'Bu bayramı da buruk geçiriyoruz'
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "Ne yazık ki bu bayramı da buruk geçiriyoruz. Silahların gölgesinde hayat mücadelesi veren garip ve mahzun kardeşlerimiz var" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sultanahmet Camisi'nde, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce'nin de aralarında bulunduğu cemaate bayram namazını kıldırarak, Ramazan Bayramı hutbesi irat etti.
Bayram sabahının, tüm insanlığın geleceği için bir umut olduğunu ifade eden Görmez, "Bugün, iyilik ümidi olmak üzere kıyama durduğumuz, kötülüğün tortularını yeryüzünden silmek için secdeye kapandığımız gündür. Mübarek olsun. Bugün, kin ve nefretin sonunda yenileceğini, küfür ve nankörlüğün başından beri çirkin olduğunu birbirimizin gözlerinden okumaya geldiğimiz gündür" dedi.
Bu bayram, sevinçlerin gölgeli olduğunu söyleyen Görmez, şöyle devam etti:
"Zira biz bayram yaparken İslam ümmeti acılar içinde kıvranmaktadır. Ne yazık ki bu bayramı da buruk geçiriyoruz. Biliyorum, kalplerimiz mahzundur. Zira biz bayram yaparken bayramı bayram gibi yaşayamayan mazlum ve mağdur kardeşlerimiz var. Silahların gölgesinde hayat mücadelesi veren garip ve mahzun kardeşlerimiz var. Biliyorum, yüreklerimiz buruktur. Zira biz bayram yaparken, İslam diyarlarında yerlerinden yurtlarından edilmiş, ölüm korkusuyla evlerini terk etmiş insanlar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, mülteciler ve kimsesizler var. Ancak bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi her şeye rağmen bayram neşesiyle canlandırmak, viran olan hanelerimizi bayram sevinciyle mamur eylemektir. Bugün bize düşen, ramazanda iftar sofrasında katledilip bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı hakkıyla eda etmektir. Bugün bize düşen, huzurlu bir bayram sabahına gözlerini açamayan yavrular adına da bayram yapmaktır. Bayramı sürur içinde geçirebilmektir."
"BU KADAR ZOR MU GERÇEKTEN?"
"Eğer bugün, bu bayram sabahında, Sultanahmet Camii’nin minberinden nefesim yetip sesimi tüm yeryüzüne duyurabilseydim bütün insanlara şöyle seslenmek isterdim" diyen Görmez, şöyle devam etti:
"Ey insanlar! Hepimiz yeryüzünde büyük insanlık ailesinin birer ferdi değil miyiz? Hepimiz Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocukları değil miyiz? Hepimiz bir Allah’ın kulları değil miyiz? O halde nedir birbirimizden alıp veremediğimiz? İkincisi olmayan bu dünyayı daha güzel, yaşanabilir bir dünya yapabilmek bu kadar zor mu gerçekten? Eğer kalbimin dili olup da sesimi aynı dini, aynı imanı, aynı sevdayı paylaştığım; aynı rükûa eğildiğim, aynı secdeye kapandığım, aynı kıyama durduğum, aynı kıbleye yöneldiğim Müslüman kardeşlerime duyurabilseydim, bugün, en yüksek sesimle, en kuvvetli nefesimle bütün Müslüman kardeşlerime şöyle seslenmek isterdim: Ey din-i mübin-i İslam ile şereflenmiş kardeşlerim, Hatemü’n-Nebiye imanla şereflenmiş Müslüman Kardeşlerim! Ey yeryüzünde barışı, huzuru ve kardeşliği tesis etmekle yükümlü olanlar! Rabbimiz bize “Siz insanlar için gönderilmiş en hayırlı ümmetsiniz” buyurmadı mı? Ve mezhebini, meşrebini, ırkını, ideolojisini rahmet dini İslâm’ın önüne geçirme tuğyanına kapılan kardeşlerime bugün, şöyle seslenmek isterim: Ey asabiyetini insanlığının ve Müslümanlığının önünde tutanlar! Ey mezhepçilik, hizipçilik, etnik kimlik asabiyetiyle birbirine düşman olanlar! İman ettiğimiz Resulümüz Muhammed Mustafa (sas) “Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez.” buyurmadı mı? Ve sonra sadece yığınla servet biriktirmek için yaşayanlara şu ulu mabedin minberinden bir çift söz söylemek isterdim ve derdim ki: Ey Allah’ın sonsuz hazinesinden kendilerine lütufta bulunduğu servet sahipleri! Ey dünyanın tüm zenginliklerini aralarında bölüşen mutlu (!) azınlık! Merak ediyorum, yoksullukla kıvrananlara gözleri, açlıktan inleyenlere kulakları, soğuktan donanlara kapıları, işsizlere, aşsızlara, çaresizlere yürekleri kapatarak mutlu olunabilir mi gerçekten? Paylaşmamız için veren, infak etmemiz için ihsan eden Mevla’ya bencilliğin, cimriliğin ve tamahkârlığın hesabını verebilecek miyiz? Verdiklerini bir gün geri alırsa şayet o zaman kimin kapısına gideceğiz?"
