Usta oyuncu Şener Şen'den samimi itiraflar

Bu yıl beşincisi düzenlenen 'Sınır Tanımayan Fikirler' etkinliğinin bu yılki onur konuğu olan Şener Şen samimi itiraflarda bulundu. Şen, "Sinemaya sonra başlamamın nedeni babamdır. Sinemayı asla istemedim hayatım boyunca.'' dedi.

Bu yıl "Sınır Tanımayan Fikirler" temasıyla Zorlu PSM'de gerçekleştirilen etkinliğin "Onur Konuğu" olan Şen, 77 yaşında olduğunu belirterek, "İnsan, hayatını kendi dizayn etmiyor. Yaşam şartlarınız, geldiğiniz çevre ve hangi ailede doğacağınıza da siz karar vermiyorsunuz. Tabii ki ileride kişiliğinizi etkileyen olayların kaynağı aile, anne, baba, çevre ve bulunduğunuz ortam. Babamın işi nedeniyle Adana'dan 1950'lerde buraya, Türkiye'nin ilk gecekondu semti Zeytinburnu'na geldik. Bir fabrika kuruluyordu. Babamın esas mesleği marangozluk ama aynı zamanda fabrikada ustalık da yapıyor. Öyle, bir fabrikanın kuruluşu için geldik." diye konuştu. ''Küçük yaşta, hayatta kalma mücadelesi verdik'' dedi.

''CİDDİ BİR HAYAT MÜCADELESİ VARDI''

Şen, yaşam koşulları nedeniyle 1963'te öğretmen olduğunu aktararak, "Aradan geçen süre zarfında, ciddi bir hayat mücadelesi vardı. Maddi olarak çok ferah bir aileden gelmediğimiz için küçük yaşta her işi deneme, çalışma, hayatta kalma mücadelesi verdik." ifadelerini kullandı.

Yeşilçam sinemasında çok sayıda filmde rol alan, babası Ali Şen'in yaşadıklarına şahit olduğu için, sinemaya daha geç başladığını söyleyen Şen, "Sinemaya sonra başlamamın nedeni babamdır. Sinemayı asla istemedim hayatım boyunca. Yardımcı roller oynadığı için parasını pek alamazdı. Alsa bile düşük para alırdı. Evde bir tek o çalışıyordu. Evin geçimi, babamın sinemadan aldığı yevmiyeye bağlıydı. Bazen alamıyordu. Alırsa yemek yeniyor." değerlendirmesinde bulundu.Başarılı oyuncu, öğretmenliğin öncesinde fabrika işçiliği, işportacılık ve pazarcılık yaptığının altını çizerek, canlandırdığı tüm karakterlerin temelinin de bu işler olduğunu vurguladı.

'HABABAM SINIFI KADAR UZUN SÜRE VİZYONDA KALAN FİLM OLMADI'

Şehir Tiyatroları'nda oynamak üzere 1967'de başvurduğunu dile getiren Şen, şu bilgileri verdi:

"Darülbedayi yani usta-çırak metoduyla oyuncu olunan bir yer. Ben ona güvendim. Çünkü benim tiyatro eğitimim yok. Meğerse ben oraya gidene kadar usul değişmiş. Eğitimi olmayanları almıyorlardı. Bana da olmaz, 'Sizi alamayız' dediler. Başka türlü çalışan yok mu burada? dedim. 'Figüran, sözsüz kalabalıklara ihtiyacımız oluyor bazen. Bir oyun için dışarıdan da oyuncu alıyoruz.' dediler. Öyle olayım, dedim. 'O da şimdi yok' dediler. Tam kapıdan çıkarken, hayatımın dönüm noktası olabilir, dönüp dedim ki, 'Peki parasız çalışabilir miyim?' dedim. Ben kendime bir yer edineyim. Bendeki bu coşkuyu görünce, onlar da heyecanlandı ve başla dediler. O şekilde başladım.

