Mağrip ülkelerindeki "Arapça" savaşı
Fransa, "eğer halkın kimliğini yok etmek istiyorsan, dilini yok et" ilkesinden yola çıkarak sömürgeci mantığını dayattı...
Fransa'nın sömürgesi altında yıllarca kalan Arap ülkeleri, birçok açıdan olduğu gibi "dil" açısından da sömürge kurbanı oldu. Sömürge kurumları, bazı baskıcı uygulamalarla Arap dilini yok etmeye çalıştı. Fransa, Fransızca eğitimin zorunlu tutulması, idari işlerde bu dilin kullanılması, istihdam imkanının Fransızca bilenlere verilmesi gibi uygulamalarla, "eğer halkın kimliğini yok etmek istiyorsan, dilini yok et" ilkesinden yola çıkarak sömürgeci mantığını dayattı.
Cezayir, Fas, Tunus gibi Mağrip ülkelerindeki siyasi yönetim, bağımsızlıkların kazanılmasının ardından Arapçayı devletin ve halkın resmi dili olarak zorunlu kılarak, toplumu bu dil sistemine entegre etmeye çalıştı. Örneğin Cezayir gibi ülkeler Arapçalaştırmayı genelleştirerek, doğu Arap ülkeleri, özellikle de Mısır'dan öğretmen getirdi. İdari işler için Arapça tek resmi dil olarak belirlendi bunun sonucu olarak da Fransız kültürüne sahip olan çalışanlar ulusal dili öğrenmek için okul sıralarına geri döndü.
Arapçalaştırma politikası yakın zamana kadar sürdü. Ülke yönetimi resmi törenlerde Arapçanın resmi dil olduğunun altını çizerek, onu korumayı, geliştirmeyi vadetti. Bu Arap-İslam ümmetine aidiyet bağlarının derinliğini, halklarla kardeşlik bağlarını ve dayanışmayı pekiştirdi.
Ancak bazı entelektüeller Arapça eğitim verilen okullara giden gençlerin Arapça kullanımının iyileşmediğine dikkati çekerek, dil bilgisinin iyi şekilde idrak edilmediği ve ne Fransızca ne de Arapça olan, bu ikisinin karması bir dil oluşturulduğunu ifade etti.
DEVLET ARAPÇA ÖĞRETİMİNDE BAŞARILI OLAMADI
Devlet halkına Arapçayı öğretmeye çalıştıysa da bunu pratiğe geçirme ve halka taşıma konusunda büyük ölçüde başarılı olamadı. Aynı zamanda, fasih Arapça yerine, anlaşılması daha kolay ve bilgi iletmede daha etkili olan Arap lehçeleriyle konuşmayı tercih eden halka bunu empoze etme konusunda başarıya ulaşamadı.
İdari işlerin, okulların, üniversitelerin Arapçalaştırılması, halkın devletin kabul ettiği seçeneği benimsemesi anlamına gelmiyor. Günlük muamele Mağrip ülkelerinde Arapçalaştırma projesinin başarısını gösterebilir. Çünkü toplumun ve genç kesimin çoğu, Arapçanın lehçeleriyle karışık Fransızcayı, kullanımdan uzaklaşan fasih (açık ve düzgün) Arapça yerine daha işlevsel ve kolay olduğu gerekçesiyle kullanmaya çalışıyor.
Mağrip ülkelerinde dili oluşturan unsurlar bir dil mozaiği gibidir. Bunun oluşumunu anlamak veya gidişatını kontrol altına almak mümkün değil. Fasih Arapça, belki sosyokültürel bir araştırmanın konusu olabilecek nedenlerle bölgenin gerçekleriyle uyuşmuyor.
Bu alanda yapılan araştırmalar Afrika kıtasının kuzeyinde Arapçanın yaşadığı büyük felaketin çocukların evlerinde karşılaştıkları, anne babanın iki dil kullanması veya Arapça ile Fransızcayı karışık kullanması gibi sebeplerden kaynaklandığını gösteriyor. Bu durum taklit etme özelliğine sahip çocuklarda dil öğrenme kabiliyetinde bozulmaya neden oluyor. Bu çok endişe verici bir olgu çünkü dil, kimlik, gelenek, asalet ve ülkelerin sahip olduğu medeniyetle bağlantılıdır. Ulusun dilinden vazgeçmesi, dilin uygarlık ve kimliğin koruyucusu olması itibarıyla kültürünün ve adetlerinin uzun bir süreçte yok olacağı anlamına gelir.
