Yılmaz: “Demokrasi ve kalkınmanın düşmanı terördür”
TBMM Genel Kurulu’nda 12.Kalkınma Planı’nı görüşmelerinin teşekkür konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Demokrasi ve kalkınmanın düşmanı terördür” dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda 12.Kalkınma Planı üzerine siyasi parti grupları sırasıyla görüşlerini aktardılar. Zaman zaman gerginliklerin yaşandığı genel kurulu yöneten Başkanvekili Bekir Bozdağ, TBMM’nin işleyişine uygun tavır sergilemeleri için sık sık milletvekilleri uyardı.
Görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, kürsüye gelerek bir teşekkür konuşması yaptı. Cumhuriyetin yeni asrının ilk gününde Türkiye Yüzyılının ilk kalkınma planı görüşmelerinin Gazi Meclis’te yapılmasının son derece anlamlı olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
“Uzun vadeli yol haritamız olan On İkinci Kalkınma Planı’na Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle son şeklinin verilmesi kapsamında görüş, öneri ve eleştiriler ifade edildi. Ben görüş, öneri, eleştiri ortaya koyan tüm vekillerimize teşekkür ediyorum. Geçmişte Plan ve Bütçe Komisyonunda da uzun süre Başkanlık yapmış bir arkadaşınız olarak sadece şunu ifade etmek istiyorum: Usul ve üslup içerikten önce gelir, eskiler de böyle söylemişler. Bir usul ve üslup içinde eleştirilerini ortaya koyan herkese çok çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, İstanbul'un fethinin 600’üncü yılına adadığımız 2053 vizyonumuzu barındıran On İkinci Kalkınma Planı, ileriye doğru yeni ufukların bir başlangıcıdır. Cumhuriyetimizin birikimlerini temel alarak yeni yüzyılın kalkınma altyapısını oluşturan eser ve hizmetleri yirmi bir yıldır Cumhurbaşkanımızın güçlü iradesinde ve liderliğinde hayata geçiriyoruz.
Türkiye Yüzyılı’nda da çevreye duyarlı, afetlere dirençli, gelirini adil paylaşan, istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye vizyonuyla ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasını devam ettireceğiz. Burada kalkınmaya ilişkin olarak değişik görüşler ifade edildi. Plan ve Bütçe Komisyonunda kalkınmayı nasıl anladığımızı, nasıl gördüğümüzü detaylı bir şekilde izah etmeye çalıştım. O detaya burada girecek vaktimiz yok, sadece şunu
söyleyeyim: Kalkınma elbette ki ekonomiden ibaret değil ama ekonomi kalkınmanın çok önemli bir parçası, olmazsa olmaz parçalarından bir tanesi.
Ekonomik büyümenin yanı sıra, sosyal adaleti ve yine nesiller arası adaleti ifade eden çevre, sürdürülebilirlik konuları ve bunlara ilave olarak -4’üncü bir boyut olarak- yönetişim konuları “kalkınma” kavramının olmazsa olmazlarıdır; 12’nci Kalkınma Planı’mız da bu geniş kalkınma vizyonuyla, anlayışıyla hazırlanmıştır. Ekonomik boyutunun yanı sıra, sosyal adalet boyutu ve çevre boyutu, afetler boyutu, diğer taraftan, yine, yönetişim boyutu bu planın temel sütunlarını oluşturmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerden daha kötü performans gösterdiğimizi söyledi, daha doğrusu performansımızı çok arttırmadığımızı ifade etti. Şimdi, baktığınız zaman 1982-2002 yılları arasında Türkiye ortalama yüzde 4 büyümüş, 1982’den 2002’ye yirmi yılda ortalama yüzde 4 büyümüş. 2003’ten 2022’ye kadar yine yirmi yıllık bir süreçte AK PARTİ ve Cumhur İttifakı döneminde ortalama yüzde 5,4 büyümüş, geçmişe göre 1,4 puan ortalama büyüme hızını yükseltmiş yirmi yıllık bir süreçte. “Bir tek yıl için bu nedir ki?” diyebilirsiniz “1,1 puan olsa ne, olmasa ne?” diyebilirsiniz ama uzun vadede ortalamada bunu yakaladığınız zaman bu büyük bir farklılık oluşturuyor. Bileşik bir etkiyle ülkeleri farklılaştıran, başka yerlere götüren son derece anlamlı farklar oluşturuyor.
