Kurtulmuş Yabancı Basına Konuştu

"Bazıları bazen yanlış olarak diyorlar ki 'Türkiye'nin ekseni mi kayıyor?' Hayır, Türkiye'nin ekseni kaymıyor. Türkiye'nin ekseni ne tarafa olmalı? Türkiye'nin bir tane ekseni vardır o da kendi eksenidir"


Kurtulmuş, İstanbul'da çalışan uluslararası medya kuruluşlarının temsilcileriyle Conrad Otel'de bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşmada, Belarus ziyaretinin iki ülkenin ticari ilişkilerinin gelişmesine önemli katkı yapacağına inandığını söyledi.

"Rusya'nın Avrasya Birliği projesine Hükümet'in bakışı nedir?" şeklindeki soru üzerine, Kurtulmuş, Türkiye'nin coğrafik konumunun sağladığı imkanların dünyanın hemen hemen hiçbir ülkesinde olmadığını dile getirdi. Türkiye'nin hem fiziki olarak hem de tarihsel olarak Avrupa'nın bir parçası olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin tarihsel olarak Rusya ile çok yakın ilişkileri var. Türkiye Balkanların bir parçası, NATO üyeliği kapsamında Batı paktının bir parçası, Ortadoğu ve Arap ülkelerinin bir parçası, D-8'in üyesi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği teşkilatının üyesi, Kafkasların üyesi. Baktığınız zaman başka hiçbir ülkenin elinde olmayan, bir kalemde sayabileceğimiz en az 8-10 tane dış politika aracı var Türkiye'nin elinde. Bunlar bize coğrafyamızın vermiş olduğu imkanlardır, tarihimizin vermiş olduğu imkanlardır, kültürümüzün vermiş olduğu imkanlardır. Aynı zamanda da bunların hem imkan hem de büyük sorunlar kaynağı olduğunu da biliyoruz.

Türkiye hiçbir zaman tek taraflı, bir tek yere bağlı kalarak bu bölgede, bu coğrafyada güçlü bir Türkiye olma idealini sürdüremez. Biz çok taraflı olarak bütün bu ilişkilerimizi sürdürürüz, bu ilişkilerin hiçbirisi de böyle liner bir çizgide gelişmemiştir, inişli çıkışlıdır. Bazen çok iyidir, bazen çok kötüdür, bazen durağandır. Ruslarla olan ilişkimiz de öyledir, ABD ile ilişkilerimiz de öyledir, Avrupa ile olan ilişkilerimiz de öyledir. Bu da işin doğası gereğidir. Bazen İslam ülkeleriyle çok yakın ilişkilerimiz olmuş, bazen daha soğuk, serin ilişkiler olmuştur. Diğer şekilde diğer ittifaklarımızla da ilgili... Dolayısıyla Türkiye kendi menfaatinin, bölgesel barışın ve dünyada yeni bir düzen oluşturulmasına imkan sağlamak bakımından hangi proje faydalı olacaksa bu projenin içinde yer alır."

Türkiye'nin Avrasya bölgesinde önemli kilit taşı olan ülkelerden birisi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Avrasya'da ortaya çıkacak herhangi bir siyasi bir gelişme Türkiye'yi dışarıda bırakacak şekilde olamaz. Türkiye'nin de o gelişmenin içinde olması lazım. Buradaki esas tartışma şu: Bazıları bazen yanlış olarak diyorlar ki 'Türkiye'nin ekseni mi kayıyor?' Hayır. Türkiye'nin ekseni kaymıyor. Türkiye'nin ekseni ne tarafa olmalı? Türkiye'nin bir tane ekseni vardır, o da kendi eksenidir. Türkiye kendi ekseni etrafında söylediğim, bütün bu bölgelerle ilişkilerini eş zamanlı olarak yürütür. Bazen birisi birkaç tanesi öne çıkar, kuvvetlenir, bazen birkaç tanesi geriye düşer ama bu bölgelerle ilişkilerimizin zayıflayacağı anlamına gelmez. İspatı uçak krizinden sonra Rusya'yla olan ilişkidir. Şimdi siyaseten baktığınız zaman çok büyük bir krizdi. O sıcak günleri hep beraber yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanımız da bendeniz de diğer yetkililer de ısrarla şunu söyledik, ne Türkiye Rusya'yı ne Rusya Türkiye'yi gözden çıkaramaz. Tarihsel ilişkilerimiz, mevcut potansiyelimiz bunu ortaya koyuyor, dolayısıyla ümit ederim ki Rusya ile de bölgesel düzeyde iş birliğimiz artarak devam edecektir. İlişkilerimiz süratle normalleşecektir." ifadelerini kullandı.




