Kurtulmuş'tan "Rıdvan Dilmen" açıklaması

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Güçlü Türkiye için EVET" kampanyası ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Kurtulmuş, CNN Türk canlı yayınında Hakan Çelik'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Anayasa referandumuna ilişkin soru üzerine Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Herkes kendi görüşünü açıklamakta özgür. Falanca 'evet' dedi diye ona karşı bir linç kampanyası veya 'hayır' dedi diye bir linç kampanyası yapmanın, doğru olmadığı kanaatindeyim. Zaten iki tane seçenek var. Ya 'evet' diyecek ya da 'hayır' diyecek. İnsanlara, 'Siz niye görüşünüzü açıklıyorsunuz?' diyemezsiniz ki. Dolayısıyla burada herkes rahat olsun. 'Evet' diyenler de 'hayır' diyenler de karşı taraftakine saygı duysun. Özellikle sanat ve spor camiasında çok rahatlıkla linç kampanyası başlatma eğilimleri oluyor zaman zaman. Rıdvan bunu söylediyse, kendi içinden geleni söylemiştir. Bir başkası başka bir şey söylüyorsa, yine kendi zihnindekini söylemiştir. Dolayısıyla gayet güzel, keyifli, yaratıcı bir kampanya aslında."

"Sandıktan 'evet' çıkmış olması, terörle yapılan mücadeleye verilen bir destek anlamına da gelir. Hiç kuşkusuz böyledir. 'Hayır' isteyenler buradan da tersini okuyup yine kasıtlı bir yorum yapmasınlar. 'Hayır diyenler terörle mücadele yapılmasın mı? diyorlar' diyecekler. Duyuyor gibiyim o kasıtlı sesleri. Hayır onu kast etmiyorum. Ama 'evet' oyu çıkarsa, bu terörle mücadelenin daha etkin bir şekilde sürdürülmesine de 'evet' anlamına gelir."

ERKEN SEÇİM TARTIŞMALARI

"Bir kere erken seçim meselesini kaldıralım. Erken seçim ihtimali yoktur. Türkiye'de yeni seçilmiş bir parlamento var, yapacak çok işi var. Anayasa değişiklik paketi parlamentodan geçti. Parlamento buna benzer çok önemli işler yapacak. Dolayısıyla seçim meselesini bir kenara koymamız lazım. (Referandumdan) Karar ne çıkarsa çıksın, o ayrı bu ayrı bir konu. Referandum önümüzde önemli bir meseledir. Bu referandumu da 'Her şey referanduma bağlı.' şeklinde görmemek lazım. Referandum olacak, ne sonuç çıkarsa çıksın başımızın üstünde, Türkiye yoluna devam edecek. Demokrat olmak bunu baştan kabul etmek demektir. 'Referandumdan benim istediğim çıkmazsa bu millet yanlış yapıyor.' Yok böyle bir şey. Bu millet bizim kanaatimizce çok yüksek oranda 'evet' oyu verecektir. Ama ne karar verirse versin başımız gözümüz üstüne. Bu olgunluk içerisinde siyaset davranmak mecburiyetindedir. Yoksa birden fazla seçeneğin bir anlamı kalmaz siyasette. Referandumun Türkiye siyaseti için hatta Türkiye demokrasi tarihi için çok önemli bir adım olduğuna inananlardanım. İnşallah Türkiye burada yeni Türkiye istikametinde çok önemli bir virajı dönmüş olacak. Ama sonuçta bütün ekonomiyi, her şeyi getirip, referandum üzerinden konuşmanın da doğru olmadığını düşünüyorum."

KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARINA TEPKİ

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin makro ekonomik dengelerinde büyük bir sorun bulunmadığını belirterek, "Zaman zaman derecelendirme kuruluşlarının ekonomik kaygılarla değil, siyasi kaygılarla da Türkiye'nin notlarıyla ilgili olumsuz davrandıkları oldu. Türkiye'nin açıkçası hem döviz üzerindeki bu baskının, döviz üzerinde oynayan birtakım uluslararası aktörlerin hem de derecelendirme kuruluşlarının bu son kararlarının Türkiye'nin köşeye sıkıştırılmasına dönük olarak sürdürülen kampanyanın bir parçası olduğunu düşünüyorum." dedi.

