Ömer Çelik: Masum insanları hedef alan şiddete karşıyız
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Filistin-İsrail savaşında sivil can kayıplarına dikkat çekerken sivilleri hedef alan İsrail bombardımanlarının durması gerektiğini söyledi.
Çelik, Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi.
İsrail-Filistin çatışmasında sivil can kayıplarının arttığı, Gazze'nin topyekun bombalandığı ve her iki taraftan da sivil insanların hayatını kaybettiği saldırıların üzüntü verici olduğunu belirten Çelik, "Bundan sonrasında nereye gideceği konusunda da büyük bir belirsizliği beraberinde getirmektedir. İlk gün yaptığımız açıklamada söylemiştik, ister Filistin tarafından ister İsrail tarafından her türlü sivil kaybına karşıyız ve sivillerin ve masum insanların hedef alınmasını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çatışmanın ilk anından itibaren yoğun diplomasi çabası içerisinde olduğunu anımsatan Çelik, "Herkes tek taraflı açıklamalar yaparken barış odaklı, şiddetin sona ermesine odaklı açıklamalar sadece Cumhurbaşkanımızdan gelmektedir. Tabii bu inisiyatifi herkesin desteklemesi gerekir aksi takdirde şiddet ve karşı şiddet kısır döngüsü içerisinde bölgeyi daha çok ateşin içine sokacak gelişmeler yaşanabilir." diye konuştu.
Şam ve Halep'in bombalandığına dair birtakım haberler geldiğini söyleyen Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Bütün bunlar tehlikeli gelişmelerdir. Lübnan'ın, Suriye'nin hemen yakınında olan bu olaylar bütün bölgeyi, bütün dünyayı hiç kimsenin istemediği birtakım çatışmalara sürükleyebilir. O sebeple şiddetle karşı şiddet kısır döngüsünü kışkırtacak açıklamalardan ve yaklaşımlardan herkesin kaçınması gerekir. Tabii barış için bir diplomasiyi ortaya koymak şu anda en zor şey. Herkes tarafgirane birtakım açıklamalarla, tek taraflı açıklamalarla ortada dururken Gazze ağır bir şekilde bombalanıyor, masum insanlar ölüyor. İsrail tarafından da sivil ve masum insanların kaybı söz konusu oldu. İsrail güçleri tarafından Kudüs'te ve başka yerlerde gerçekleştirilen, sivilleri hedef alan aşırı şiddet eylemlerine karşı çıkıyorsak aynı şekilde İsrailli sivilleri hedef alan şiddet eylemlerine de aynı şekilde karşı çıkıyoruz."
Bu noktaya bir günde gelinmediğini ifade eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yıllardır hepimizin takip ettiği olaylar, gelişmeler esas olarak bütün bu tabloyu doğuran şey 67 sınırları içerisinde iki devletli çözümün hayata geçmemesidir. Dolayısıyla karşı şiddet kısır döngüsünden kurtulmanın yolu, politik çözüme ulaşılmasıdır. Bu, politik çözüme ulaşılmadığı sürece, 67 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti'nin kurulması süreci tamamlanmadığı sürece bu maalesef devam edecektir. Burada yıllardır tekrarlanan bu şiddet ve karşı şiddet kısır döngüsü korkarız ki bu sefer daha tehlikeli yerlere gidecektir."
"Gazze'nin tam anlamıyla kuşatılması uluslararası hukuka aykırıdır"
İsrail-Filistin çatışmasında gerekli olan şeyin politik çözüm ve adil bir barışın hayata geçirilmesi olduğunu söyleyen Çelik, "Gelinen nokta, ilk yapılan açıklamalar çok daha birtakım vahim olayların ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Burada sivilleri hedef alan ve topyekun hedef gözetmeksizin yapılan bu bombalama faaliyetlerinin bir an evvel durması gerekiyor." dedi.
