Nihal Bengisu Karaca: “Süreç yeniden canlandı”

Gazeteci Nihal Bengisu Karaca, Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti, Barzani’nin Türkiye’ye gelişi ve çözüm sürecinde gelinen noktayı AjansHaber’e değerlendirdi.

Özgür ÖZKAYA / AjansHaber

Gazeteci yazar Nihal Bengisu Karaca geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da düzenlenen etkinlikleri AjansHaber’e değerlendirdi.  Son dönemde çözüm sürecinde atılan adımları değerlendiren Karaca, Barzani’nin Türkiye’ye gelişinin çok önemli bir adım olduğunu ve bu adımlara saygı duyulması gerektiğini dile getirdi.


 

İşte Karaca’nın AjansHaber’e yaptığı açıklamalar:

-Başbakan Erdoğan geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’a iki günlük bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret kapsamında Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve Kürt şarkıcı Şivan Perwer’i Diyarbakır’a davet etti. Yaşanan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

“BARZANİ’NİN GELİŞİ ÇOK ÖNEMLİ”

“Barzani’nin ülkemize gelişi çok önemli bir adımdı. Hem coğrafyadaki Kürtlerin saygı duyduğu bir isim olması açısından hem Erdoğan’ın geçmişte TC’nin tehdit kaynağı olarak gördüğü olumsuz kodlarla işaretlediği Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin, Türkiye’nin yanında ve dostu olduğunu işaretlemesi açısından önemliydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt vatandaşlarına olan bakışındaki değişimi vurgulaması açısından önemliydi.  Çözüm sürecini yeniden alevlendiren bir sorun varmış gibi gözüküyordu. Çünkü heyecanı azalmıştı ve birçok insanın ‘acaba çözüm süreci yalpalıyor mu’ diye şüpheleri olmuştu. Bu şüpheleri izale eden bir buluşma oldu. Nitekim çok anlamlı görüntülere sahne oldu bu buluşma. Kürt halkının ciddi anlamda önem atfettiği bir isim olan Şivan Perwer’in 38 yıldır gelmediği topraklara gelip Kürtçe şarkılar söylemesi çok önemliydi.  Bu kişilerin hepsinin bir arada olması ve ‘artık silah yok, savaş yok, kan dökmek yok, bundan sonra demokratik yollarla masada oturup çözeceğiz sorunlarımızı’ mesajı vermeleri açısından ben çok önemli görüyorum. Bütün bunların çözüm sürecini yeniden hareketlendirdiğini düşünüyorum.”

-Kandil, Diyarbakır ziyaretinden rahatsız olduğunu açıkça dile getirdi.

“BULUŞMANIN ÇÖZÜM SÜRECİNE KATKISI OLDU”

“Diğer bir mevzu da verilen sözlerin çok tutulmamasıydı. Çözüm süreci bunu istemeyenlerce sekteye uğratılmıştı. Bildiğiniz üzere Cemil Bayık neredeyse ayda bir çıkıp ‘militanları tekrar göndeririz Türkiye’ye, geri çekilmeleri durdurduk, çıkan militanlar geri dönebilir ve çatışmalar tekrar başlayabilir’ mesajları vererek aslında çözüm sürecine çok ağır darbe vuruyordu. Bu şekilde Kandil kadrosunda yer alan isimlerin süreç karşıtı açıklamaları ve en başta müzakere edilen unsurlar yerine getirilmediği için -tamamı istenirken, militanların sadece yüzde 20’sinin sınır dışına çekilmesi- açıkçası hükümet de süreci yavaştan almaya başlamıştı. Ama bu buluşmayla Erdoğan, özellikle geleneksel Kürtlerin çok saygı duyduğu bir bölgesel aktörü yanına alarak bu ziyareti yapması, önemli mesajlar içeriyordu ve bence çözüm sürecine katkısı oldu. “

-PKK bir süre önce “Çözüm süreci bizim için durmuştur” açıklamasında bulundu. Çözüm sürecinde atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce süreç ne durumda?