"Kredi derecelendirme kuruluşlarının farklı değerlendirmeleri var. Yeni bir haftaya giriyoruz ekonomi buna nasıl tepki verir?" sorusu üzerine Kurtulmuş, Türkiye'nin zaman zaman derecelendirme kuruluşlarının not vermesiyle karşı karşıya kaldığını söyledi.

Bu süreci sakin bir şekilde yürütebilmenin önemine işaret eden Kurtulmuş, "Yani ne notlarımızı yükselttiği zaman 'Türkiye ekonomisi güllük gülistanlık.' manasına gelmeli ne de not indirdiği ya da görünümü, istikameti değiştirdiği zaman 'Eyvah yandık, bittik.' moduna girmemeliyiz." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, ekonominin kendi dinamiklerinin sağlıklı yürütülmesinin önemli olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Bu açıdan baktığınız zaman Türkiye'nin makro ekonomik dengelerinde çok şükür büyük bir sorun yoktur. Türkiye'de esas olan üretim tarafını artırmak. Yani Türkiye ekonomisinin üretim gücünü kuvvetlendirmektir. O çerçevede de biliyorsunuz sürekli birtakım tedbirler almaya gayret ediyoruz. Geçen hafta içinde Başbakanımızın cazibe merkezleriyle ilgili kamuoyuna açıkladığı bir teşvik programı var. Yani bizim yapmamız gereken üretimi artıracak, özellikle KOBİ'leri destekleyecek, Türkiye'de finansman maliyetlerini azaltacak tedbirleri alabilmektir. Makro ekonominin genel dengelerini bozmayacak şekilde ekonomi yönetimini sürdürebilmektir. Aynı şekilde bankacılık ve finans sektörünün de dengelerinin bozulmaması için gayret sarf etmektir. Böyle bakınca bu ekonomi derecelendirme kuruluşlarının şahsen etkilerinin fazla olmayacağı kanaatindeyim. Burayı hassas, dengeli şekilde geçirmeli, bunların ne manaya geldiğini iyi takip etmemiz lazım. Ama sonuç itibarıyla zaman zaman derecelendirme kuruluşlarının ekonomik kaygılarla değil, siyasi kaygılarla da Türkiye'nin notlarıyla ilgili olumsuz davrandıkları oldu. Türkiye'nin açıkçası hem döviz üzerindeki bu baskının, döviz üzerinde oynayan birtakım uluslararası aktörlerin hem de derecelendirme kuruluşlarının bu son kararlarının Türkiye'nin köşeye sıkıştırılmasına dönük olarak sürdürülen kampanyanın bir parçası olduğunu düşünüyorum."

- "ÜRETİM GÜCÜMÜZÜ ARTIRARAK YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ" 

"Türkiye gibi önemli bir ülkeyi neden ve kim köşeye sıkıştırmak istesin. Nihai hedef nedir?" sorusuna Kurtulmuş, şu karşılığı verdi:

"İşin arkasındaki saikleri bilmiyoruz ama görünen şu; Türkiye artık güçlü bir ülke olarak uluslararası siyasette de kendi tezlerini rahatlıkla gündeme getirebilen, özellikle bu bölgenin gelişen dengeleri içerisinde daha güçlü bir şekilde yer almak isteyen bir Türkiye ve hep başından beri söylediğimiz bazılarına fantezi bazılarına komplo teorisi gibi gelen oynanan esas oyun, büyük resim, bu bölgede ikinci Skyes Picot'un ortaya konulmasıdır. Daha fazla siyasi bölünmenin, hatta kültürel bölünmenin ortaya çıkmasının sağlanmasıdır. Bu oyunları bozabilecek ülke Türkiye'dir, yegane ülke Türkiye'dir bölgede. Türkiye'nin bu anlamda daha güçlü şekilde yoluna devam etmesinden rahatsız olan unsurların sürekli olarak Türkiye üzerinde oyun oynadıklarını, teröre destek verdiklerini, ekonomide Türkiye'yi ciddi şekilde köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını biliyoruz. Burada biz bunları göreceğiz, bileceğiz, telaşa kapılmadan, mühim olan içerideki dengelerimizi bozmadan, ekonomiyle ilgili konuşuyorsak, üretim gücümüzü artırarak yolumuza devam edeceğiz."