Gazze'nin tam anlamıyla kuşatılması uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirten Çelik, "Orada masum insanlar, 2,5 milyona yakın yaşayan Gazze halkının topyekun cezalandırılması, onların üzerine bomba yağdırılması gibi bir tarz, herhangi bir şekilde insan haklarına, hukuka uygun bir tarz olarak asla kabul edilemez." ifadelerini kullandı.
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iki taraftan da sivillerin kaybına karşı çıkan, şiddet ve karşı şiddet kısır döngüsünün sona ermesi için daha geniş ve adil bir perspektiften bir barışın ortaya çıkarılması gerektiğine dair yaklaşımının herkes tarafından desteklenmesini beklediklerini söyledi.
İsrail-Filistin çatışmasının başlamasıyla Avrupa Birliği başta olmak üzere bazı odakların, "Filistin'e yapılan yardımları kestik" şeklindeki yaklaşımının doğru bir yaklaşım olmadığını belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Filistin halkının topyekun cezalandırılması ya da suçlu ilan edilmesi gibi bir yaklaşım son derece ilkel bir yaklaşımdır. Daha sonra Avrupa Birliği tarafından yapılan açıklamada bu tashih edilerek, 'Biz insani yardımları kesmedik ama kalkınma yardımlarını kestik.' gibisinden bir yaklaşım üretilmeye çalışılıyor. Bu da yanlıştır. Yani insani yardımlarla ve kalkınma yardımıyla bu saldırıların ne ilgisi var? Topyekun Filistin halkını cezalandırmanın bu saldırılara cevap vermekle ne ilgisi var? Burada yapılmak istenen şey maalesef toplu bir cezalandırma faaliyetine Avrupa Birliği'nin de alet olmasıdır. Nitekim Gazze'de suyun ve elektriğin kesilmesi, en temel hukuk metinlerine, insan hakları belgelerine ve insanlığın vicdanına aykırıdır. Yakın zamana kadar Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ilk dönemlerinde Rusya'nın, Ukrayna'nın belli bölgelerine su ve elektrik vermediğini iddia ederek, bütün Avrupa Birliği kurumları ayağa kalkmıştı. Şimdi küçücük bir coğrafyada, Gazze'de insanlar susuz bırakılıyor, topyekun bir cezalandırmayla karşı karşıya bırakılıyor. Çoluk, çocuk, kadın, herkes elektriksiz ve susuz bir ortamda insanlık dışı bir muameleye tabi tutuluyor. Bunun herhangi bir şekilde meşru görülmesi söz konusu olamaz."
"İnsanlık vicdanı adına söylenecek bir söz kalmaz"
Saldırılara cevap vermekle Filistin halkını topyekun cezalandırmak arasındaki çizginin hassasiyetle korunması gerektiğini söyleyen Ömer Çelik, "Bu çizgi kaybolursa hukuk kaybolur, insan hakları kaybolur. İnsanlık vicdanı adına söylenecek bir söz kalmaz. Herkes de buna seyirci kalmış olur." dedi.
Gazze'deki bombardıman devam ederken kadınların ve çocukların hayatlarını kurtarmak için kullanabilecekleri tek kapının, Refah Sınır Kapısı olduğunu ifade eden Çelik, "Refah Sınır Kapısı'nın bombalanması oradaki insanları topyekun mezara gömme gibi bir anlayışı beraberinde getirir. Dolayısıyla saldırılara cevap vermekle, Gazze halkını, masumları topyekun cezalandırmak arasında çizgi gözetilmezse ortada ne hukuk kalır ne devlet anlayışı kalır. Ayrıca ikide bir bakanlar, 'Gazze'yi tam kuşatma altında tutacağız' diye açıklama yapıyorlar. Zaten açık hava hapishanesi olarak değerlendiriliyordu, Gazze'nin tam kuşatma altında tutulması, uluslararası hukuka aykırıdır." ifadelerini kullandı.
