Şentop: “Üreten ülkeler olmak zorundayız”

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TÜRKPA 12. Genel Kurulunda “İktisadi, bilimsel ve kültürel anlamda üreten ülkeler olmak zorundayız” dedi.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TBMM'de Türk Devletleri Parlamenterler Asemblesi (TÜRKPA) 12. Genel Kurulu'nda açıklamalarda bulundu.

Şentop,  açılış konuşmasında "Türk halklarının aziz temsilcileri, bağımsız Türk devletleri Asya, Avrupa, Afrika'dan müteşekkil eski dünyanın tam merkezinde doğudan batıya uzanan bir eksen üzerinde gerek kuzey ile güney gerek doğu ile batı arasında bir anahtar konumundadır. Geçtiğimiz yüzyıllarda bu anahtara sahip olmak isteyenler aralarında bir mücadeleye girişmişlerdi. Dünyada askeri, siyasi tarihin en büyük Avrupalı stratejistleri Türk haklarının yaşadığı coğrafyayı dünyanın kalbi olarak nitelendirdiler. Bizler yaşadığımız coğrafyada eğer gerçekten manada muktedir olamazsak, elbette dünyanın anahtarlarını ele geçirmek isteyen güçlerin mücadelesi halklarımızın kaderini çizecektir. Gerçek manada muktedir olmak için iktisadi, bilimsel ve kültürel anlamda üreten ülkeler olmak zorundayız." dedi.

Şentop şöyle devam etti:

“Gelecek on yıllarda, geçmiş on yıllarda yapılanlardan çok daha fazlasını yapmaya, aynı yolda omuz omuza yürümeye devam edeceğiz.  Bağımsız Türk devletleri; Asya, Avrupa ve Afrika’dan müteşekkil eski dünyanın tam merkezinde, doğudan batıya doğru uzanan bir eksen üzerinde gerek kuzey ile güney gerekse doğu ile batı arasında bir anahtar konumundadır. Geçtiğimiz yüzyıllarda, bu anahtara sahip olmak isteyenler, aralarında bir mücadeleye girdiler.

Dünya’da, askeri-siyasi tarihin en büyük Avrupalı stratejistleri, Türk halklarının yaşadığı coğrafyayı dünyanın kalbi olarak nitelendirdiler. Bizler, yaşadığımız coğrafyada eğer gerçek manada muktedir olamazsak, elbette dünyanın anahtarını ele geçirmek isteyen güçlerin mücadelesi halklarımızın kaderini çizecektir.

Gerçek manada muktedir olmak için; iktisadi, bilimsel ve kültürel anlamda üreten ülkeler olmak zorundayız. Kendi gücünü inşa edemeyen ülkelerin, dünyanın büyük sınamalardan geçeceği 21. yüzyılda büyük felaketlere uğraması kuvvetle muhtemeldir.

Kendi gücümüzü oluşturmak için; eğitimde, bilimde ve üretimde dünya sahnesinde en önde olmalıyız. Son yıllarda ülkelerimizde, çevremizde ve tüm yerkürede yaşanan krizler, gelecek on yıllarda karşımıza çıkacak sınamaların bir yansımasıdır.

Dünya çapında gıda, su ve başka ihtiyaçların karşılanmasında daha büyük güçlükler yaşanması beklenmektedir. Bu durum, küresel ve bölgesel dengeleri değiştirebileceği gibi, istikrarsızlığa, savaşlara ve büyük nüfus hareketlerine yol açabilir. Sınır aşan krizleri güç birliği yaparak kontrol altına alabilirsek 21. yüzyıla gerçek manada damgamızı vuracağız. Bunun için bütün Türk devletlerinin aramızda ve yanımızda olmasına ihtiyaç var.

Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin TÜRKPA’da gözlemci üye olmasıyla, daha güçlü ve daha kapsayıcı olarak çalışmalarımıza devam edeceğiz. Medeniyetimizin en eski kaynaklarından bugüne kadar çağlayarak gelmiş dilimiz, örfümüz ve tevhit inancımız aynı atalarımızda olduğu gibi 21. yüzyılda da bizlerin zihninde ve gönlündedir.

Bu miras yalnızca kendi hakkımızı savunmak için değil, başka halklar için de adalet istemek, mazlumun yanında olmak gayesiyle bizlere güç vermektedir. Dünyada adaletsizlik; güçlünün haklı, güçsüzün mağdur olduğu haksız düzen, insan yaşamına değer atfetmeyen veya milliyetine göre değer atfeden vicdansız yaklaşım ne yazık ki oldukça yaygındır.

Bugünün dünyası adaletsizliklerle doludur. Haksızlığa ve zulme uğrayanlar arasında Türk halkları ve Müslüman toplumlar önemli bir yer tutmaktadır.  Üstelik oryantalizm, İslamofobi ve Türkofobinin ürünü olan propaganda endüstrisi, mağdur toplumları suç kaynağı gibi tasvir etmektedir.