Numan Kurtulmuş, "Türkiye ekonomisi için en büyük risk nedir?" sorusunu "Bizim kamu olarak dış borcumuz, kabili ihmal seviyededir. Buradaki en büyük tehlikelerden birisinin, özel sektörün dış borcu olduğunu söylememiz lazım. Özel sektörün dış borcunun dövizdeki dalgalanma nedeniyle etkileneceği ortadadır. Dolayısıyla en fazla dikkat edilmesi gereken nokta burasıdır." diye yanıtladı.

- "BU ÜLKENİN SİGORTASI, BU MİLLETİN DERİN İRFANIDIR"

Kurtulmuş, Türkiye'nin çok zengin bir memleket olduğunu, insanların mezheplerinin, meşreplerinin, etnik kökenlerinin, siyasi oryantasyonlarının, hayat tarzlarının farklı olduğunu ifade ederek, "Çok rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye'de toplumsal yarılma çok şükür birilerinin istemesine rağmen gerçekleşmiyor. 12 Eylül öncesinde de sonrasında da gerçekleşmesi, şimdi de gerçekleşmedi." ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Toplumsal yarılma diyebilmek için ne olması lazım? Sosyolojik olarak neye işaret eder?" sorusunu Kurtulmuş, şöyle cevapladı:

"Komşuların birbirleriyle kavga ediyor olması lazım. 'Sen şucusun, ben bucuyum diye insanların aileleri içinde kavga etmeye başlaması lazım. Mahallelerin bölünmesi lazım. Çok şükür bunların hiç biri Türkiye'de yok. Olsaydı zaten olurdu. Bu ülkenin sigortasını biz 15 Temmuz akşamı gördük. Bu ülkenin sigortası, bu milletin derin irfanıdır. Okuma yazması yok zannettiğiniz, birilerinin hatta küçük gördüğü, tahkir ettiği o adam var ya milli birliğimizin, milli dayanışmamızın, ülkemizin bekasının teminatı o insanlardır. Bu insanlarda muhteşem bir ruh haleti var. Asırlardan süzülüp gelmiş olan muazzam bir irfan var. Ne zaman ülkenin tehlikeye düşeceğini görse, hissetse bir araya gelebiliyor. Türkiye'nin garantisi bu ülkenin derin irfanıdır. Her zaman bu harekete geçiyor. En karamsar olduğumuz noktalarda bile harekete geçiyor. Bunu öldürmeye, yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecek."

- "BAŞINDAN İTİBAREN ŞEFFAF DAVRANDI"

"Sayın Bahçeli'nin, siyasi aldığı pozisyon, tutumu ve MHP'nin genel çizgisi hakkında gözleminiz nedir?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"MHP'nin Sayın Genel Başkanı, başından itibaren şeffaf davrandı. Belki bu süreçte tutumunu, görüşünü millete rahat anlatabilmesinin en temel zemini de burası. 'Bizim için öncelik Türkiye'nin birliği, bütünlüğüdür, milli bekamızın temin edilmesidir. Türkiye bir beka mücadelesi veriyor. Bunun için yürütmenin güçlendirilmesiyle ilgili bir paket karşımıza gelirse, 'Buna evet deriz.' dedi. Bunu da açık söyledi. Kapalı kapılar ardında söylemedi. AK Parti olarak hangi anayasa değişikliğini yapmaya niyet edersek edelim, oylarımız belli. Dolayısıyla ilave bir desteğe ihtiyacımız olduğu için o süreçte MHP ile görüşmeler çok şeffaf yürütüldü. Sayın Genel Başkanımızın, Sayın Bahçeli ile görüşmeleri, parti temsilcilerinin görüşmeleri, bunların hepsi kamuoyunun önünde oldu. Sayın Bahçeli'nin Meclis'teki tutumu da aynı şekilde şeffaf ve açık oldu. Dolayısıyla kendisi açısından son derece tutarlı bir süreç izlemiştir. Bu süreç sonucu olarak da MHP'nin seçmeni de süreci değerlendirecek. Ben büyük bir problem çıkacağı kanaatinde değilim. MHP'nin seçmeni de genel merkezin göstermiş olduğu istikamette oyunu kullanacaktır."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Parlamento dışındaki partilerden de itirazlar geliyor. 'Evet demeyeceğiz' diyen muhafazakar partiler de oldu. Muhafazakar kesimde de önemli, derin sayılabilecek bir görüş ayrılığı var mıdır?" sorusuna karşılık, "Bu, nihayetinde bir anayasa değişikliği meselesidir. Türkiye'de yürütmenin tek elde toplanmasıyla ilgili bir değişikliktir ana ekseni itibarıyla. Bunu sağ, sol, liberal, muhafazakar üzerinden okumanın çok doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu ayrımları yapmaksızın halkımızın büyük çoğunluğunun 'evet' diyeceğini düşünüyorum. Muhafazakar camianın, büyük oranda benzer şekilde davranacağını görüyoruz. Çok büyük bir kırılmanın, farklılaşmanın olmayacağı ortadadır." değerlendirmesinde bulundu.

