İran’daki protestolar nereye evriliyor?

İran protestoları 16 Eylül'den bu yana devam ediyor. Binlerce kişinin gözaltına alındığı 410 kişinin de hayatını kaybettiği eylemlerde süreç nereye gidiyor? İsmail Sarı'nın makalesine göre İran protestolarının gittiği yöne bir bakış.

Tahran’da Mahsa Emini’nin 16 Eylül’de hayatını kaybetmesi sonrası “kadın, yaşam, özgürlük” sloganıyla ülke genelinde başlayan protestolar dokuzuncu haftasında devam ediyor.

Eylemlerde üniversite öğrencileri dahil binlerce kişi gözaltına alınırken iddialara göre 410 kişi hayatını kaybetti.

Zaman zaman sönümlenir gibi olan İran protestoları, eylemcilerin cenaze törenleri ya da ölenlerin 40'ıncı günündeki yas törenlerinde yaşanan olayların etkisiyle tekrar alevleniyor. 

İran protestolarını, internetten yapılan çağrılarla pek çok şehirde sokaklara inilirken, kalabalıkları özellikle devrimci tutkuları olan Z kuşağı gençlerinin oluşturduğu görülüyor.

Özgürlük arayışı kitleleri harekete geçirdi

 İran protestolarından anlaşılan o ki, “özgürlük arayışı” ekonomik sorunlara nazaran kitleleri daha çok harekete geçiriyor.

Emini’nin ölümü kamusal vicdanı yaralarken zorunlu örtünmeyi protesto etmek için başlayan ve özellikle cinsiyet, din ve etnik köken temelinde kesişen baskı biçimlerine karşı verilen bir mücadele haline gelen eylemlerin süreç içinde bazı bölgelerde tamamen etnik bir mahiyet kazandığı anlaşılıyor.

Ayrıca ülke genelindeki protestoların ağırlık merkezi haline gelen bu bölgeler, daha çok ses getirmeyi amaçlayan şiddet eylemlerinin de arttığı alanlara dönüşüyorlar. Bu anlamda 19 Kasım Cumartesi günü İran’ın batısındaki Kürt şehirlerinin büyük bölümünde düzenlenen protesto eylemleri dikkati çekiyor.

Kürdistan Eyaleti'ndeki Senendec, Sakkız, Merivan, Divandere ve Kamyaran şehirlerinin yanı sıra Batı Azerbaycan eyaletindeki Bukan, Mahabad, Piranşehr, Hoy ve Uşnu şehirlerinde de benzer protestolar gerçekleştirdi.

İran’ın resmi medya kuruluşları ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), protestocuları “isyancılar” olarak tanımlayarak kanlı olaylara sahne olan bazı şehirlerde “terör eylemleri” yaşandığını öne sürüyor.

DMO’nun Mahabad şehrine ağır silahlı Devrim Muhafızları üyelerinden oluşan takviye güç göndermesinin ardından sosyal medya hesapları üzerinden paylaşılan videolarda, Batı Azerbaycan Eyaletinin güneyindeki Mahabad ve Bukan şehirlerinde cumartesi günü geç saatlerden pazar sabahına kadar yoğun silahlı çatışmaların yaşandığı görülüyor.

Tahran yönetiminin, İran protestolarına bakışı

İran’ın Kuzey Batısındaki Hamza Seyyid eş-Şüheda üssünün komutanı, DMO’nun 14 Kasım’da Irak'ın kuzeyindeki teröristlerin karargahına füze saldırıları düzenlendiğini ve bu gruplardan bazı unsurların ülke içinde ortalığı karıştırmak amacıyla faaliyet gösterirken tutuklandıklarını, bu gruplara mensup kişilerin son dönemde yaşanan isyanlara, bankalara yönelik saldırılara, öldürme eylemlerine ve ülkeye silahların sokulmasına katıldıklarını açıkladı.

İran 21 Kasım’da da Irak’ın kuzeyindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi (İKDP) ve Komele karargahlarına füze ve insansız hava aracı ile saldırılar gerçekleştirdiğini duyurdu.

Yerel medyadaki haberlere göre, Erbil’in Köysancak ilçesindeki İKDP karargahına füzeli saldırı ve Süleymaniye’nin Zırguez bölgesindeki Komele merkezine ise insansız hava aracı ile saldırılar gerçekleştirildi.

Tahran, İran protestolarını dış destekli terör olayları olarak değerlendiriyor

Gelişmelerden de anlaşılacağı gibi İran, özellikle etnik azınlıkların yaşadığı bölgelerdeki protestoları dış destekli “terör olayları” olarak görüyor ve güvenlikçi bir yaklaşımla değerlendiriyor. Bu açıdan İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, komutanlarını geleneksel yaklaşımların artık işe yaramayacağı konusunda uyarmış, protesto hareketini yabancı etkiye karşı daha geniş bir savaşın parçası olarak konumlandırmıştır.

“Diktatöre ölüm” gibi sloganların hedefi olan Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamaney ise muhalefetin içeriden kaynaklandığını reddederek ABD, İsrail ve Suudi Arabistan gibi dış aktörleri suçluyor. Ona göre tek çare direnmek.

Tahran yönetimi azınlık bölgelerine “güvenlik” merkezli bakarken etnik azınlık bölgeleri, ülkenin en fakir bölgeleri arasında ve en yüksek işsizlik oranlarından bazılarına sahip.

İşsizlik, İran'ın 31 ilinde ortalama yüzde 8,9 iken Sistan-Belucistan'da yüzde 11,4 ve Kürdistan Eyaletinde yüzde 10,2’dir. Mahabad’daki son olaylar için güvenlik soruşturması talep eden Mahabad Milletvekili Celal Mahmudzade bölgeyle ilgili önemli bir noktaya dikkati çekiyor.

