İşini yaparken profesyonel düşündüğünü, yaşadığı olayı kendisine yansıtmadığını, sanki bir tiyatro veya film çevirmiş gibi davrandığını anlatan Günay, "Sinirlenmeden, müşterinin yerine kendimi koymadan, yapılan davranışı bir tiyatro, film gibi düşünüyorum. Bana karşı yaptığı hatalı konuşmaları, söylemleri, fikirleri, üzerime alınmıyorum. Çünkü o insanın benimle bir husumeti veya düşmanlığını yok. Onun da benimle olmadığını bildiğim için bu konuda rahat oluyorum. Diyelim ki Ahmet ve ya Ayşe'ye bağırıyor, o ismi özellikle rica ediyorum ki benim adımı karıştırmasın." dedi.
"BİR KADININ KUVVETİ EN FAZLA 12-14 YAŞINDAKİ BİR ERKEK ÇOCUĞU KADARDIR"
Vücuduna zarar gelmemesi için bazı önlemler aldığını aktaran Günay, "Bir kadının kuvveti en fazla 12-14 yaşındaki bir erkek çocuğu kadardır. Burun kemiği ve haya bölgesi hariç vücuduma vurduruyorum. Kimilerine boks eldiveni de veriyorum. Erkeklerde ise daha korunaklı bir sisteme geçiyorum. Bazıları kask takmamı istemiyor. Ben de ellerimle yüzümü kapatarak vurmasını sağlıyorum." ifadelerini kullandı.
ALTIN GÜNLERİNE DE GİDİYOR
Günay, dayak yemeden önce müşterilerinin içinin rahat etmesi için bu işi kendi isteğiyle yaptığına dair belge imzalatıyor. Formunu korumak için spor yapmayı aksatmayan stres koçu, günde iki öğün yemek yiyor ve uykusuna da dikkat ediyor.
Gündelik hayatta kadınların yükünün daha ağır ve daha çok problem yaşadığını belirten Günay'ın, müşterilerinin yüzde 70'ini de kadınlar oluşturuyor. Türkiye'nin tescilli dayak yiyen adamı, kadınların altın günlerine ve kadın günlerine de ekmek parası için gittiğini söylüyor.
Hasan Rıza Günay, 2015 yılında Amerika'ya gitti ve birkaç hafta önce İstanbul'a döndü. 6 yıl ABD'nin farklı eyaletlerinde mesleğini da icra ettiğini ifade eden Günay, yurt dışındaki deneyimlerini şöyle aktardı:
"Gurbette dil bilmediğim için mecburen bu işe girdim. Sosyal sorumluluk projesi altında girdim, para karşılığı olmadan. Metotlarımı Türk müziği ile 'tulumba' adıyla lanse ederek uyguladım. ABD'de huzur evlerinde, askeri emekli lokallerinde, belediyelerin karnaval, panayır gibi etkinliklerinde işimi yaptım.
Green Kart alana kadar çalışma yasağım vardı. Evde, odada, bahçede oturmam lazımdı. 17. yüzyılın alışkanlıklarıyla yaşayan ve teknolojiyi tamamen kullanmayan Amişler ile tanışma fırsatı buldum. Hayatlarını inceledim. Barter usulü alışveriş yapıyorlar. Parayı çok sevdiklerini fark ettim. Evde yaptığım künefe, kebapları onlara ikram ederek samimiyet kurdum. Çalışma yasağımın olduğu bu dönemde ne yaparım diye düşündüm. Dart gibi kendimi hedef tahtası yaptım. Yumurta, domates ve yumuşak meyveleri kendime attırarak eğlence adı altında gençlerle aktivitelerimi yaptım. Para almıyordum ama etkinlik karşılığında, hayvan ürünleri alıyordum."