- "HDP TERÖRLE ARASINA MESAFE KOYAMADI"

Milletvekili tutuklulukları konusunda görüşü sorulan Kurtulmuş, şunları söyledi:

"İşin, anayasal ve yasal kısmı var. Parlamentoda yapılan anayasal değişiklikle, sadece HDP'lilerin değil, bütün milletvekillerinin mevcut dosyalarındaki dokunulmazlıklar kaldırıldı, o mevcut dosyalar üzerinden milletvekilleriyle ilgili savcılıklar harekete geçti. Anayasa değişikliğine göre devam eden bir hukuki süreç vardır. Bu işin hukuki kısmı, hiçbir dosya ile ilgili bir şey söylememiz mümkün değil. Ama işin bir de  siyasi tarafı var. HDP'nin Türkiye'de varlığı, Türkiye siyasetinin geleceği bakımından, Türkiye demokrasisinin kuvvetlenmesi bakımından bir şanstı. Defaatle bu çağrıyı yaptık; şu dağla aranıza bir mesafe koyun. Kalkın deyin ki 'Lanet olsun teröre. Halkımızı canından bezdirdi. Kürt halkına şehirleri yaşanmaz hale getirdi. Lanet olsun PKK'ya, niye bunları yapıyor.' diye. PKK ile aranıza bir mesafe koyun, demokratik siyasetin içinde kalacağınızı ilan edin. Siz kalkar PKK'lı bir teröristin cenaze törenine katılırsanız, 'Biz arkamızı dağa yasladık.' derseniz, 'Kürt halkı hatta PKK sizi tükürükle boğar.' derseniz, bütün bunların hepsi demokratik siyaset değil, terör örgütüne destek vermek anlamını taşır.

Aslında bu anlamda Demirtaş'ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde belli bir oy alması, arkasından HDP'nin yüzde 10 barajını aşarak parlamentoya girmesi, bütün bunlar, eğer doğru yönlendirebilselerdi hem HDP için bir şans hem HDP'ye oy veren geniş kitleler için önemli bir imkandı hem de Türkiye siyaseti için çok büyük bir fırsattı. Ama bu fırsatın önüne geçen bizatihi HDP'dir. Yani terörle arasına mesafe koyamadı. Belki korktular, çekindiler. Arkasından silahla siyaset yapmak belki başka bir şeydir. Bu bizim bilmediğimiz bir şeydir. Ama ortada bir şey var, bunu söylemiş olsalardı, önce Kürt halkının gözünde, oy aldıkları insanların gözünde değerleri artacaktı. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Cizre, Silopi halkı yüzde 70-80 bir partiye oy vermiş ve o partiyi belediyelere getirmiş, milletvekillerini seçmiş. Bir gün geliyor, dağdan bir karar veriliyor ve bu oy veren gariban vatandaşın önüne çukur kazılarak, o çukurun içine bombalar konuluyor. Bu insanın gelini, çocuğu, hanımı, buradan geçecek. Bombalar patlıyor. Yüzlerce insan ölüyor. Bu halkın yaşadığı travmayı bir düşünün. Desteklediği bir siyasi parti, kendi hayatına kasteden bir terör örgütünün yandaşı durumunda. HDP kendisini keşke bu noktaya düşürmeseydi. HDP, demokratik siyasete destek olsaydı ve bugün Türkiye siyaseti için önemli bir avantaja dönüşmüş bulunsaydı. Hep bunu söyledik. Hatta siyasi risklerine rağmen bunları söyledi

- "SUİKASTLARI KULLANABİLİRLER"

Numan Kurtulmuş, "suikast tehlikesi"ne ilişkin soruyla ilgili de örgütlerin aşağı yukarı bilinen bütün terör yöntemlerini kullandığını söyledi.