Çin bu süreçte çok büyümüş ve payını dünyada arttırmış. Baktığınız zaman değerli arkadaşlar, Çin hariç bakıldığında gelişmekte olan ülkeler büyüme hızı ortalaması yüzde 4 olmuş ve Türkiye bu 5,4’le bu hızın oldukça üstünde bir performans sergilemiş. Çin hariç -
dediğim gibi- gelişmekte olan ülkelere baktığınızda, bu 2003-2022 döneminde 4 performans göstermiş, yine 1,4 civarında bir fark oluşturmuşuz. Yani sonuç itibarıyla şunu söylemek istiyorum: Dünyadan aldığımız payı artırmışız. Dünya hasılasından aldığınız payı artırıyorsanız bunun anlamı şudur: Siz dünyanın ortalama hızından daha hızlı büyümüşsünüz demektir, başkalarından daha hızlı gelişmişsiniz demektir.
Baktığımız zaman Çin’in 2003-2022 döneminde gelişmekte olan ülkeler içerisindeki payı yüzde 13’ten yüzde 31’e kadar yükselmiş. Dolayısıyla Çin’in bu yükselişi bütün ülkeleri oransal olarak bir miktar geriye itmiş. Buna rağmen biz dünyadaki payımızı artırmışız. Çin’in küresel hasıladan aldığı payı diğer ülkelerin aleyhine önemli ölçüde artırmasına rağmen, Türkiye bu dönemde küresel hasıladan aldığı payı artırmayı başarmıştır. Ülkemizin millî gelirinin dünya gayrisafi yurt içi hasılası içerisindeki payı 2000’li yılların başında yüzde 0,80 iken 2022 yılında yüzde 0,90’a kadar yükselmiş, 2023 yılı itibarıyla ise yüzde 1,02’ye ulaşarak yeni bir rekora imza atması beklenmektedir. Dolayısıyla Türkiye dünyadan daha fazla pay alan, geçmişe göre de dünyaya göre de daha hızlı büyüyen bir ülke olmuştur. Son yirmi yılın özet performansını bu şekilde ifade edebilirim. Diğer taraftan “On Birinci Plan hedeflerine ulaştı mı? Ne oldu?” şeklinde eleştiriler yapıldı. Doğru, belli hedeflere ulaşamadık ama birçok hedefe de ulaşıldı On Birinci Plan döneminde. Ne demişiz On Birinci Planı’mızda? “Yıllık ortalama 4,3 büyüme gerçekleştireceğiz.” demişiz, 4,7 gerçekleştirmişiz, hedefimizin üstünde bir performans sergilemişiz. Bu, pandemiye rağmen olmuş, jeopolitik gelişmelere rağmen olmuş, içeride yaşanan birçok terör bağlantılı hadiselere rağmen gerçekleşmiş.
Dolayısıyla reel tarafta iyi bir performans göstermişiz.
Yine ne demişiz On Birinci Plan’da? Kişi başına gelir olarak da yine “2023 kişi başına gelirimizi 12.415 dolar olarak tahmin ediyoruz.” Bu da aşağı yukarı On Birinci Plan’da ortaya koyduğumuz hedefle uyumlu bir gerçekleşme. Dolayısıyla burada yine baktığınız zaman “İhracat hedefimiz 241 milyar dolar.” demişiz, 255 milyar dolar gerçekleştirmişiz, burada da yine performansımız iyi. İşsizlik oranına tahmini olarak ne demişiz, daha doğrusu hedef olarak ne demişiz? “9,9” demişiz “10,1 gerçekleşecek.” diyoruz, burada da aşağı yukarı hedefe yakın olduğumuzu ifade edebiliriz. Ha, nerelerde hedefler tutmamış? Daha çok finansal tarafta, enflasyonla ilgili tarafta, son dönemlerde yaşadığımız birtakım finansal piyasalarla ilgili tarafta.
Reel ekonomi tarafındaki performansımız gayet güçlü, finansal tarafta belli zayıflıklarımız var, işte o yüzdendir ki şimdi finansal tarafa yoğunlaşıyoruz. Enflasyonu düşürmeye, istikrarı sağlamaya yönelik tedbirler alıyoruz. Dolayısıyla geçmişi analiz ediyoruz elbette, geçmiş performansımızı da dikkate alarak geleceğe yürüyoruz.
