Bahçeli: "Erdoğan'ı korku sardı"

MHP lideri Devlet Bahçeli grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

İşte Bahçeli'nin konuşmasından satır başları;

Antalya'nın Demre ilçesinde meydana gelen dolu afetinin sebep olduğu zarar ve ziyandan bahsetmek istiyorum. Seralar ve tarlalarda büyük maddi hasar oluşmuştur. 150 milyon lirayı bulan kayıplar sözkonusudur. AKP iktidarı Demreli afetzedeleri gözetecek herhangi bir yardım adımı atmamıştır. Üreticilerimiz sahipsiz kalmışlardır. Ortada önemli oranda ve giderilmesi gereken bir mağduriyet hali bulunmaktadır.Biz bu konunun ısrarla takipçisi olacağız. Bundan hem Demreli vatandaşlarım hem de benzer sıkıntılar yaşayanlar emin olmalıdır.

"BAŞBAKAN'IN POLİTİKALARI RİYADAN İBARETTİR"

Türkiye'nin içinde bulunduğu geniş coğrafyada sorunlar ve saldırılar hiç eksik olmamaktadır. Bölgesel girdap her geçen gün güçlenmektedir. Cenevre'de İran'ın nükleer programını dondurmaya ve Uranyum zenginleştirmeyi azaltmaya evet demesi bu ülkeyle ABD'yi yakınlaştırsa da istikrarsızlığı yavaşlatmaya yetmemiştir. Ortadoğu hala kaynayan kazan gibidir. Suriye'deki yangın körüklenmektedir. PKK-PYD ortaklığı Suriye coğrafyasında, Kobani, Hafrin ve Kamışlı'dan oluşacak özerk yönetim için düğmeye basılmıştır. AKP ise sessizce gelişmeleri izlemekte ve sineye çekmektedir. Erdoğan'ın bir açıklaması bizzat kendisi tarafından unutulmuştur. Erdoğan Kamışlı ve Afrini kuşatan yapılaşmaya seyirci kalmayacaklarını ifade etmesine rağmen sessizdir. PKK-PYD Başbakan'ı hiç ciddiye almamış ve özerklik kararından caymamıştır. Türkiye'nin kırmızı çizgileri bir kez daha ihlal edilmiştir. Başbakan sarf ettiği sözlerini defalarca yutmuş, geri adım atmış ve pişkince davranmaktan gocunmamıştır. Geçmişte Irak'ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesini alttan alan, nota verecek misiniz sorularını dalga geçerek müzik notası mı diye geçiren Başbakan'ın politikaları riyadan ibarettir. Başbakan katillerin peşine düşecek cesareti gösterememiştir. AKP ile birlikte Türkiye yakın coğrafyada tüm iddiasını kaybetmiştir. Erdoğan'ın iş olsun kabilinden gürlemesi, atıp tutması ve kuru diklenmeleri hiçbir fayda sağlamamıştır.

"PKK DEVLETLEŞİYOR"

Bu şekilde milli güvenliği teminat altına almak mümkün olmaz. Ülkemiz dört bir taratan ihanet çemberine alınmıştır. PKK devletleşmekte Kürdistan'ın çatısı örülmektedir. Erdoğan ise Barzani ile petrol anlaşması yapma derdindedir. Vatan ve millet tehdit altındayken, boru hatları kurulmasının Türkmen kanı üzerinden süren enerji pazarlıklarının kime ne yararı dokunacaktır. Erdoğan enerjiye karşı ne vaat etmiştir? Hangi milli menfaatleri gözden çıkarmıştır.

Petrol bahanesiyle Kürdistan'ın mayası çalınmakta ve AKP buna seyirci kalmaktadır. Erdoğan peşmergeye duyduğu sevginin onda birini Türkmenlere göstermektedir. Aklı fikri Barzani'ye yılışmak ve Kürdistan'ı tanıyarak petrolü elde etmektir.
 



"HESABINI SORACAĞIZ"

Başbakan Erdoğan ve peşmerge sevinçle kanlı enerjiden nemalanırken, Türkmenler saldırıya uğramaktadır. Irak Türkmen Cephesi Başkanı sayın Erşad Salihi'nin konvoyuna düzenlenen saldırı bunun en açık kanıtıdır. Selahaddin iline bağlı Tuzhurmatu ilçesinde patlayan bombada 1 kişi hayatını kaybederken 3 kişi yaralanmıştır. Türkmence Eğitim Genel Müdür Yardımcısı sayın Nurettin Vahap'ın eşi ölmüştür. Başsağlığı diliyorum. Türkmenlerin dökülen kanlarının yerde kalmaması için her mücadeleyi iştiyakla yapacağız. Türkmenlik hukukuna, Türkmen kimliğine sırt dönen Başbakan ve hükümetinden ihmal ve inkarlarının hesabının eninde sonunda soracağız.

"ENGELLİLERİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI"

3 Aralık Dünya Engelliler Günüdür. Bu kardeşlerimizin toplumsal hayata uyum sağlamalarını temin etmek insanlık görevidir. Onlara hizmet sunmak sosyal devletin bir gereğidir. İnsan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde engellilerin her türlü istismarına karşı politikalar geliştirmek devletlerin asli vazifesidir. Engelli olmak acınacak bir durum değildir. Eksiklik olarak tasvir edilecek bir insanlık hali olarak değerlendirmemek hepimizin sorumluluğudur. Bunu kader olarak görüp duyarsız kalmak da insani değildir. Engelli kardeşlerimizin hayatlarını güven içinde sürdürmelerini ve kendi kendine yetebilecek beceri ve imkanlara sahip olmaları lazımdır. Onların önündeki tüm engelleri kaldırmak hedefimiz olmalıdır. Engelsiz bir gelecek için bu zorunluluktur. Dezavantajları bertaraf edip avantaja çevirmek insan hakkının bir gereğidir. Fertleri arasında dayanışması gelişmemiş toplum yada milletin devamı mümkün değildir. Kuru, duygusuz ve durmuş toplumsal ilişki ağlarından umut uyandırıcı bir gelişmişlik seviyesine varmak çok zordur. Biz millet olarak birbirimizi düşündüğümüz ölçüde beraberliğimizi sağlam esaslara bağlayabiliriz.Sayıları 9 milyonu bulan engelli kardeşlerimizin sorunlarını çözmeliyiz. Engelli olmayı atıl değil aktif hale getirmek durumundayız.

" KADINA ŞİDDET AKP İKTİDARINDA ARTTI"

5 Aralık 1934'te Türk kadını seçme ve seçilme hakkını almıştır. Devrin özellikleri göz önüne alındığında bu reform eşine az rastlanır bir gelişmedir. 1931'de kadınların belediye seçimlerine katılma hakkını elde ettiklerini unutmamalıyız. Türkiye'nin demokrasi paralelinde tutum takınması bize göre övgüye layıktır. Ülke yönetiminde cinsiyet ayrımının rafa kaldırılması eşitlik açısından da kazanımdır. Demokrasinin beşiği olarak lanse edilen ülkelerin kadını geri plana çekilmesi, tarihin bize gösterdiği gerçekler arasındadır. Avrupa'da cadı avı bahanesiyle kadınlar diri diri yakılırken medeniyetimiz kadını baş tacı yapmıştır. Tarihin değişik dönemlerinde hükümdar koltuğunda Türk kadınları oturmuştur. İslamiyetten önce kız çocuklarına reva görülen şiddet ve cinayet, Efendimizin rahmetiyle bitmiştir. Türk kadını ihtiyaç olan her durumda varlığını göstermiştir. Milli mücadelede cepheden cepheye koşarak bebekleriyle vatanın kurtuluş umudunu büyüten, istikbalin kundağını saran Türk kadını olmuştur. Top mermilerine hayallerini iliştiren çamurlu yollara Türklüğün hedeflerini oya gibi işleyen soylu Türk kadınları aklımızdan hiç çıkmamıştır. Bugün son yurdumuzda nefes alabiliyorsak bunda tarihe altın harflerle geçmiş Türk kadınının emeği vardır. Kadınlarımıza çok şey borçlu olduğumuz tartışmasızdır. 79 yıl önce kadınlara verilen seçme seçilme hakkı önemli bir eşiktir. Türk kadını kuruluşta da kurtuluşta da sürekli ön planda yer almıştır. Ne üzücüdür ki bugünlerde siyasetteki temsil oranlarının yeterli olup olmadığı bir yana, kadınların her nevi sorunları korku verici şekilde tırmanmıştır. Kadına şiddet otomatiğe bağlanmıştır. Psikopatlar cani ruhluluar eli kanlı canavarlar gözü dönmüş manyaklar kadın kız demeden katletmektedir. Son 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 artmıştır. AKP'nin iktidarında 5 bine yakın ölüm vakası yaşanmıştır. Ülkemiz hastalıklı ruhların eşkiyalığına sahne olmaktadır. Bahanesi ne olursa olsun kadına şiddet konusu çözülmeden, uzanan eller kırılmadan, şiddete müzahir faktörler köreltilmeden seçme ve seçilme hakkını konuşmanın hiçbir faydası olmaz. Geçtiğimiz yıl kabul edilerek yasalaşan Kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunun yaptırımı görülmemiştir. Kadını hedefine alan davranışların üzerine tavizsiz gitmek ve en ağır şekilde cezalandırmak acildir.