Canlı bomba, bomba yüklü araçlar, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve Reina'daki saldırı gibi bütün terör yöntemlerinin kullanıldığını, bunlardan bir tanesinin de suikastlar olduğunu aktaran Kurtulmuş, şöyle devam etti.

"Özellikle ortalığı bulandırmak, karıştırmak istiyorsanız birtakım etkili isimlere suikast teşebbüsü yaparsınız ve terör örgütleri olarak adı üstünde terörün amacı milleti korkutmak, sindirmek ve oluşturduğu o sosyal atmosfer içinde kendi siyasi sonuçlarını elde etmektir. Yani terör örgütlerinin hepsi biliyor ki  diyelim işte DEAŞ, bu kadar terör saldırısı yaptı, herhangi bir yerde bağımsız devlet mi kuracak, kuramayacağını kendisi de biliyor. PKK bu kadar adi işler, bu kadar cinayetlerin içerisine giriyor 40 senedir, bilmiyor mu ki burada bağımsız bir devlet kuramayacak. Sizden, benden daha iyi biliyor. Ama yapmak istediği şey bir korku atmosferi oluşturarak siyasi bir sonuç elde etmektir. Biz bile konuşuyoruz, falanca örgüt diyoruz, filanca örgüt diyoruz. Oradan bir siyasi zemin oluşturuyorlar. Esas üzerinde durulması gereken bu, dolayısıyla bilinen terör yöntemlerinden birisi olarak suikastları da kullanabilirler. Etkili isimler üzerinden, halkı terörize edecek, korkutacak sindirecek ve kendi siyasi zeminlerini, neyse amaçları o amaçlarına ilişkin mesafe alabilecekleri eylemlere girebilirler. Onunla ilgili istihbarat çalışmaları yapıyor."

Kurtulmuş, "Suikastla ilgili istihbaratlar var mı?" sorusunu ise "Gelen bütün istihbaratlar değerlendiriliyor. Hiçbirisi atlanmadan gerekli tedbirler de alınıyor." şeklinde yanıtladı.

- ORTAKÖY'DEKİ TERÖR SALDIRISI

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Reina katliamcısının sorgusu sürecinde elde edilen bilgilerle yeni bazı hücreler de çökertildi mi, ortaya çıkarıldı mı, kamuoyunun da bilmediği şeyler de var mı?" sorusunu ise şöyle cevapladı:

"Bir kez daha teşekkür ediyoruz. İstanbul polisi hakikaten çok başarılı bir operasyon yaptı. Tabii katili yakaladıktan sonra onun arkasındaki bağlantılar, Türkiye içerisinde ve dışarısındaki bütün bunlara ulaşılmaya... Telefon kayıtları, nereye gitti, kiminle konuştu, ne yaptı, bunların üzerinden çok sayıda bilgiye ulaşılıyor. Ümit ederiz ki Reina katliamcısının arkasındaki esas güçlere ulaşılır. Ben ilk günden itibaren, ben bunu hiçbir bilgiye istinaden söylemiyorum ama topladığınız zaman anlaşılıyor ki bu sadece bu örgütün bir bir hücresinin yapmış olduğu bir eylem değil. Bunun arkasında farklı istihbarat birimlerinin desteği olduğu anlaşılıyor. İnşallah oralara kadar gider ve bunlar ortaya çıkar. Birtakım çok farklı istihbarat desteklerinin olduğu anlaşılıyor. Ümit ederim bunlar ortaya çıkar. Tabii ne kadar bu bilgilerin hepsini detaylı bir şekilde elde ettikleri bilgilerin üzerine gidiyor polisimiz, sonuçlara ulaşmaya gayret ediyor. Ümit ederiz ki bütünüyle oradaki tablo ortaya çıkar."