Bir saldırıya cevap verilirken saldıranlarla mücadele edilmesi yerine topyekun saldırıda bütün bir etnik ya da dini aidiyeti cezalandırmaya kalkışmanın insan hakları açısından çok vahim sonuçlar doğuracağını belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Nitekim daha olay olur olmaz İsrail Başbakanı tarafından 'Vereceğimiz cevapla bölgedeki dengeleri ve haritaları değiştireceğiz' gibisinden bu saldırılara politik hedef koyulması, bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak bir politik hedef koyulması da yanlıştır. Bu bölgedeki haritaları ya da dengeleri değiştirmek için kullanılabilecek bir vesile değildir. Tam tersine bölgede daha çok istikrara katkı sağlamak üzere esasında 67 sınırları dahilinde doğru ve adil bir barışa ulaşılması için üzerinde düşünülmesi gereken bir meseledir. Burada egemen bir devlet olarak herkes kendisine yapılan saldırı karşısında saldıranlara cevap verir. Ama esas mesele Filistin meselesi dediğimiz 10 yıllardır çözümsüz kalmış, 10 yıllardır şiddet, karşı şiddet kısır döngüsü içinden nesillerin yok olduğu, bu adil çözüme ve barışa ulaşılmadan yürüyen süreçte, bu bir günde ortaya çıkan bir mesele değildir. Dolayısıyla haritaları değiştirmekten, bölgeyi istikrarsızlaştırmaktan ya da bölge devletlerine yapılacak birtakım saldırılardan bahsetmek şu anda yapılabilecek en basiretsiz yaklaşım olarak öne gelir."
Çeşitli devletlerin, İsrail'in kendini savunma hakkından bahsettiklerini anımsatan Çelik, şu değerlendirmede bulundu:
"Birleşmiş Milletler (BM) üyesi bir devlet, kendisine bir saldırı yapıldığı zaman hukuk içerisinde bu saldırılara cevap verme hakkına sahiptir. Bu bakımdan egemen devletlerin kendini savunma hakkı tabii ki vardır. Ama dediğimiz gibi bu saldırılara dönük olarak mütekabiliyet esası çerçevesinde orantılı bir şekilde olması gerekir. Onun yerine bütün bir Gazze halkını, bütün bir Filistin halkını cezalandırmaya dönük, oradaki masum çocukların, kadınların, yaşlı insanların hayatını kaybetmesine dönük, oradaki masum sivillerin hedef alınmasına dönük bir şiddet eylemine dönüşürse bunun hiçbir şekilde kabul edilmesi söz konusu olamaz."
Çelik, gelinen noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği mesajlardaki yol haritasına herkesin destek vermesi gerektiğini belirterek, "Bir an evvel bu şiddetin ve karşı şiddetin sona ermesi, aynı şekilde adil ve kapsamlı bir planla barışa kavuşulması... Yani Filistinli çocukların rahat uyuması için İsrailli çocukların ölmesi, İsrailli çocukların rahat uyuması için Filistinli çocukların ölmesi gerekmiyor. Herkesin barış içerisinde yaşayabileceği, Filistinli çocukların da İsrailli çocukların da bahsettiğimiz iki devletli çözüm perspektifi içerisinde ortak bir barış anlayışı temelinde yaşayabilecekleri kapsamlı, adil bir barış planının hayata geçirilmesi, 1967 sınırları temelindeki Filistin devletinin kurulması bu meselenin zaten çözümü anlamına gelecektir." ifadelerini kullandı.
Şu anda barış mesajı verilmesi gerektiğini kaydeden Çelik, "bölgeye uçak gemileri yollamakla ne elde edileceğini" sordu.