“ERDOĞAN SÜRECE CİDDİ YATIRIM YAPTI”

 “Erdoğan ciddi yatırım yaptı bu sürece. Aynı zamanda bu kadar iddialı bir hareketi yaparak ‘Türkiye’nin batısından, güneyinden, Marmara’sından nasıl oy alacaksın ey Tayyip Erdoğan?’ diyenler de var. Burada Başbakan’ı siyasi argümanlarla da suçladılar. ‘Terör örgütünü destekleyen bir yapının başındaki isimle nasıl görüşürsün’ diyenler de oldu. Bu çok yıpratıcı bir süreç esasında. ‘Ya terör bir hak arama aracı haline gelirse’ diye eleştiriler oldu. Hak verilebilir eleştiriler bunlar tabi ki ama bir yerde barışa gitmek istiyorsanız radikal kararlar da almanız gerekiyor, güçlü kararlar da. Bütün bu eleştirilere amenna ama eğer barış isteniyorsa bazı kuralları, kaideleri, ön kabulleri ve hatta bazen prensipleri esnetmek gerekiyordu ve Erdoğan cesur bir adım atarak bu müzakereleri başlattı. Öte yandan muhalefet tarafından hainlikle suçlamalar, 2.Habur rezaleti gibi ithamlar geliyor. Bu söylemlerden etkilenen insanlar olabilir. Tam da seçim arifesi oy kaybı riski söz konusu olabilir şu an, seçim yatırımından ziyade. Diğer taraftan da bu riskin karşılığında Cumhuriyet tarihinde barış gelsin diye bu kadar cesur adımlar atabilen bir parti bölgeden oy alırsa buna da kimse şaşırmamalı tabi ki. ‘Sen oy kazanmak için bu artistik pozları veriyorsun’ demeye de kimsenin hakkı yok.  Çünkü AK Parti eğer bölgeden oy alacaksa yine kendi çabalarıyla alacak, inanmadığı şeyler yüzünden değil. Bilakis inandığı ve bu uğurda terör sorununun, bu ülkede kendisini ikinci sınıf vatandaş hissetmesi sorununun biz önüne geçeceğiz ve gerekirse baldıran zehri içeceğiz diyen ve bu uğurda bir iradenin risk alması gibi bir durum var. Eğer insanlar bu durumda oy verirse gayet normal ve parti için mutluluk verici olur.”

-Çözüm süreci kapsamında hükümetin kullandığı dili nasıl buluyorsunuz?

“TEK BAYRAK, TEK DİL VE TEK MİLLET BÖLÜNMECİ BİR SÖYLEM DEĞİL”