Ekonomimiz büyürken sosyal adaleti de ihmal etmiyoruz, sosyal adaletle ilgili birçok adımı AK Parti döneminde attık. 2006 yılında Gini katsayısı… Bu, gelir dağılımında adaletsizliği gösteren bir katsayı; küçüldükçe, sıfıra yaklaştıkça adalet artar, 1’e yaklaştıkça adaletsizlik artmış olur; 0,426’ymış 2006 yılında, 2022 yılında 0,415’e düşmüş. Yine, en yüksek gelirli yüzde 10’luk dilimlere baktığımızda, en yüksek yüzde 20’yle yüzde 80’i mukayese ettiğimizde buradaki kat farkının 9,6’dan 7,9’a düştüğünü görüyoruz. Gelir dağılımında belli bir iyileşme var. Yeterli mi? Elbette değil. Bunu daha da ileri noktalara taşımalıyız.”
Çok önemli politikalar hayata geçireceğiz
12.Kalkınma Planı’nda 3 boyutlu bir yoksullukla mücadele stratejsinin uygulanacağını belirten Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, “On İkinci Kalkınma Planı’nda bu yönde çok önemli politikaları yine hayata geçirmeyi düşünüyoruz” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burada da üç boyutlu bir yoksullukla mücadele stratejimiz var. Bu sadece yoksullara yardım dağıtma meselesi değil. 1’inci boyutumuz; makro boyut. Makro boyutta istikrar, büyüme, enflasyonu düşürme, istihdamı artırma; bütün bunlar aynı zamanda yoksulluğu azaltan hadiseler dolayısıyla makro düzeyde bir defa yoksulluğu azaltıcı bir çerçevemiz var.
İkincisi: Sektörel düzeyde de sektör politikalarımıza yoksullukla mücadele stratejilerimizi entegre etmiş durumdayız. Eğitimdeki fırsat eşitliğinden sağlık hizmetlerini tüm topluma yaymamız, sosyal güvenlik şemsiyesini tüm toplumu kapsar hâle getirmemiz, yine, KÖYDES gibi projelerle kırsal alana sunduğumuz hizmetler, sektörel KOBİ politikamız, bölgesel kalkınma politikamız, bütün bunları entegre ettiğimiz bir yoksullukla mücadele stratejimiz var. Bütün, bu makro düzey ve sektörel düzey dışında üçüncü düzeyde ise, doğrudan ihtiyaç duyan vatandaşlarımıza destekler sunuyoruz.
Biz, bunu bir bütünlük içinde görüyoruz ve bu şekilde başarı sağlayıp sosyal bünyemizi güçlendiriyoruz. Nitekim, bütün bu politikaların etkisiyle Dünya Bankasının, uluslararası kurumların ölçtüğü mutlak yoksulluk rakamlarında Türkiye büyük bir başarı sağlamıştır. Şu anda, gelişmiş ülkeler gibi, bizim artık uğraştığımız sorun, göreli yoksulluk meselesi hâline gelmiştir -“relative” yoksulluk- göreli yoksulluğu da hiçbir zaman sıfırlayamazsınız, tanımı gereği bir miktar göreli yoksulluk bütün ülkelerde, en gelişmiş dediğimiz ülkede de var; önemli olan, bunu en alt düzeylere indirmektir, biz de bu politikaları uyguluyoruz.
Tarım stratejik bir sektör
Özellikle son dönemde jeopolitik gelişmeler, iklim değişikliği, değişen tüketim kalıpları, bütün bunlarla birlikte stratejik konumu daha da güçlenmiş durumda, gıda güvenliği çok çok kıymetli. Dolayısıyla, biz de
tarıma böyle bakıyoruz, stratejik bir sektör, tarım ve gıda konusuna stratejik bir alan olarak bakıyoruz. Ancak şunu da ifade etmek zorundayım, bütün gelişme hikâyelerine bakın gelişmiş ülkelerin, tarımın millî gelirdeki payı nispi olarak azalır. Bunun sebebi,
tarımın hacminin küçülmesi değil, sanayinin ve hizmetlerin nispeten daha hızlı büyümesiyle alakalıdır, bu da kalkınma sonucunun doğal bir gereğidir ama burada önemli olan, ülkenizde yeterliliği sağlayacak bir üretimi sürdürmeniz, topraklarınızı verimli bir şekilde kullanmanızdır.