"MERHAMETİ VE ADALETİ ELDEN BIRAKMAYALIM"
Mehmet Görmez, son iki asırdır İslam coğrafyasının dini, kültürel fay hatlarıyla oynayan; İslam topraklarını işgaller, savaşlar ve istibdatlarla tarumar eden güç sahiplerine seslenmek istediğini ifade ederek, "Ey gücünü zulüm ve zorbalıktan alanlar! Ey dünyayı kan gölüne ve gözyaşı vadisine çevirenler! Nefsine güç yetiremeyen, söz dinletemeyenlerin hakikatte hiçbir şeye muktedir olamayacaklarını anlamak için daha kaç saltanatın yıkılması, zulüm ile abat olunamayacağı gerçeğini görebilmek için kaç zalimin, kaç ceberrutun tarih sahnesinden silinmesi lazım" dedi.
Sonra yeniden bütün insanlara seslenmek istediğini dile getiren Görmez, sözlerini söyle tamamladı:
"Gelin, hep birlikte ve gücümüz yettiğince kötülükleri bertaraf edebilmek, her türlü ayırımcılığın önüne geçebilmek ve beraberce huzur içinde yaşayabilmek için saygıyı, hoşgörüyü, merhameti ve adalet elden bırakmayalım. Gelin, hem dünyamıza hem birbirimize sahip çıkalım ve iyiliği yeryüzüne yayalım. Gelin, yüreklerimizin en ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, düşmanlıkları, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakarak af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gelin, gönlümüzü herkese açalım, barışalım, kucaklaşalım ve bayramlaşalım.
Şefkatini bayram hilali gibi ümitsizlerin göğüne asıveren kardeşlerim, gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Huzur evlerinde evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgi evlerinde, yetiştirme yurtlarında sevgiye ve merhamete aç yetim, öksüz, garip ve kimsesizlerin başlarını okşayalım, onları sevindirelim. Hapishanelerdeki mahkumlara, hastane köşelerindeki hastalara bayram sevinci taşıyalım. Fakirleri, yoksulları ve muhtaçları gözetelim. Gelin, ülkemizdeki Suriyeli muhacir kardeşlerimize ensar olalım. Silahların gölgesinde bayramı bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimizin kurtuluşu için çaba harcayalım. Suriye ve Irak başta olmak üzere Filistin, Kudüs, Gazze, Mısır, Doğu Türkistan, Myanmar ve dünyanın farklı yerlerinde kardeşlerimizin yaşadığı mazlumiyet ve mağduriyetlerin son bulması için dua edelim. Gelin, İslam ümmetinin yeniden dirilişi, yeniden ayağa kalkışı ve aynı ruhla ve aynı ülkü etrafında birlikte yeniden yürüyüşü ve uyanışı için Yüce Rabbimize yalvaralım.
Bizi birbirimize düşürmek isteyenleri utandıralım, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Gelin, tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim. Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, milletimizin, gönül coğrafyamızın, yurtdışındaki millet varlığımızın ve İslam aleminin bayramını tebrik ediyorum. Cenab-ı hak nice bayramlara, gerçek bayramlara ulaşmayı, hepimize nasip ve müesser eylesin. Bayramın ülkemize, milletimize, alem-i İslam’a ve bütün insanlığa huzur, barış, adalet ve merhamet getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum."