Gençlerin Arap dilini düzgün bir şekilde kullanma konusunda isteksiz olmaları aşağıda sıralanan sebeplerden kaynaklanıyor olabilir.
EN BÜYÜK ETKEN "KÜLTÜREL İŞGAL"
En büyük etken ülkelerimize yönelik kültürel işgal olabilir. Bu, diğer halkların kültürlerine açılmaya karşı olduğumuz anlamına gelmiyor. Ancak bu kültürel kazanımlarımıza olumsuz yansıyorsa, kültürel referanslarımız için tehdit teşkil eder. Ne yazık ki gençlerimiz Batı'dan onların medeniyetlerinin çöküşünün başlangıcı olarak gördükleri ve mücadele ettikleri olguları alıyor.
Teknolojinin gelişmesi veya teknoloji devrimi toplumu Arapçayla bağlarından uzaklaştırmaya teşvik etme konusunda etkin bir role sahip.
Sosyal iletişim ağları kullanımının yaygınlaşmasıyla gençlerin farklı toplumlara açılması, İngilizceyi zorunluluk haline getirdi. Bu durum da Arapçadan uzaklaşma olgusunun gençler arasında yayılmasına neden oldu.
İngilizcenin kullanılması, Arapçanın yerini almaması, kullanımını azaltmaması şartıyla sağlıklı olabilir. Teknolojiyle ilgili tüm bilimler üniversitelerde Fransızca veya İngilizce okutuluyor. Bu da Arapçayı söz konusu alanlarda sekteye uğrattı.
Yabancı dilin benimsenmesine yardım eden diğer bir etken de Arapçanın çağdaşlıktan ve yenilikten uzaklaşması, dolayısıyla bu durum da bu dili konuşanların Arapçayı sürekli ve etkin şekilde kullanmaktan uzaklaşmalarına neden oldu. Sonra fasih Arapçanın bilim dili değil şiir dili olduğu yönündeki etiketleme, ondan uzaklaşılması ve ondan daha esnek dillerle değiştirilmesine yol açtı.
Çocukların davranışlarındaki en büyük etkiye sahip ailelerin rolünün azalmasını da gözardı edemeyiz. Ailenin yerini yeni gelişmeleri takip etmek ve resmi dilden ve doğrudan aile ilişkilerinden uzak bir şekilde dünyayla iletişime geçmek için harcanan uzun vakitle sosyal paylaşım siteleri aldı. Doğrudan aile ilişkilerinden uzaklaşılması da tehlike çanını çalan gözlemcinin de olmamasına yol açtı.
Şöyle bir gerçek vardır; "Yenilen yeneni takip eder." bu kültür, dil, giyim tarzı, belki düşünce tarzı için de geçerlidir. Bunlar aynı zamanda gençleri onlardaki boşlukları doldurmayan, geleceğe ilişkin beklentilerine karşılık vermeyen bir dilden uzaklaştıran etkenlerdendir. Bu durum Arapçayı yok etti veya Arapça yok ettirildi.
İş dünyasının gereksinimleri de Fransızca veya İngilizce kullanmayı dayatıyor. Bu durum gençlerin, hayatta ihtiyaçlarını karşılayacak iş fırsatlarını yakalamalarına olanak sağlayacak dillere yönelmelerini sağladı.
Arapça layık olduğu konumunu gelecekte yeniden kazanacak ve küresel bir dil olacaktır. Bunu derken iki noktayı esas alıyoruz. İlki "O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, Peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir." ayetinde (Tevbe Suresi 33. ayet) zikredildiği gibi Arapça, Allah'ın bütün dinlere üstün kılacağını söylediği dinin dilidir. İkincisi ise Arapça evrensel uygarlığın dini mesajını taşımaya bizatihi hazırdır.
Bu gerçeği alimler ve düşünürler de fark etti. Çünkü, bu gerçek İslam karşıtlığını üretenlerin gözünde Batı dünyası ve uygarlığı için bir tehlike olarak algılandı. Bunun nedeni sistematik globalleşmenin, medeniyet, kültür, dil olarak farklı olanları Batı uygarlığı için bir tehdit görüyor olmasıdır. Batı ve uygarlığı için en büyük farklılık olan "İslam globalleşmenin önündeki en büyük engel" olarak değerlendirildi. Bu dinin dili olması nedeniyle de Arap dili hedef alındı.
[Doç. Dr Selime Mahfuzi, Cezayir'deki Muhammed eş-Şerif Mesaidi - Sug Ahras Üniversitesi, Edebiyat ve Diller Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Dil bilimi alanında araştırmalar yapmaktadır.]