"YEREL SEÇİM ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR"

 Mahalli idare seçimleri 30 Mart 2014'te yapılacaktır. 118 gün kalmıştır. Aziz milletimiz sandığa gidecektir. Yöneticilerini 5 yıllığına seçecektir. Bu demokratik yarışın adaletli ahlaklı güvenli temiz ve şaibesiz geçmesi temennimizdir. Seçim günü yaklaştıkça siyaset ısınmaya partiler adaylarını açıklamaya başlamışlardır. Parti olarak 24 Ocak 2013 günü Söğüt'ten başladığımız seçim çalışmalarını sürdürüyor ve başarı için her mücadeleyi vermekten kaçınmıyoruz. Yerel seçimler milletimiz için tarihi bir imtihandır. Yakın geleceği etkileyecektir. Demokratik imtihanda şu soruların cevabı açık biçimde karşılık bulacaktır. Milli ve manevi değerlerimize saygının mı sözü geçecek, inkar yok saymanın saltanatı mı sürecektir? Milli unsurlara bağlılık mı kazanacak yoksa aşağılanması mı tercih edilecektir. Hizmet aşkı ve karşılıksız sevgi mi seçilecek, yoksa sınıf zümre elit yandaş hısım dünür çıkarları mı gözetilecektir. Vatanın milletin bütünlüğü mü sahiplenilecek, yoksa bölünmüş millet fikri mi desteklenecektir? Terörü kurutmaya yönelik irade mi kazanacak? yoksa hainler korosu mu tasvip görecektir? Türklüğü yaşatmaya çalışan milliyetçilerin haklılığı mı görülecek, yoksa Türk diye bir şey yoktur diyen karanlık simalar mı güçlenecektir. Bağımsızlık mı yükselecek, yoksa kuşatma zincirleriyle birbirlerine bağlanmış ve vicdanları zifte dönmüş gafiller mi öne çıkacaktır.

"AKP ZULMÜNDEN KURTULMAK İÇİN..."

Türk milleti bu iki tercihten birini oylayacak ve seçecektir. Mahalli idare seçimleri klasik anlamından daha önemli bir anlamı uhdesinde taşımaktadır. Bu seçimler kötü gidişe vurulan bir kelepçe olacaktır. Yıkıma ve tahribata en keskin cevabı üretecektir. Ayağa kalkan Türk milleti sandıkta AKP'yi hayal kırıklığına mahkum edecektir. Milli hassasiyetleri olan herkesi bugünkü durum endişelendirmektedir. Erdoğan'ın hakaret dolu ve ayrıştırıcı üslubu daha ciddi badirelere yol açmadan hak ettiği karşılığı almalıdır. 30 Mart tarihi çok şeye gebedir. Türkiye'nin AKP zulmünden kurtulması için 30 Mart ilk çıkış kapısıdır. Erdoğan yerel seçimleri bir güven oylaması olarak ele almaktadır. Bunun için tüm kozlarını devletin tüm imkanlarını siyasi çalışmalarına alet etmektedir. Bu seçim cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimleri için de prova niteliğindedir. Her halinden görülüyor ki Başbakan'ı korku sarmıştır. Sözleri siyasi faaliyetleri ilişkilerindeki gelgitler paniklediğinin işaretleriyle doludur. Korkunun ecele faydası 30 Mart'ta da olmayacaktır. Başbakan ve partisinin layık olduğu hezimet ve hüsran 118 gün sonra yaşanacak ve kanadı kolu kırılacaktır. Uyanan Türk milleti gerçekleri görmüş ve oyunları bozmaya karar vermiştir.

 Türkiye yıllardan beri tek sermayeleri kutuplaştırma olan AKP-CHP-BDP'nin çekişmesiyle israf olmaktadır. PKK'ya el uzatan iktidar partisiyle, Washington'dan icazet arayacak kadar çaresiz olan ana muhalefet partisi bu ülkeye takozdur. Millet içine düştüğü kısır çekişmeden bıkmıştır. Kaynaşma ve kucaklaşma aramaktadır. Kaçınılmaz hesaplaşma ve milli şuur 30 Mart günü Başbakan'a pazarlık ortaklarına, yabancılardan merhamet umanları zangır zangır titretecektir.