Önümüzdeki dönemde özellikle yaşlı nüfusun çok arttığını biliyoruz, tarımda, kırsal alanda; genç nüfusu tarıma çekecek politikaları ve şehirlerin çeperlerinde, kırsal ile şehir hayatını aynı anda yaşama imkânı veren yerlerde genç girişimcileri tarıma teşvik etme yönünde de çok güçlü politikalarımız var. Yine, planlı tarım politikalarımız var, destekleme sistemlerimizi de bu
çerçevede gözden geçireceğiz. Burada, tabii, tarıma verilen desteklerin sadece doğrudan desteklerle sınırlı olmadığının, tarım yatırımları ve yine tarımsal işletmelere verilen sübvansiyonlu kredilerin de tarımın desteklenmesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Ayrıca, gümrük duvarlarıyla da yine, belli ürünlere dönük tarımsal koruma gerçekleştiriyoruz. Bütün bunlarla birlikte tarım desteklerini değerlendirmek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
Türkiye’nin borçlarının millî gelire oranı -AB tanımlarıyla söylüyorum- çok çok makul düzeylerde. 2023 yılının ikinci çeyreğinde toplam kamu borç stokumuzun millî gelire oranı yüzde 34, AB üyesi ülkelerde aynı oran yüzde 83, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 60’ların üzerinde. Dolayısıyla, Türkiye, böyle borç batağında, borca boğulmuş, kamu borcuna boğulmuş bir ülke konumunda değil; tam aksine, iyi durumdayız ama daha da iyi duruma elbette gidelim. ‘Peki, borçlandık da ne yaptık bu borçlarımızı?’ diye hani soruldu. Bakın, dolar bazında söyleyelim ‘nominal TL’ deyince ‘Olmaz.’ diyor arkadaşlar, peki, dolar bazında söyleyelim. 82’den 2002’ye kadar kamu sabit sermaye yatırımları dolar bazında 194,2 milyar dolar yani yirmi yılda ülkemizde -özeli saymıyorum, özeli katsak tablo çok daha bizim lehimize çıkar, kamu yatırımlarını söylüyorum- bizden önceki yirmi yılda 194,2 milyar dolar kamu yatırımı yapılmış. Peki, bizim dönemimizde ne kadar yapılmış? 606,8 yani 607 milyar dolar.
2,3 olan sulanan alan miktarını 6,96’ya çıkarmışız, bunu yapmışız. Son yirmi yılda orman varlığını artıran nadir ülkelerden biri olmuşuz, 2002 yılında 20,8 milyon hektar olan orman alanımızı 2022 itibarıyla 23,2 milyon hektara ulaştırmışız. İmalat sanayisi ihracatımızı 34 milyardan 240 milyar dolara çıkarmışız. 163 yeni OSB kurarak ülkemizdeki toplam OSB sayısını 355’e ulaştırmışız.
Hızlı tren ve hat uzunluğu 2002 yılında sıfır kilometreyken -hızlı tren sıfır kilometreyken- 1.460 kilometreye, 2023 yılında 2.251 kilometreye ulaştırmışız. İşte, bu yatırımlarla bunu yapmışız. 2002 yılında 26 olan havalimanı sayısını 57’ye ulaştırmışız.
Otoyol dâhil bölünmüş yol uzunluğu 2002 yılında 6.100 kilometreyken 2022 yılında 28.986 kilometreye, 2023 yılında 29.392 kilometreye ulaştırmışız. İşte bunları yapmışız bu kaynaklarla. Diğer taraftan, enerjide 31.846 olan megavatı, kurulu gücümüzü ve 2023 Eylül ayı sonunda yaklaşık 106 bin megavata ulaştırmışız, bunu gerçekleştirmişiz.
Eğitimde 76 olan üniversite sayımızı 208’e çıkarmışız. Hakkâri’den Edirne’ye, Doğu Karadeniz'den Akdeniz'e hiçbir ilimiz yok ki üniversitesi olmasın. Bazı illerimizde birden fazla üniversitemiz var, işte bunları yapmışız. Gençlerimiz için yurtlar inşa etmişiz. Ne kadardı biliyor musunuz, çok eleştiriyorsunuz bizi. AK Parti’den önce yurt kapasitesi neydi arkadaşlar? 183 bindi, sadece 183 bin. Geçen sene itibarıyla 954 bine ulaşmışız, bu sene 1 milyona ulaşacağız.
1 milyon çocuğumuzu devletimizin yurtlarında hizmet alır noktada… İşte bunları yapmışız. Neler yaptığımıza devam edelim isterseniz. Sağlıkta 19 bin olan toplam nitelikli yatak sayımızı 172 bine yükseltmişiz.
