Mali’deki darbenin perde arkası
Son üç aydır süren sokak gösterileri ve muhalefet ile hükümet arasında devam eden gerginliklerin ardından Mali ordusu içinden bir grup asker, 18 Ağustos’ta yönetime el koyarak Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita’yı istifa etmeye mecbur bıraktı.
Son üç aydır süren sokak gösterileri ve muhalefet ile hükümet arasında devam eden gerginliklerin ardından Mali ordusu içinden bir grup asker, 18 Ağustos’ta yönetime el koyarak Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita’yı istifa etmeye mecbur bıraktı. Muhalefetin bir süredir istifasını istediği Keita, televizyonların karşısına çıkarak “kan dökülmesini istemediği için” istifa ettiğini belirterek meclisin ve hükümetin feshedildiğini söyledi.
Son bir yıldır ülkeyi iyi yönetemediği için eleştirilen Keita, yolsuzluk, akraba çevresini çeşitli görevlere getirmek, seçimlere hile karıştırmak ve ekonomik kriz karşısında başarısız kalmakla suçlanıyordu. Mali’de Keita yönetimine karşı bölünmüş muhalefet son üç ayda ülkenin kanaat önderlerinden olan eski Yüksek İslam Konseyi Başkanı İmam Mahmud Dicko’nun girişimleriyle ortak bir mücadelede birleşmişlerdi. İmam Dicko öncülüğünde Haziran ve Temmuz aylarında hükümete karşı geniş katılımlı gösteriler olmuş, en az 11 gösterici hayatını kaybetmiş, 100’ün üzerinde gösterici de yaralanmıştı. Ayrıca 5 bin kadar Fransız askeri, G5 Sahel Gücü, 10 binden fazla personelle sahada olan BM misyonununa rağmen güvenlik sorunlarının artış göstermesi Keita yönetimini sarsıyordu.
Mali’deki siyasi krizi, ne Cumhurbaşkanı Keita’nın başbakanı geçici olarak görevden alması, ne seçimlerin sonucunda verdiği kararla sert eleştirilere maruz kalan Anayasa Mahkemesi’nin feshedilmesi, ne de Gana, Senegal, Nijerya devlet başkanlarının çabası sona erdirebildi, aksine daha da derinleştirdi. Çünkü muhalefet, Keita başta olmak üzere Başbakan Boubou Cisse’nin görevi bırakmasını istiyor, ülkenin kötüye gidişinden her ikisini de sorumlu tutuyordu.
Keita’nın 2013’de göreve gelmesinden beri Mali’nin göreceli bir şekilde siyasi istikrarı sağladığı iddia edilse de, ekonomik durumu iyileştirme ve kuzeyde devam eden iç çatışmaları sona erdirmede başarılı olduğunu söylemek zor. Düşük bir seçmen katılımı ile seçilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin geçici sonuçlara göre seçilemeyen Keita’ya yakın 30 milletvekilinin seçildiğini duyurması, terör örgütleri tarafından kaçırılan bir muhalefet liderinin kurtarılması için çaba sarf etmeyişi bardağı taşıran son damla olmuştu.
Pandemi dolayısıyla birçok Malili işini kaybetmiş, ekonomik zorluklar içerisinde yaşayan halk daha da fakirleşmişti. Korona salgını dolayısıyla gelen yardımların nasıl kullanıldığı ve kimlere dağıtıldığı konusunda hükümetin şeffaf hareket etmemesi, artık Keita yönetiminin yolun sonuna geldiğinin de işaretiydi.
İmam Mahmud Dicko, 19 Ağustos’ta tüm Malilileri gösterilere çağırmış, devlet başkanı ve hükümetin sonunun geleceğini iddia etmişti. İmam Dicko ve muhalefet bu büyük gösterinin hazırlığını yaparken, asker erken davranarak 18 Ağustos’ta başkent Bamako’ya yaklaşık 15 km uzaklıktaki Kati garnizonundan hareket ederek darbe girişimini başlattı.
DARBENİN ARKASINDA KİMLER VAR?
Askerler neden düzenlenecek büyük gösteriden bir gün önce darbeyi yaptılar? Bu bir soru işaretidir. Askerin erken davranmasının nedeni ne olabilir? Asker Çarşamba günü düzenlenecek gösteride daha fazla kan döküleceğini düşündüğü için kansız bir şekilde gerçekleşmesi için darbeyi erkene mi aldı? Yoksa askerin darbe hazırlığında olduğundan devlet başkanı ve hükümetin haberi mi oldu?
Şimdilik, Fransa’nın darbenin ne kadar içinde veya dışında olduğunu söylemek zor. İddia edildiği gibi bu darbenin Fransa tarafından yapıldığını hatta Fransa’ya karşı yapıldığını söylemek için de çok erken. Yalnız doğru olan şu ki, Fransa darbe yapılacağını biliyordu ve önlemini almıştı. Darbeden birkaç gün önce Fransa üslerindeki askeri hareketlilik dikkat çekiciydi. Zaten Mali yönetimi ve ordusunda kontrolü olan Fransa’nın darbenin yapılacağını bilmemesi imkânsız gibi. Yalnız aynı hareketlilik sadece Fransa’da değil ABD’de de görüldü. Bir süre öncesinde ABD büyükelçiliği ABD’li vatandaşların dikkatli olması çağrısında bulundu bulundu ve birkaç gün önce bazı ofislerini boşalttı.