"Suriye meselesi" başladığından beri Akdeniz'de zaten her tarafın savaş gemileriyle dolu olduğunu söyleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Şimdi bir de oraya, Gazze'nin açıklarına, İsrail'in açıklarına uçak gemisi, savaş gemisi göndermenin verdiği mesaj, buradaki şiddet-karşı şiddet kısır döngüsünü sona erdirmeye, hem Filistin tarafındaki hem İsrail tarafındaki sivillerin, masumların hayatlarını korumaya dönük bir yaklaşım mesajı vermiyor. Şu an yapılması gereken hem Filistin tarafındaki hem İsrail tarafındaki masumların ve sivillerin hayatını koruyacak şekilde barış perspektifini güçlü bir şekilde ortaya koymak ve bunun altını çizmektir. Oraya başka devletlerin gönderdiği her savaş gemisi, her uçak gemisi şiddet sürsün, şiddet bölgeye daha çok yayılsın diyenlerin işine yarayacak bir vesile sunmuş olacak."
Çelik, iki taraftan da masumların hedef alındığı bütün eylemleri reddettiklerini söyledi.
"Terörle mücadele operasyonlarımız, dünyanın en yüksek meşruiyete sahip operasyonları"
Türkiye'nin terörle mücadelesinin, terör odaklarının bulundukları yerlere dönük olarak güçlü şekilde devam ettiğini vurgulayan Çelik, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, polis ve jandarmanın faaliyetlerinin, Türkiye'ye dönük terör eylemi gerçekleştiren, buna teşebbüs eden ya da planlayanların nerede olurlarsa olsun hak ettikleri cevabı alacağını bir kere daha gösterdiğini ifade etti.
Terörle mücadele operasyonlarının, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nden alınan yetkiyle tamamen meşru müdafaa hakları temelinde gerçekleştirildiğini aktaran Çelik, Türkiye'nin terörle mücadele operasyonlarının, dünyanın en yüksek meşruiyete sahip operasyonları olduğunu bildirdi.
Karabağ'da yaşanan gelişmelere değinen Çelik, bölgeden Ermenistan Silahlı Kuvvetleri ve illegal Ermeni çetelerinin uzaklaştırılmasının ardından, insanlara kalmaları ya da ayrılmaları şeklinde seçenek sunulduğunu anlattı.
Bunun üzerine Azerbaycan'ın soykırım yaptığı iddialarının dile getirildiğini, bunların yalan olduğunu söyleyen Çelik, şöyle konuştu:
"Herhangi bir şekilde bir soykırım yok. Kimsenin bir yere göçmeye zorlandığı yok. Nitekim BM misyonu bu iddiaları araştırmak üzere 1 Ekim'de oraya gitti. Yayınladıkları raporlarda herhangi bir şekilde Ermeni sivillere dönük bir şiddet eyleminin, bir baskının olmadığını, soykırım ya da şiddet gibi adlandırılabilecek faaliyetlere rastlamadıklarını söylediler. Tabii bu raporlardan da, bu açıklamadan da rahatsız olanlar oldu. 9 Ekim günü bölgeye yeni bir misyon gönderildi. Ama tabii ki özellikle Fransa gibi devletlerin olayı kaşıyan ve Azerbaycan karşıtı bir yaklaşımla diasporanın güdümünde olaya yaklaşan tavırları hiçbir şekilde karşılık bulmuyor. BM'nin oradaki değerlendirmesi herhangi bir şekilde bu iddiaların bir altlığının olmadığı şeklindedir."
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) Yiğitler-Pile yolunun yapılmasıyla ilgili gerilim yaşandığını hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"19 Eylül günü oluşan olaylardan sonra bu konuda KKTC ile BM otoritesi arasında bir uzlaşma sağlanmış gözüküyor. Böylece Pile bölgesinde ve ayrıca o bölgenin tamamında KKTC'nin oluru olmadan herhangi bir işlem yapılamayacak. Burada insani amaçlarla yapılan yol faaliyetleri de aynı şekilde devam edecek. Demek ki adada iki eşit devlet ve iki eşit taraf olduğu kabul edildiği zaman herhangi bir sorun olmadan KKTC uluslararası kurumlarla gayet uyumlu biçimde faaliyetlerini sürdürmektedir."