Kurtulmuş, "Rusya Büyükelçisi Karlov'un öldürülmesi sürecinde, bunun ucunun nereye doğru gitmekte olduğunu hissediyorsunuz?" sorusuna ilişkin "Öyle görünüyor ki bu şahıs FETÖ ile irtibatlı birisi. İrtibatları ortaya çıkıyor. Buradaki sonuç ne yani. Karlov'u öldürerek ne yapmak istediklerini açıkça görüyoruz. Türkiye ile Rusya'nın arasını açmaya çalışıyorlar, Türkiye ile Rusya arasında başlamış olan yakınlaşmayı kesmeye çalışıyorlardı. Çok şükür hem Türk tarafı hem de Rus tarafı meselenin bu tarafını gördü ve bu Karlov cinayetindeki esas amaç böylece gerçekleşmeden önlenmiş oldu. Çok netti, Türkiye ile Rusya'yı birbirinden ayırmak, müşterek çalışma zeminlerini ortadan kaldırmak ve aradaki sorunlarını derinleştirmek için yapılmış bir suikast." diye konuştu.

"Bu suikast eğer Rusya ile normalleşme süreci başlamadan yaşanmış olsaydı, ne olurdu acaba Türkiye-Rusya ilişkilerinde?" sorusunu Kurtulmuş, "Uçak düşürme krizinden daha ağır bir kriz ortaya çıkardı. Öngörülemedik bir yere gidebilirdi. Tabii ki Rusya ve Türkiye ikisi de büyük devlet hissiyatlarıyla hareket etmezler ama sonuçta son derece derin, son derece uzun yıllarda çözülebilecek sorunlar ortaya çıkabilirdi." şeklinde cevapladı.

- YUNANİSTAN'IN DARBECİ ASKERLERİ TESLİM ETMEME KARARI

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Yunan yargısının darbe girişimiyle irtibatlı kaçan firari askerleri iade etmeme kararı üzerine Yunanistan'a karşı Türkiye önemli bir adım atmayı planlıyor mu?" sorusuna yönelik, şu değerlendirmede bulundu:

"Bu kararı kınıyoruz yani bu hiçbir şekilde dostluğa, komşuluğa, müttefikliğe yakışmayan bir karardır. Çok açık, darbe yapmaya kalkmış, yapamamış kaçmış yani yüzde yüz sabit olmuş bir suç var. Hele hele Yunanistan gibi darbelerden çok çekmiş olan bir ülkenin böylesine darbeci hain teröristleri Türkiye'ye iade etmemeleri anlaşılır gibi değil. Kaldı ki Sayın Çipras'ın verdiği sözler var. Öyle görünüyor ki Avrupa'dan gelen bazı baskılar dolayısıyla bu kararı aldılar. Bu kararı kınadığımızı ifade ediyoruz, kabul etmediğimizi ifade ediyoruz. Bu karar Türkiye-Yunanistan ilişkilerine zarar verir. Türkiye'de buna mukabil hangi adımları atacaksa onu kararlaştıracak ve atacaktır."

Kurtulmuş, "Önemli bir adım gelebilir mi Türkiye'den?" sorusu üzerine de "Gelebilir tabii." yanıtını verdi.

- "TÜRKİYE 93 YILDA 65 HÜKÜMET KURDU"

Numan Kurtulmuş, "Bu model ve sistem değişikliğinin Türkiye'yi Ortadoğu'daki bazı ülkelere dönüştürebileceği, otoriterleşmeye kapı arayabileceği" eleştirilerine ilişkin soru üzerine, böyle bir şeyin olmayacağını söyledi.

"İyi-kötü Türkiye demokrasinin 46 yıllık çok partili siyasi hayatı geride bıraktık." diyen Kurtulmuş, 5 darbe ve birçok darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalındığını ifade etti.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye'de sandık olduğu için milletin her seçimde kendi görüşünü ifade edebildiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimine giderse bırakın otoriterleşmeyi tam tersine Türkiye'de demokrasi daha doğrudan bir şekle bürünecek. Yani halk doğrudan doğruya kimi başkan olarak görmek istiyorsa, cumhurun başkanı olarak görmek istiyorsa ona oy verecek, o kendi kabinesini kuracak, 5 yıl boyunca ülkeyi yönetecek ama millet tekrar hesap sorma imkanına 5 yıl sonra sahip. Bu 5 yıl içinde de milleti temsilcileri vasıtasıyla parlamentoda hesap sorma imkanına sahip. Daha doğrudan demokrasi. Amerikalıların bir meşhur sözü vardır. 'Ben vergi mükellefiyim' diye. Milletimiz elinde oyunu tutacak ve 'Ben oy sahibiyim' diyecek. Bu çok değerli bir şey ve çok daha doğrudan bunu ortaya koyabilecek. Yüzde 50'nin üstünde alan birisini iktidara getirme imkanı var çünkü."

