen, tramvaylara nazaran daha hızlı ve çevik hareket edebilen, ancak sahip olduğu hareket serbestisine karşılık mazotla beslenen ve işletimi bu yüzden tramvaylara göre daha pahalıya mal olan yeni taşıma aracının adı “Otobüs”tü.
İlk Otobüsler
Önceliğin Suriçi ve Beyoğlu’na verilmesi kaydıyla kentiçi ulaşımına yetecek ölçüde kapsamlı bir filonun kurulması düşüncesi kabul gördü ve Tramvay İdaresi tarafından yurtdışından deneme amaçlı birkaç otobüs satın alınarak, bu araçların özelikle tramvay işletilemeyen güzergâhlarda çalıştırılması planlandı.
1927 senesinde İstanbul Tramvay Şirketi’nin aldığı bir kararla, aynı yılın ilkbaharında dışarıdan 4 adet Renault-Scémia marka otobüs getirtildi. Satın alınan Renaultlar şehrin tramvay işlemeyen aksları üzerinde sefer yapacak, böylece raylı sistem ağı zaman içinde yeterli miktarda lâstik tekerlekli otobüs şebekesiyle harmanlanarak güçlendirilecekti.