 “Burada Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmaylarının ortaya koyduğu anlayış, bölünmeci bir anlayış değil aslında. Böyle baktığınızda bunların ulusalcı ve milliyetçi bir yere dayanmadığını görürsünüz. ‘Erdoğan, Kürtleri bölüyor mu’ diye bir anlayış var, o konu üzerine konuşmak gerekiyor. BDP’de bu konuda bir rahatsızlık var. Diyarbakırlı insanlar Öcalan bayrağı da Erdoğan bayrağı da Barzani’yi öven pankartlar da taşıdılar. Oradaki halk, nihayet barış gelecek diye umutluydu ancak BDP ve PKK’lılar mutsuzdu. Bunun aslında nedeni çok derinde yatıyor. Kürtler arasında kültürel bir bölünme olması meselesinde yatıyor.  Kürtlerin arasında bir ayrılık olduğu, devletin tarafından bakıldığında Türkiye’nin görmediği bir şeydi. Bu ayrılık kültürel bir ayrılık, derinleştikçe farklar ortaya çıktı. Kürtlerin dil davası ve davanın taşıyıcıları, aslında bölgedeki dini eğitimle dolayısıyla dilini de sahiplenen Kürtleriyle daha Marksist-Leninist sol laikçi tarafta duran Kürtleri arasındaki bir ayrışmanın olduğunun yeni yeni farkına varıyoruz. Bölgedeki dil aslında medrese dili T.C tarihinde bu Kürtler hem dinlerinin dışlanması hem dillerinin yasaklanması gibi sebeplerden devletle sorunluydular. PKK’nın Kandil’deki kurucuları arasında çok fazla Kürtçe konuşan yoktur, son kertede her iki taraf da Kürtçeyi, ana dili savunmuştur. Aslında dini duyarlılıkları olan Kürt gruplar tarafından sahiplenilen bir şeydi. O insanın dilini baskıladığında dinini de baskılamış oluyordun. Dinini baskıladığında dinini de baskılamış oluyordun.  O Kürtler tarafından AK Parti, ilk kez ülke içinde ilk parti oluyordu. O Kürtlerin AK Parti’ye sıcak bakması diğer tarafı rahatsız ediyor. O Kürtleri AK Parti’nin karşısında konumlamak için laikçi-Kürtçü gruplarla aynı hattan konuştuklarına tanık olabiliyoruz. Barzani’nin gelmesinin sorun haline getirilmesi meselesi de böyle bir tabloya oturuyor. Barzani, AK Parti’ye içerden bir parti muamelesi yapan dini eğitim almış saygılı bir isim. Erdoğan, Barzani’yi alıp o bölgeye gittiği zaman o grupların saygısını almış oluyor. Dolayısıyla kültürel ayrılma noktasında bir tabloya oturuyor Barzani’nin gelmesi.” 

 “BDP’NİN YAPTIĞI ATILIMLAR YETERLİ OLMADI”

“Bu konuda BDP bir ara kendisindeki eksikliğin farkına vararak sivil Cuma namazları başlatmıştı. ‘Biz, Kürtler adına siyaseti en iyi yapan partiyiz’ imajı vermek için birtakım atılımlarda bulunmuştu.  Altan Tan gibi isimleri bünyesine katmıştı ancak yeterli gelmedi. Diğer tarafta din nedir, ne değildir onu da biliyor.

-Başbakan Erdoğan’ın “Ahmet Kaya’ya saldıranlar Gezi Parkı’nda da bize saldırdı” açıklaması gündeme damgasını vurdu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ahmet Kaya yaşasaydı Gezi Parkı’nda olurdu ve şimdi cezaevindeydi” açıklamasıyla bir tartışma başladı. Sizce Ahmet Kaya yaşasaydı ne yapardı?

‘‘AHMET KAYA YAŞASAYDI GEZİ PARKI’NDA DA OLURDU DİYARBAKIR’DA DA’’

Ahmet Kaya’nın öldüğü tarihten bu yana çok fazla şey değişti. Ahmet Kaya yaşasaydı siyasetin ne tarafında yer alırdı bilemem. Ama bugün çözüm süreci bağlamında atılan adımlardan kuşkusuz memnun olurdu. Dinle, dindarlarla bir sorunu ve mücadelesi yoktu onun. İnanç bağlamında özgürlükçü düşünen biriydi.  Kanımca Gezi Parkı eylemlerine kayıtsız kalamazdı, Diyarbakır’dan da asla geri durmazdı. O coşku içerisinde yer almak isterdi.

İnsanların görüşleri değişiyor, güç merkezleri değişiyor ve bu değişim insanları geçmişte yaptıkları hataları sorgulamaya itiyor. Şu an bildiğimiz bir isim var bu şekilde; Serdar Ortaç. Politikayla, siyasetle ilgisi olamayacak bir ismin o şartlar içerisinde çok büyük yanlışlara imza atıp özür dilemesini samimi bulurum açıkçası. Neden samimi olmasın? Veya samimi olsa ne olur, olmasa ne olur? Haksızlık ettiğini düşündüğü kişinin hatırasından özür diliyorsa bu benim için önemlidir.”