Bayram sabahının, tüm insanlığın geleceği için bir umut olduğunu ifade eden Görmez, "Bugün, iyilik ümidi olmak üzere kıyama durduğumuz, kötülüğün tortularını yeryüzünden silmek için secdeye kapandığımız gündür. Mübarek olsun. Bugün, kin ve nefretin sonunda yenileceğini, küfür ve nankörlüğün başından beri çirkin olduğunu birbirimizin gözlerinden okumaya geldiğimiz gündür" dedi.
Bu bayram, sevinçlerin gölgeli olduğunu söyleyen Görmez, şöyle devam etti:
"Zira biz bayram yaparken İslam ümmeti acılar içinde kıvranmaktadır. Ne yazık ki bu bayramı da buruk geçiriyoruz. Biliyorum, kalplerimiz mahzundur. Zira biz bayram yaparken bayramı bayram gibi yaşayamayan mazlum ve mağdur kardeşlerimiz var. Silahların gölgesinde hayat mücadelesi veren garip ve mahzun kardeşlerimiz var. Biliyorum, yüreklerimiz buruktur. Zira biz bayram yaparken, İslam diyarlarında yerlerinden yurtlarından edilmiş, ölüm korkusuyla evlerini terk etmiş insanlar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, mülteciler ve kimsesizler var. Ancak bugün bize düşen, yangın yerine dönen yüreklerimizi her şeye rağmen bayram neşesiyle canlandırmak, viran olan hanelerimizi bayram sevinciyle mamur eylemektir. Bugün bize düşen, ramazanda iftar sofrasında katledilip bayramı göremeyen kardeşlerimiz adına da bayramı hakkıyla eda etmektir. Bugün bize düşen, huzurlu bir bayram sabahına gözlerini açamayan yavrular adına da bayram yapmaktır. Bayramı sürur içinde geçirebilmektir."
"BU KADAR ZOR MU GERÇEKTEN?"
"Eğer bugün, bu bayram sabahında, Sultanahmet Camii’nin minberinden nefesim yetip sesimi tüm yeryüzüne duyurabilseydim bütün insanlara şöyle seslenmek isterdim" diyen Görmez, şöyle devam etti:
"Ey insanlar! Hepimiz yeryüzünde büyük insanlık ailesinin birer ferdi değil miyiz? Hepimiz Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocukları değil miyiz? Hepimiz bir Allah’ın kulları değil miyiz? O halde nedir birbirimizden alıp veremediğimiz? İkincisi olmayan bu dünyayı daha güzel, yaşanabilir bir dünya yapabilmek bu kadar zor mu gerçekten? Eğer kalbimin dili olup da sesimi aynı dini, aynı imanı, aynı sevdayı paylaştığım; aynı rükûa eğildiğim, aynı secdeye kapandığım, aynı kıyama durduğum, aynı kıbleye yöneldiğim Müslüman kardeşlerime duyurabilseydim, bugün, en yüksek sesimle, en kuvvetli nefesimle bütün Müslüman kardeşlerime şöyle seslenmek isterdim: Ey din-i mübin-i İslam ile şereflenmiş kardeşlerim, Hatemü’n-Nebiye imanla şereflenmiş Müslüman Kardeşlerim! Ey yeryüzünde barışı, huzuru ve kardeşliği tesis etmekle yükümlü olanlar! Rabbimiz bize “Siz insanlar için gönderilmiş en hayırlı ümmetsiniz” buyurmadı mı? Ve mezhebini, meşrebini, ırkını, ideolojisini rahmet dini İslâm’ın önüne geçirme tuğyanına kapılan kardeşlerime bugün, şöyle seslenmek isterim: Ey asabiyetini insanlığının ve Müslümanlığının önünde tutanlar! Ey mezhepçilik, hizipçilik, etnik kimlik asabiyetiyle birbirine düşman olanlar! İman ettiğimiz Resulümüz Muhammed Mustafa (sas) “Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu hor görmez.” buyurmadı mı? Ve sonra sadece yığınla servet biriktirmek için yaşayanlara şu ulu mabedin minberinden bir çift söz söylemek isterdim ve derdim ki: Ey Allah’ın sonsuz hazinesinden kendilerine lütufta bulunduğu servet sahipleri! Ey dünyanın tüm zenginliklerini aralarında bölüşen mutlu (!) azınlık! Merak ediyorum, yoksullukla kıvrananlara gözleri, açlıktan inleyenlere kulakları, soğuktan donanlara kapıları, işsizlere, aşsızlara, çaresizlere yürekleri kapatarak mutlu olunabilir mi gerçekten? Paylaşmamız için veren, infak etmemiz için ihsan eden Mevla’ya bencilliğin, cimriliğin ve tamahkârlığın hesabını verebilecek miyiz? Verdiklerini bir gün geri alırsa şayet o zaman kimin kapısına gideceğiz?"