Mali’de, Fransa ve ABD’nin yanı sıra Almanya ve Rusya, hatta son zamanlarda Çin’in artan siyasi ve ekonomik varlığı söz konusu. Darbecilerden henüz 20’li yaşların ortalarındaki Malik Diaw’ın bir süre Rusya’da askeri eğitim aldığı, iki hafta öncede Rusya’ya ziyarette bulunduğu iddia ediliyor. Gösterilerde Rusya’ya ve Putin’e göndermeler yapılması da bu iddiaların dikkate alınması gerektiğini gösteriyor. Darbecilerin en yaşlılarından olan General Fanta Dembele’nin Almanya ile ilişkileri olduğu söyleniyor. Fakat bunlar şimdilik birer iddiadan ibaret.
Ordunun bütün unsurlarının darbeyi yaparken birlikte hareket etmedikleri, daha sonra uzlaşmaya vardıkları görülüyor. Kati karargâhında, darbenin silahlı çatışma ile başladığı, darbeyi başlatan iki farklı grubun olduğu, bir de darbe karşıtı grubun olduğu tutuklanan askerlerden anlaşılıyor.
Darbenin yapıldığı Salı günü Malik Diaw ve Sadio Camara öne çıkarken bir gün sonra Assimi Goita kendini darbeyi gerçekleştiren cunta lideri olarak tanıttı. Burada darbe devam ederken ikinci bir darbe mi yapıldı sorusu akla geliyor. Assimi Goita’nın da İmam Mahmud Dicko ile yakın olduğu hatta öğrencisi olduğu söyleniyor. 2012’de Tuareglerin isyanı sırasında Azavad Kurtuluş Hareketi tarafından esir alındığı ve bu esaretten İmam Dicko’nun yardımıyla kurtulduğu biliniyor.
İMAM DİCKO, DARBENİN ARKASINDAKİ İSİM Mİ?
İmam Dicko darbe sırasında çok öne çıkmamayı tercih ederek asıl sorunun Keita yönetimi olduğunu, onların görevden alınması ile sorumluluğunun sona erdiğini açıklayarak artık evine döneceğini söyledi. Eğer İmam Dicko’nun bu darbede rolü varsa bu gerçekten sorunlu bir durum ortaya çıkarır. Sudan’daki Turabi deneyimi bir kez daha gerçekleşir ki, halk üzerinde popüler de olsa meşruiyeti sorgulanır. Dicko şimdiye kadar siyasi bir parti temsilcisi gibi görünmekten uzak durdu, hareketinin hep sivil olduğunu dile getirdi. Askerlerle ittifak yapmış olması bu sivilliğine de gölge düşürecektir. İmam Dicko şimdiye dek zekice bir profil çizdiği için bu şekilde davranmaması muhtemel. Yalnız şu gerçeğin de altını çizmeli ki, İmam Dicko camisine geri döndüğünü söylese de ismini daha çok duyacağız.
Askerlerin bir süredir Keita’nın yönetiminde rahatsız olduğu da biliniyordu. Maaşlarını zamanında alamıyor, tehlikeli görevlere Fransız askerler değil Malili askerlerin gönderildiğini sıklıkla belirtiyorlardı. Geçen yıl Ekim ayında Burkina Faso sınırındaki iki kasabada Malili askerlere düzenlenen saldırıda 38 Malili askerin öldürülmesi, ilk defa askerin darbe yapacağı söylentilerini gündeme getirmiş, Keita ise kesin bir dille darbe iddialarını yalanlamıştı.
TEPKİLERİ NASIL OKUMALIYIZ?
Darbe girişiminin başlamasından itibaren ilk tepkiyi verenler ABD, Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Fransa ve Avrupa Birliği oldu. Tepkiler yalnızca Keita ve başbakanla birlikte tutuklananların serbest bırakılıp sivil yönetime geçilmesine yönelikti. Genellikle her darbe yönetimine verilen tepkiye benzer bir tepki verildi yine. Ama ECOWAS ve Afrika Birliği’nin Mali’nin üyeliğini askıya almada erken davranmaları Afrika’nın daha sert bir tutum içinde olduğunu gösteriyor. Fransa ve Nijer’in de konuyu BM Genel Kuruluna taşımak istemesi darbeyle birlikte bölgesel güvenlik endişelerinin arttığını ortaya koyuyor.