"Bu sistemin şu ankinden nasıl bir farkının olduğu" yönündeki soru üzerine Kurtulmuş, iki temel mesele üzerinde durduklarını anlattı.

Türkiye'nin, 93 yılda 65 hükümet kurduğunu, yaklaşık 1,5 yılda bir hükümetin olduğunu ifade eden Kurtulmuş, siyasilerin oturup koltuklarına ısınamadan, icraatlarına başlayamadan tekrar hükümetlerin değiştiğini anlattı.

Bunun ortaya koyduğu büyük bir siyasi istikrarsızlığın bulunduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Ayrıca cumhurbaşkanının mecliste seçilmesinin sonucu 12 Eylül öncesini hatırlayın. 100 küsur turda cumhurbaşkanı seçemeyen meclis vardı. Şimdi öyle değil. Bir günde gidecek cumhurbaşkanını seçecek, cumhurbaşkanı kim olacaksa ona ülkeyi teslim edecek. Burada siyasi istikrarı, kalıcı güçlü hükümetleri kurabilecek bir tablo ortaya çıkıyor. Bunu da doğrudan doğruya halk yani iki dereceli bir seçimle değil. Önce milletvekilini seçip, onun üzerinden siyaseti yönlendirmek, yürütmeyi oluşturmak değil. Doğrudan doğruya kendisi yürütmenin başını seçecek. Türkiye'de hem 61 Anayasası hem 1982 Anayasası yürütmeyi çift başlı hale getirmiş. Cumhurbaşkanlığı makamının olağanüstü yüksek yetkileri var mevcut anayasaya göre ama hiçbir sorumluluğu yok. Vatana ihanet diye bir kavram var o da nasıl tespit edileceği belli değil. Dolayısıyla cumhurbaşkanı ne yaparsa yapsın, hiç hesap sorulamaz ve cumhurbaşkanının çok yüksek yetkileri var. Aynı şekilde seçilmiş olan hükümetin de başbakanın da yetkileri var yani yürütme anayasal olarak ikiye bölünmüş. Bu yürütmenin ikiye bölünmüş olmasından dolayıda cumhuriyet tarihi boyunca da hep cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasında çatışma kaçınılmaz olmuş. Rahmetli Bayar ile Menderes'in, Demirel ile Özal'ın, Özal ile Yıldırım Akbulut'un. Hatta kendisi bizzat seçilmesine ön ayak olmasına rağmen rahmetli Ecevit ile Ahmet Necdet Sezer'in aralarındaki tartışmalar Türkiye siyasetinde çok etkileyici olmuştu."

"Son dönemde Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında da görüş ayrılıklarının olduğu" yönündeki değerlendirme üzerine Kurtulmuş, "Bu tanım gereği zaten bir farklılaştırıyor ve bunu anayasal hale getiriyor. Çatal kazık toprağa saplanmaz diye Anadolu'da bir söz var. Şimdi bunları tek elde topluyoruz. Bu sefer bu yetkileri tek elde toplanmış olan cumhurbaşkanının sorumlulukları da var." diye konuştu.

- "YÜRÜTME TEK ELDE TOPARLANIYOR"

Numan Kurtulmuş, yetkilerin tek elde toplanmasının kuvvetler ayrılığı bakımından bir sorun yaratıp yaratmayacağı" yönündeki soruya ilişkin, bunun bir sorun yaratmayacağını söyledi.