Süregelen ve yeni ortaya çıkan krizler, merkezde yer almayan ülke ve toplumları günah keçisi olarak tasvir eden, yaşanan sorunlar için suçluyu dışarıda arayan propaganda makinesini güçlendirecektir. Bu karamsar tablo ve eğilimler, zaten adaletsiz olan dünyanın daha adaletsiz bir hale gelebileceğine işaret etmektedir. Bizler, medeniyetimiz ve inancımız gereği, yalnızca kendi çevremiz için değil, dünya için adalet arayışındayız.

Daha adil bir dünya istiyoruz. Sorunların dile getirilmesi ve çözümü, en iyi şekilde ancak halkların çok sesli temsilcileri olan yasama organları arasında gerçekleştirilecek diplomatik temaslarla mümkün olabilir.

Bugün dünyanın yaşadığı sorunlar karşısında çözüm ve uzlaşı arayışı için parlamenter diplomasi en doğru ve sağlıklı yaklaşım olabilir. Geleneksel diplomatik girişimlerin yetersiz kaldığı noktalarda, parlamenter diplomasi ile çözüme ulaşılabilir.

Küresel salgın sürecinin etkileri geçmeden Ukrayna’da alevlenen ve bir yılı deviren savaş, dünya ekonomisinin ne kadar hassas bağlarla birbirine bağlı olduğunu bizlere bir kez daha hatırlattı. Ülkeler, birbirleriyle çok boyutlu bağlılık ilişkisi içinde. Öyle ki, bu bağlardaki en küçük bir tökezleme çok büyük ölçekli yansımaları beraberinde getiriyor.

Bugün, Doğu Avrupa’da yaşanan savaş sona erse bile, her beş yılda dört yüz milyon artan dünya nüfusu ve küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretim ve su kaynakları üzerindeki etkileri git gide açığa çıkacak bir küresel krizi haber vermektedir.

21. yüzyılda karşımıza çıkabilecek bu köklü sorunlar henüz kapımızı çalmadan tarım altyapımızı ve su kaynaklarımızı içinde bulunduğumuz yüzyılın gereksinimlerine uygun şekilde daha verimli kullanmak ve korumak için hazırlanmalıyız.

Gelecek, bizler için yalnız iktisadi değil, toplumsal ve kültürel olarak da imtihanlar getirecektir. Öz kültürümüzü ve medeniyetimizi gelecek nesillere aktarabilmemiz, ancak etrafımızı saran yabancı popüler kültür istilasına yanıt verebilmemize bağlıdır.

Aile kurumu ve geleneklerimiz, yabancı ve yapay figürlerin etkisine giren gençlerin kişiliğinde olması gereken yeri alamamaktadır. Bağımsız devletlere sahip olan toplumlar bile bu etkiler karşısında değerlerini kaybederken, farklı devletlerin sınırları içinde yaşayan Türk halkları kendine yabancılaşmak bakımından daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.

Kırım’da ve başka coğrafyalarda yaşayan Türk halklarının küresel güç mücadelesinin bir piyonu olmasını kabul etmiyoruz. Kendi kültürleri ve benlikleri ile bağlı bulundukları devlete yararlı vatandaşlar olarak müreffeh bir geleceğe sahip olmalarını arzuluyoruz.

Uluslararası düzende de maalesef hakkaniyetin ve adaletin olduğunu söyleyemeyiz. Uluslararası sistem İkinci Dünya Savaşı sonrası güç dengesine göre birkaç devletin insafına bırakılmış bir halde, hak ve adaletin esamesinin okunmadığı bir garabet içindedir.

Sesi çok çıkan bazı lobiler uluslararası barış ve istikrarı tesis etme iddiasındaki devletleri esir almış haldedir. Dolayısıyla bu devletlerden beklenen arabuluculuk veya hakemlik görevi çoğu zaman hakkaniyete aykırı olarak icra edilmektedir. Bu durumu maalesef Karabağ konusunda güncel olarak bazı ülkelerin tavırlarında apaçık görmek mümkündür. Her ne kadar pek çok uluslararası denklemde bu gibi olumsuz tablolar karşımıza çıksa da başta gıda ve enerji alanları olmak üzere daha adil bir dünya düzeni için çalışmaya devam edeceğiz.

Bu noktada, Karadeniz’deki tahıl koridoru ile uluslararası gıda güvenliğinin tesisi için gerek devletimizin duruşu gerekse Sayın Cumhurbaşkanımızın kişisel gayretleri ile elde ettiğimiz başarılar, başka bölgelere müdahil olarak kendilerini güçlerini ispatlamaya çalışan fakat dünya halklarının refahını hiçe sayan devletlere de örnek olmalıdır. Enerji güvenliği alanında Azerbaycan ve Kazakistan’ın bölge sınırlarını aşan ve küresel istikrara katkı sağlayan gayretleri uluslararası takdir toplamaktadır ve çok önemlidir.

TÜRKPA’nın en geniş katılımlı ve kapsamlı organı olan Genel Kurul’da sizlerle bir araya gelmekten duyduğum memnuniyeti bir kez daha ifade etmek isterim.”