Mahmudzade Kürt bölgelerinin koşullarının diğer bölgelerden farklı olduğunu belirterek bu alanlardaki gelişmelerin çok hassas olduğunu ve yıllar içinde halkın taleplerinin üst üste yığıldığını ifade ediyor.

Uygun önlemler alınmazsa krizin devam etmesi ve insanların öfkesinin artması ihtimalini vurgulayan Mahmudzade, bu bölgelerin gençlerinin yıllardır işsizlik, yoksulluk ve ayrımcılıktan muzdarip olduğunu belirtiyor.

Masum insanlara ateş açılmasının ne sistemin ne de ülkenin çıkarına olmadığını söyleyen Mahmudzade, halkın huzurunun sağlamasını, yetkililerin özür dilemesini, zararların tazmin edilmesini ve ölenlerin şehit kategorisine alınmasını talep ediyor.

Krizin, Kürt bölgelerinde çıkış noktası olduğunu ifade eden Mahmudzade, ülkede dini ve etnik ayrımcılık olduğunu ve ülkenin imkanlarının adil dağıtılmadığını ifade ediyor.

İnsanların taleplerini barışçıl yöntemlerle dile getirmelerine izin verilmediğini ve bu talepler dikkate alınmadığı için de sorunların daha vahim hale geldiğini, bu sürecin ülke genelinde yaygın protestolara neden olduğunu vurguluyor.

Elbette bu sorunları ilk kez Mahmudzade dile getirmedi. İran’ın etnik azınlıkların yaşadığı bölgelerdeki sorunları daha ziyade yapısaldır. Dolayısıyla buradaki sorunların çözümü kolay görünmüyor. İran yönetimi, bu bölgelerdeki eylemleri sert güçle bastırmaya yöneldiğinin sinyallerini veriyor. Fakat bu sert güvenlikçi yaklaşım bölgede faaliyet gösteren terör örgütleri açısından söylem ve eylemlerini meşrulaştırmalarında ve halkın desteğini kazanmalarında olumlu sonuçlar doğuracaktır.

Rejim geri adım atacak mı?

Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf ülkede güvenliğin yakında tamamen restore edileceğini, böylece meşru ve gerekli değişikliklerin İslam Cumhuriyeti çerçevesinde ekonomik, sosyal ve politik alanlarda yeni bir tür yönetim oluşturmaya başlayacağını söyledi.

Etkili bir politikacı olan eski Meclis Başkanı Ali Laricani de açıkça polis tarafından kontrol edilen zorunlu başörtüsüne son verilmesi çağrısında bulundu.

Laricani, bu sorunun kültürel bir çözümünün olduğunu inandığını ifade etti. Bu üst düzey yetkililerden gelen bazı ılımlı tonlar, muhafazakar yönetici elitin politikasındaki değişimi yansıtıyor mu, yoksa bunlar sadece, giderek gerginleşen protestolarda halkı sakinleştirmeyi amaçlayan sözler mi? Bu, aynı zamanda rejimin protestocuları meşru bir toplumsal güç olarak hesaba katmaya başladığı anlamına mı geliyor? Elbette ki bu soruların net cevabını zaman verecek. Ancak İran'da reformist hareketin 2020 ve 2021 seçimleriyle parlamentodan ve devlet kadrolarından dışlanmasının ardından, muhafazakarlar arasında “ılımlı muhafazakarlar” ve “radikal muhafazakarlar” olmak üzere bölünme derinleşmeye başladı. Bu anlamda Muhammed Bakır Kalibaf da son açıklamalarıyla ılımlı muhafazakar bir duruş sergiliyor. Kendisine bu rolün sistem tarafından verilmiş olması kuvvetle muhtemel. Zira kendisi de bu yönde düşüncelere sahip.

Aynı zamanda, bazı gözlemciler, İran'ın muhafazakar kampının iki fraksiyonu arasındaki bölünmenin, halka karşı iyi polis kötü polis oyununun bir parçası olduğunu düşünüyorlar. Bunda haklılık payı olabilir. Bütün bunlar, Tahran yönetiminin küçük reformlar yapmaya hazır olduğu anlamına geliyor.

Kamusal alanda zorunlu kapanma meselesinde de hukuki olmasa da uygulamada bazı esnemelere gidilebilir. Ancak küçük reformlar İran halkını tatmin etmeyecektir.

İran halkının sorunları yapısal değişimler gerektiriyor. Ayrıca, sistem içinde reform umudu taşıyan Yeşil Hareket'in aksine, bugün sokaklara dökülen muhalefet dalgası İran rejimini derinden reddediyor.

İran protestolarındaki eylemcilerin bir siyasi partileri olmadığı gibi liderleri de yok. Ayrıca ideolojik olarak da motive değiller. Bu nedenle tutuklanır tutuklanmaz pişmanlıklarını dile getirdikleri aktarılıyor. Dolayısıyla bu protestoların rejimi hırpalayacağı kesin olmakla birlikte bir rejim değişikliği doğurması mümkün görünmüyor.

Aynı zamanda İran yönetiminin bu protestoları bastırma gücü ve kabiliyeti var. İran yönetimi protestoların kontrolden çıkacağını düşünürse 1999 ve 2009'da olduğu gibi protestoları sert bir şekilde bastırmaktan çekinmeyecektir.

[Doç. Dr. İsmail Sarı, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi, ORSAM Uzmanı]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir.

Yorumlar