Kaç katı olduğunu siz hesaplayın. 19 binden 172 bine, bunu yapmışız. Bunlar kaynakla oluyor, yatırımla oluyor. İşte, devletimizin kaynağı, bütçeyi iyi yönetmesiyle oluyor ve bunları başarmışız. Gerisini sayarsam çok uzar, o yüzden burada noktalayayım isterseniz.
Faiz konusu
Bir defa, arkadaşlarımız nominal olarak faizin ne kadar arttığını ifade ediyorlar. Muhalefetin kendi cephesinden böyle söylemesi haklı olabilir. Bizi nominal rakam konuşmakla eleştirip daha sonra kendileri de aynı şeyi yapıyorlar.
Eğer yanlışsa iki yanlış bir doğru etmez, hepimiz yanlış yapıyoruz o zaman, doğruysa hepimiz doğru yapıyoruz ama sağlıklı olan şu: Sağlıklı olan -uluslararası alanda da
sağlıklı olan- ben de yapsam başkası da yapsa oransal olarak ifade etmek. Faiz harcamalarının millî gelire oranına bakmanız lazım ve bütçe içindeki payına, vergi gelirleri içindeki payına bakmamız lazım. 2002 yılında toplam 100 lira toplanan verginin 86 lirası faize gidiyordu arkadaşlar. 2023 yılsonunda bir miktar kötüleşme olmasına rağmen sadece vergi gelirlerimizin yüzde 15’ini faize veriyoruz. Yüzde 86, yüzde 15; siz takdir edin. Faiz harcamalarının bütçe harcamaları içindeki payı 2002 yılında neymiş biliyor musunuz? Bütçemizde 100 lira harcıyorsak 43,2 lirası faiz harcamasıymış. Peki, bugün 2023 yılı sonu itibarıyla ne bekliyoruz? Yüzde 9,8 bekliyoruz.”
Demokrasi ve kalkınmanın düşmanı terördür
Bazı HEDEP milletvekillerinin eleştirilerine de cevap veren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, “Şunu ifade etmek istiyorum: Demokrasi ile kalkınmanın ilişkisini tartıştınız; ben yürekten inanıyorum, demokrasi ve kalkınma birlikte yürüyen süreçlerdir” dedi.
Yılmaz şöyle devam etti:
“Bunu biz teorik bir laf olarak söylemiyoruz, bunu yaşadık, Türkiye olarak yaşadık. Geçmişte birçok demokratik tabuların olduğu, vesayetçi bir demokrasinin olduğu bir Türkiye’den, bugün, temel hak ve özgürlüklerin alanının genişlediği, vesayetçi yapıların tasfiye edildiği -eğri bulursunuz, doğru bulursunuz, eleştirirsiniz, desteklersiniz ama- halk kimi seçiyorsa onun ülkeyi yönettiği bir Türkiye’ye geldik, bu çok önemli.
Başkalarının değil, seçilmiş demokratik liderlerin, kadroların ülkeyi yönettiği bir noktaya geldik. Ve şunun altını yine çizmek isterim: Demokrasinin ve kalkınmanın düşmanı terördür. Terör, demokrasinin de kalkınmanın da düşmanıdır.
Niye düşmanıdır? Terörün olduğu yerde temel hak ve hürriyetlerinizi yaşayamazsınız, çoluk çocuğunuzu alıp pikniğe bile gidemezsiniz; terörün olduğu yerde nitelikli insanı, sermayeyi tutamazsınız, yatırım ortamını geliştiremezsiniz; terörün olduğu ortamda sermaye kaçar, başka yerlere gider. Terör en büyük zararı doğuda, güneydoğuda yaşayan Kürt vatandaşlarımıza yapmıştır.
Bunun altını çizerek ifade etmek isterim: Hiçbir zaman PKK Kürtlerin temsilcisi olmadığı gibi, DEAŞ da Müslümanların temsilcisi değildir; bunu gayet net şekilde söyleyelim. Bizim Kürt vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmek için, onlarla konuşmak için aracılara ihtiyacımız yok. Biz Kürt vatandaşlarımızla her zaman konuşuruz, her türlü sorunlarını da konuşuruz; bundan da hiç şüpheniz olmasın.
Kimliklere saygılıyız; biz geçmişi olan, medeniyet birikimi olan bir ülkeyiz. Birçok renkliliğimiz var, birçok kimliğimiz var; bütün bu kimliklere de saygılıyız ama asla kimlik siyaseti yapmıyoruz, yapmayacağız.”