Fakat, bundan sonraki süreç daha önemli. Arabulucu olarak giden ilk Batı ülkesi hangisi olacak? Fransa daha önceki darbede erken davranmış ve darbecilerle diyalog kuran ilk Batılı devlet olmuştu. Mali’de muhalefetin darbeden genel olarak memnun olduğuna kuşku yok, hatta Mali’den gelen görüntülere bakıldığında halkın da çok fazla rahatsızlık duyduğu söylenemez. Şu anda hava yeterince açık değil, puslu bir görüntü söz konusu. Henüz Mali halkında darbenin devlet başkanı ve çevresine yapıldığı algısının hâkim olduğu ve darbeyi değerlendirmede acele etmedikleri görülüyor.
Darbe girişimini ilk duyuranlardan biri Alman basını oldu. Almanya yayın organları darbe girişimi başladıktan sonra 20-30 dakika içinde askeri bir hareketin başladığını duyurdular. Fransız basını daha ağırdan alarak bir süre darbe girişimini görmemeye çalıştı. Fransız basınının, diğer ülkelerin basın kuruluşlarına oranla Mali’de daha güçlü olmasına rağmen neden geç kaldığı ve darbeyi rutin bir gelişme gibi duyurmayı tercih ettiği, üzerinde durulması gereken bir konu.
MALİ’Yİ NASIL BİR GELECEK BEKLİYOR?
En baştan söyleyelim; Mali’yi zorlu bir gelecek bekliyor. Askeri darbeler ne amaçla ve kim tarafından yapılırsa yapılsın meşru değildir. Meşru olmayan güçlerin halkın yararına bir şey yapması da beklenemez. Mali’de askerlerin ve silahların gölgesinde yapılan bu darbe en çok yine Mali halkına zarar verecektir.
Askerler ile muhalefet arasında görüşmeler başlayacak ve seçimlerin gerçekleşeceği tarihe kadar geçici bir hükümet kurulacak. Geçici hükümetin başında kim olacak, nasıl bir süreç belirlenecek; bunlar birkaç gün içinde ortaya çıkacaktır. Fakat arzu edilen en kısa zamanda sivil yönetime geçilmesi ve askerin Kati’deki karargâhına geri dönmesidir. Askerlerin ekonomisi zor durumda olan Mali için uluslararası destek almaları, ülkenin refahını kısa sürede sağlamaları, halkın beklentilerine cevap vermeleri zor görünüyor. Mali’deki siyasi kriz sona erdi gibi gözükse de ekonomik kriz daha da büyüyecektir.
Bölgede BM barış gücü askerleri, Fransız askerleri, Avrupa ülkelerinden askerler ve Sahel güçleri bulunmakta. Sadece BM, barış ve güvenliği sağlamak için 2013’ten bu yana 1,3 milyar dolara yakın para harcadı. Bu darbe, bir anlamda harcanan bu paraların boşa gitmesi demek. Fransa’nın Serval ve Barkhane operasyonları çerçevesinde 5 bin askeri bulunuyor. Fransa bu sayıyı güvenlik vs. endişeleri yüzünden daha da artıracak, bölge daha da istikrarsız hale gelecektir. Rusya ya da Almanya’nın Mali’de kaybedeceği çok şey yok ama Fransa’nın var. Maden yataklarından enerji santrallerine birçok yatırımı var. Fransa mevzi kaybetmemek için askeri darbenin hiçbir şekilde kendi aleyhine dönmesine izin vermemeye çalışacaktır. Şunu unutmamak lazım ki askerler bu yönde açıklama yapmasa da muhaliflerin en çok eleştirdiği ülkelerin başında Fransa geliyor ve Fransa’yı içişlerine karışmakla suçlamakta ve yaşananlardan sorumlu tutmaktalar.
Mali’deki askeri darbeden etkilenecek ülkeler arasında Nijer, Burkina Faso, Gine, Fildişi Sahili, hatta Benin olacaktır. Sahel ülkelerinin güvenliği daha da tehlikeye girmiştir. Burkina Faso ve Nijer de bu güvensizlik ve istikrarsızlık ortamından etkilenen ilk ülkeler olacaktır. Darbe başkent Bamako’da yapılsa da, sesi Burkina Faso ve Nijer sınırından duyulacaktır.
Mali’de devam eden bir terör ve Tuareg sorunu da var. 2015’de kabul edilen Cezayir mutabakatında taraflar herhangi bir ilerleme sağlayamadı. Darbe sonrasında Tuaregler yeniden bir bağımsızlık talebinde bulunabilir ve iç savaşın önü de açılmış olur. Mali’nin kuzeyinde 10’dan fazla silahlı grup var. Bu grupların içinde DEAŞ gibi terör grupları da bulunuyor. Gerek bu örgütlerin gerek Fransız askerlerinin uyguladığı terör bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Fildişi Sahili ve Gine’de de devlet başkanlarının üçüncü defa aday olmak istemeleri yüzünden Mali’dekine benzer gösteriler yaşanmakta. Bu ülkelerde de darbe yaşanması ve geniş halk hareketlilikleri görülme ihtimali bulunuyor. Mali’de ateşlenen darbe fitili diğer ülkelerdeki darbeseverleri de harekete geçirebilir.
O zaman şu soruyu sormak gerekmez mi: Sırada hangi Afrika ülkesi var?