"ADAY OLACAK BAKANLAR İSTİFA ETSİNLER"

Seçimlere az bir süre kalmışken, elbette demokratik edep ve kurallar herkes için geçerli olmalıdır. Yerel seçimlere katılacak AKP'li adayları kollayan tavır ve tercihlerin gösterildiği anlaşılmaktadır. Mahalli idareler seçimlerinde aday olacak hükümet üyelerinin istifalarına gerek olmadığına karar verilmiştir. Bu mesnetsiz ucube karar demokrasinin ilkelerini hiçe saymaktan başka bir şey değildir. YSK'nın üyeleri bu kararı alırken demokrasinin faziletlerini hesaba katmışlar mıdır? Devlet yönetiminin siyasi sorumluluğunu taşıyan bakanların istifası nasıl olur da es geçilmiştir. Herşeyden önce bakanlar bakanlıkların en yüksek ita amiridir. Kamu görevi icra etmektedirler. Koltuklarından ayrılmadan adaylığa soyunmaları haksız rekabeti doğuracak ve ahlaken sorun çıkaracaktır. Devlet gücünü arkasına alan bakanlar ile kıt kanaat seçim çalışması sürdürmeye çalışanlar karşı karşıya yer alacaktır. Bu demokratik ahlaka kara çalmaktır. AKP'li yöneticilerin yüksek seçim kurulunun kararını meşru kabul etmeleri de vahimdir. Bu kararı haklı görmek demokrasiyle nasıl bağdaşacaktır? YSK'nın oy birliği ile somutlaşan iradesi aleni olarak hukuka aykırı olmasa da vicdanlarda tevil edilememektedir. YSK bu kararı alırken acaba telkin altında kalmış mıdır? Yönlendirilmiş midir? Herhangi bir menfaat vaadine kanmış mıdır? Erdoğan demokrasinin zerresini içinde taşıyorsa aday olmuş bakanların derhal istifasını istemelidir. Şayet bakanlar görevlerinden çekilmeden aday olurlarsa siyasetin havası bozulacak dengesi sarsılacak tıpatıp faşist yönetimleri çağrıştıracaktır. YSK da bu kuşkulu karardan hemen dönmeli demokrasiye bağlı olmalıdır.

 TÜRK DEMEK İSLAM'IN KILICI DEMEKTİR

BDP'nin kongresinde bir grup alçak ve terörist Türk bayrağını indirmiştir. Bu saldırı cezasız kalmamalıdır. Türklük inkar edilmekte, Türk milleti suçlanmakta ve milli değerlerimiz bir bir yıpratılmaktadır. Erdoğan'ın yönetimindeki Türkiye hainlerin at koşturduğu, provokasyonlar yaptığı bir ülke olmuştur. PKK'nın ve İMralı canisinin affı hedef yapılmıştır. Yıkımdan sorumlu başbakan yardımcısı da bu gerçeğin altını çizmiştir. Erdoğan terör estirdiği Muğla ziyaretinde bayrağımıza yönelik girişime ucundan kıyısından değinmiştir. Buna değinmeye en az hakkı olan belki olmayan yegane kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bayrağımız iniyorsa, pKKlılar kimlik kontrolü yapıyorsa sorumlusu Erdoğan'dır. Türk dediğin bir sentezdir ve Türk diye bir ırk yoktur diyerek nüfus kütüğünü kandildeki mağaralara yazdırdığını tescilli ve markalı Türk hasımlarına umut veren Başbakan'dır. Türk demek İslam'ın kılıcıdır. Peygamberimizin övgüsüne mazhar olandır. Türk demek şereftir, tarihtir, Atilla'dan Mustafa Kemal'e kadar sergilenen cesaret ve atılganlıktır. Türk demek, şehitliktir, kahramanlıktır, irfan, görkem ve kutlu bir dilektir. Türk demek milletle aynı anlamdadır. Kültürle olgunlaşmış zaferle pekkişmiş acılarla perçinleşmiş, ülkülerle yoğrulmuş devasa kudret, şuur ve hatıra demektir. Türklüğü inkar en şiddetli ırkçılıktır. Tarih Türklüğü defalarca teyid etmişse de içimizdeki ruhsuzlar bunu anlamamıştır. Tarih Türklüğü yüzyıllarca selamlamıştır da içimizdeki küfrün uşakları hala bunu farkedememiştir. Türk'ün imzası her yerde atılmış mührü vurulmuştur da, bir tek bunu şark meselesinin kuyruğuna takılan yarasaların aklına girmemiştir. Bu onların utancı olarak ebediyete kadar peşlerini bırakmayacaktır.

Yorumlar