Yürütmeyi tek elde toparlayacaklarını, yargıyı, yasamayı tek elde toparlamadıklarını vurgulayan  Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Yürütme tek elde toparlanıyor. İki erke bölünmüş olan yürütme şimdi tek erkin elinde toplanıyor. Bu son derece doğal bir şey. Yasama ayrı tamamen bağımsız. Parlamento seçilecek, milletvekilleri yasa çıkaracaklar. Hatta ve hatta mecliste gerekli çoğunluk bulunduğu zaman cumhurbaşkanını görevden alacaklar. Bu imkan veriliyor ayrıca yargıda zaten bağımsız bir şekilde fonksiyonunu icra ediyor. Dolayısıyla bu yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığıyla ilgili bir mesele değil. Kuvvetler ayrılığında hiçbir sorun olmayacaktır. Tam tersine yürütmedeki o kuvvet parçalanmasını ortadan kaldıracak ve yürütmeyi tek elde toparlayacak."

Kurtulmuş, "Geçen günlerde Anadolu Ajansının yayında sizin değerlendirmeniz olmuştu ve Türkiye gündeminde bayağı konuşulmuştu. Cumhurbaşkanlığı sistemine, modeline geçtikten sonra bununla terör eylemlerinin bitmesi veya devam etmesi arasında nasıl bir bağ var? Siz önemli bir değerlendirme yapmıştınız. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz? Terörü bitirir mi acaba, yanlış mı anlaşıldı ifadeniz ya da gerçekten onu mu söylemeye çalışıyordunuz?" sorusu üzerine söylediklerinin çok net ve bilerek çarpıtıldığını ifade etti.

Numan Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Sayın Kılıçdaroğlu, soru soran muhabir zaten yönlendirici bir soru soruyor. Kılıçdaroğlu'nun cevabından anlaşılıyor ' Eğer böyleyse' diyor. Yani dinlemediği, okumadığı anlaşılıyor. Bir de 'Numan bey gibi birisi' diyor. Benim böyle bir şey söylemeyeceğimi zaten peşinen, zihnen biliyor. Soru şuydu. "Referandum sırasından terör eylemleri artabilir mi?" Dediğim şu. Türkiye, Suruç katliamından bu yana DEAŞ'ın, PKK'nın ve FETÖ'nün saldırısı altındadır ve bu anlamda bu süre içerisinde milleti korkutmak, terörize etmek, milleti canından bezdirmek için terör eylemleri artabilir, suikastlar olabilir. Böylece esas niye terör Türkiye'de bu kadar artırıldı. Türkiye'ye diz çöktürülmek için artırıldı. Bu süre içerisinde ilave bir motivasyonlar terör örgütleri tekrar gündeme gelebilir, Allah muhafaza Türkiye'de terör olayları artabilir. 'Buna karşı uyanık olalım, dikkatli olalım' demek için söylenmiş bir sözdür. 'Ama sonuçta yani bir de referandumda 'evet' çıkması için bu terör örgütleri de kullanılabilir ama sonuçta millet gerçekten iradesini ortaya koyduktan sonra burada terör örgütlerinin de artık yapacak bir şeyi yok, onlar da diz çökerler.' Söylediğim bundan ibarettir. Teröre dikkat çekmek için söylenmiş bir sözdür. Hangi akıl, hangi ahlak, hangi vicdan 'Hükümet terörü destekliyor' diye bu cümlelerden bunu çıkartabiliyor. Tamamen çarpıtılmış sözlerdir. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir hükümet terörü kullanarak ayakta kalmak ya da bir seçim sonucu elde etmek istemez. Hatta sonraki oturumlardan birisinde şunu da söyledim.'Bütün 'evet'ler Sayın Kılıçdaroğlu'nun olsun.' Bir kişinin hayatını bile kurtarabilirsek bu bizim için çok büyük bir meseledir."

Terör saldırılarından sonra hastaneleri ziyarete gittiklerinde, anaların, kardeşlerin, babaların ağıtlarının, şehit cenazelerinin, terörde kaybettikleri insanların yakınlarının çırpınışlarını gördüklerinde 3-4 gün kendilerine gelemediklerini ifade eden Kurtulmuş, "Bu ne büyük bir haksızlıktır. 'Hükümet terörü kullanacak ve seçimde 'evet' çıkarmaya çalışacak.' Bunu külliyen reddediyorum. Bu çok sorumsuzca, ahlak ve izan sınırlarının dışına çıkmış olan bir yorumdur. Medyada, bazı sağda solda ufak medyada da bu yönde yayın yapan var. Söylediklerinin tamamını kendilerine iade ediyorum. Haksızlıktır, vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır." şeklinde konuştu.