Figüran olarak çok sayıda sinema filminde rol aldığına da dikkati çeken Şen, bazı örnekler vererek, "Önde Kartal Tibet, Hülya Koçyiğit dans ediyor. Biz de arkada dans eden çiftlerden biriyiz. Ben de zayıfım. Arkada iki kaş görünüyor. Mesela Kadir İnanır ile de var. Bir yerde garsonum. Hiç konuşmam yok. Su bırakıyorum. Kadir de şefkatli bir şekilde bana bakıyor. Sahnem bu kadar. Cüneyt Arkın ile bir sahnem var. Sinemada ilerlediğim bir dönem, 2-3 cümle söylüyorum. (Arkın) Yeraltı dünyasının kabadayılarından biri. Kumarhane işletiyor. Herkes 'Ağabey hoş geldin' diyor. Ben de maaşını rulete yatıran bir adamım. Para gidiyor. Sonra Cüneyt'in ayaklarına kapanıyorum. 'Ağabey ben ettim, sen etme.' O da 'Verin bunun parasını. Bir daha gelirsen, ayaklarını kırarım' diyor. Bunlar benim ilerleme, kendime yer etme rollerimdi." dedi.

Oyuncu Şen, Ertem Eğilmez tarafından "Hababam Sınıfı" filminde "Badi Ekrem" karakteri için seçilme sürecini de anlatarak, "Hababam Sınıfı, Türk sinemasının dönüm noktalarından biridir, seyirciyle ilişki kurma açısından. Türk sinemasının geleneksel olarak halkla iyi bir ilişkisi var. Fakat Hababam Sınıfı'nda bu iyice tavan yaptı. Bu kadar beğenilen, uzun süre vizyonda kalan film olmadı."değerlendirmesinde bulundu.

''OYUNCULAR İÇİN KARAKTERLER ZORDUR''

Özellikle sahtekar insan rollerini iyi canlandırdığını söyleyen Şen, şöyle devam etti:

"Belki de o adamları sevmediğim için, o adamlara bir tepki olarak canlandırıp cezalandırmak mı istiyorum? Nedir, bilmiyorum. Ama iyi gözlem yaptım onlar hakkında. Bir de tabii o zengin hayat, gecekondu, öğretmenlik, çok insan tanıma. Mesela işportacılık yaptım. O meşhur jilet sahnesi var ya, onlar benim gözlemlerim sonucu. Mesela Çiçek Abbas'taki o minibüs şoförü, onu ben tanıyorum zaten. Oyuncular için karakterler zordur. Bilmediği bir karakteri araştırırken yerinde gözlem yaparlar. Araştırırlar. Benzer kişilerle buluşurlar. Benim böyle bir derdim olmadı. O kadar çok malzeme var ki.''

Şener Şen, yönetmen ve senarist Yavuz Turgul ile çalışmasının nedenlerine değinerek, "Yavuz bence Türkiye'nin önemli değerlerinden biri. Kreatif anlamda da önemli. Biz oyuncular ne yaparsak yapalım yorumcuyuz. Bir şey yaratmıyoruz. Yaratılan bir şeyi yorumluyoruz. Sinemada bu çok komplike bir iştir. Yönetmenin dediğini yapmamız lazım. O da güven duygusuyla oluşur. Yönetmene güveniyorsanız, oyunculuğunuz da onunla örtüşüyorsa yaparsınız. Senaryo yazıyor. Yelpazenin genişliğine de bir bakın. Şekerpare'yi yazan da Eşkıya'yı yazan da Yavuz. Davaro'yu da Züğürt Ağa'yı da yazan Yavuz. Bana o kadar uyuyor ki. Ben de değişik şeyler yapmayı çok seviyorum. Olanaklarımı zorlamak istiyorum. Oyunculuğumun sınırı nerede? Şimdi yapmadığımız ne kaldı? Yavuz'da da böyle bir şey var. Birlikteliğin temeli, sinemaya aynı açıdan bakışımız, kreatif anlamda ve oyunculuk anlamında sinemayı aynı şekilde algılamamız diyebilirim."diye konuştu.