"MERHAMETİ VE ADALETİ ELDEN BIRAKMAYALIM"
Mehmet Görmez, son iki asırdır İslam coğrafyasının dini, kültürel fay hatlarıyla oynayan; İslam topraklarını işgaller, savaşlar ve istibdatlarla tarumar eden güç sahiplerine seslenmek istediğini ifade ederek, "Ey gücünü zulüm ve zorbalıktan alanlar! Ey dünyayı kan gölüne ve gözyaşı vadisine çevirenler! Nefsine güç yetiremeyen, söz dinletemeyenlerin hakikatte hiçbir şeye muktedir olamayacaklarını anlamak için daha kaç saltanatın yıkılması, zulüm ile abat olunamayacağı gerçeğini görebilmek için kaç zalimin, kaç ceberrutun tarih sahnesinden silinmesi lazım" dedi.
Sonra yeniden bütün insanlara seslenmek istediğini dile getiren Görmez, sözlerini söyle tamamladı:
"Gelin, hep birlikte ve gücümüz yettiğince kötülükleri bertaraf edebilmek, her türlü ayırımcılığın önüne geçebilmek ve beraberce huzur içinde yaşayabilmek için saygıyı, hoşgörüyü, merhameti ve adalet elden bırakmayalım. Gelin, hem dünyamıza hem birbirimize sahip çıkalım ve iyiliği yeryüzüne yayalım. Gelin, yüreklerimizin en ağır yükü olan dargınlıkları, küskünlükleri, düşmanlıkları, kin ve öfkeyi bir tarafa bırakarak af ve bağışlama yolunu tercih edelim. Gelin, gönlümüzü herkese açalım, barışalım, kucaklaşalım ve bayramlaşalım.
Şefkatini bayram hilali gibi ümitsizlerin göğüne asıveren kardeşlerim, gelin, bayram yapamayanlara da bayram yaptıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Huzur evlerinde evlat sevgisiyle yanıp tutuşan yaşlılarımızı unutmayalım, onları ziyaret edelim. Sevgi evlerinde, yetiştirme yurtlarında sevgiye ve merhamete aç yetim, öksüz, garip ve kimsesizlerin başlarını okşayalım, onları sevindirelim. Hapishanelerdeki mahkumlara, hastane köşelerindeki hastalara bayram sevinci taşıyalım. Fakirleri, yoksulları ve muhtaçları gözetelim. Gelin, ülkemizdeki Suriyeli muhacir kardeşlerimize ensar olalım. Silahların gölgesinde bayramı bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimizin kurtuluşu için çaba harcayalım. Suriye ve Irak başta olmak üzere Filistin, Kudüs, Gazze, Mısır, Doğu Türkistan, Myanmar ve dünyanın farklı yerlerinde kardeşlerimizin yaşadığı mazlumiyet ve mağduriyetlerin son bulması için dua edelim. Gelin, İslam ümmetinin yeniden dirilişi, yeniden ayağa kalkışı ve aynı ruhla ve aynı ülkü etrafında birlikte yeniden yürüyüşü ve uyanışı için Yüce Rabbimize yalvaralım.
Bizi birbirimize düşürmek isteyenleri utandıralım, ayağımıza dolanan bütün tuzakları bozalım. Gelin, tüm dünyaya insanların hor görülmediği, kadınların ezilmediği, çocukların üzülmediği bir güzel medeniyet örneği olmaya devam edelim. Bu duygu ve düşüncelerle, ülkemizin, milletimizin, gönül coğrafyamızın, yurtdışındaki millet varlığımızın ve İslam aleminin bayramını tebrik ediyorum. Cenab-ı hak nice bayramlara, gerçek bayramlara ulaşmayı, hepimize nasip ve müesser eylesin. Bayramın ülkemize, milletimize, alem-i İslam’a ve bütün insanlığa huzur, barış, adalet ve merhamet getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum."
Yorumlar