- Musul meselesi

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Musul'dan yeni bir göç dalgası olabileceği hususunda Türkiye'nin Bağdat'la görüş görüşmediğinin sorulması üzerine, şunları söyledi:

"Birileri 'Türkiye niye Musul'la ilgileniyor?' diyorlar. Kusura bakmasınlar, biz 10 bin kilometre öteden Musul meselesiyle ilgilenmiyoruz ya da 5 bin kilometre öteden gelip Musul meselesiyle ilgilenmiyoruz. Musul'un her mahallesini, sokağını biliyoruz ve Musul'daki bütün insanlar Kürtler, Araplar, Sünniler, Şiiler hepsi bizim hısımımızdır. Dolayısıyla buradaki her gelişme de doğrudan doğruya Türkiye'yi etkileyecektir. Özellikle iki alanda, buradaki terör örgütlerinin yuvalanması ve güçlenmesi doğrudan doğruya Türkiye'ye bir terör riski şeklinde geri dönecek, ikincisi söylediğiniz gibi Allah muhafaza diyelim ki bir etnik temizlik olsa, oradaki Türkmen ve Kürtlerin çıkarıldığı ya da Türkmen ve Arapların çıkarıldığı bir etnik temizlik olsa, oradan kaçacak olan yüz binlerce insanın geleceği tek ülke Türkiye'dir. Aynı şekilde Haşdi Şabi eliyle yapılacak olan bir mezhebi temizlikle oradan Sünnilerin zorla çıkartılması sonucu, Sünnilerin de gelebileceği yegane ülke Türkiye'dir. Nasıl DEAŞ mesela Ezidilere karşı ya da Kürtlere karşı orada operasyon yaptığında onların da gelip sığındığı ülkenin Türkiye olduğu gibi. Dolayısıyla ısrarla bu bölgelerin etnik ve mezhebi yapısının değiştirilmemesi şarttır derken bunu kastediyoruz. Kusura bakmayın, Musul'dan gelecek olan yüz binlerce mülteci mesela New York'a gitmeyecek, Londra'ya, Milano'ya gitmeyecek, Berlin'e gitmeyecek. Bunların geleceği yer Türkiye'dir, Türkiye'nin şehirleridir."

Türkiye'nin, mülteciler meselesi bakımından da tedbirli olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Bunun olmaması için de askeri olarak tezlerini ortaya koyuyor. Bunun için bu tezleri destekleyeceğini göstermek üzere, geçtiğimiz günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri hem oradaki bu yapıya karşı oluşacak bir tehdidi önlemek bakımından da sınırda gerekli sevkiyatını, harekatını yapmış durumda. Ümit ederiz ki böyle bir yanlışın içine düşülmez, yani DEAŞ'tan buraları temizliyoruz derken oralar başka silahlı grupların eline bırakılmaz." ifadesini kullandı.




- "Musul ve Halep iki önemli şehir"

Musul için ortak bir anlayışa ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Kurtulmuş, "Bunu aynı şekilde Irak Merkezi Hükümetiyle görüşüyoruz, Peşmergelerle görüşüyoruz, Amerikalılarla görüşüyoruz, İranlılarla görüşüyoruz, Ruslarla görüşüyoruz. Yani bir taraftan sahada fiili olarak durumu yakından takip ettiğimiz gibi diplomasinin de en ufak bir boşluğunu bırakmıyoruz. Ümit ederiz bu yanlışa düşülmez çünkü Musul'daki yanlış sadece mülteci meselesiyle de bitmeyecek. Musul'da, Allah korusun, mezhebi ya da etnik bir farklı durum ortaya çıkarsa, orada bazı kesimlere karşı artık temizlik diyebileceğimiz bir harekat yapılırsa bu Irak'ın bütün kentlerini, Suriye'nin bütün kentlerini etkileyeceği gibi bölgedeki bütün ülkeleri de etkiler." şeklinde konuştu.

Kurtulmuş, Musul ve Halep'in iki önemli şehir olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

"İkisi de böyle işaret fişeği gibidir. Bölgenin geleceği Musul'un ve Halep'in nasıl şekilleneceğine bağlıdır. Musul ve Halep, bu iç çatışmaların, kavgaların olduğu dönemden önceki dönemdeki haliyle korunmalıdır. Bizim ana tezimiz budur. Buranın demografik yapısının asla değiştirilmemesi lazım ama Allah muhafaza, eğer böyle bir göç dalgası olursa bu Türkiye için çok büyük bir yük olacak ama Türkiye insani diplomasisini devam ettirecek, kim yardım elini uzatırsa, kim nereden kaçar insani gerekçelerle Türkiye'ye gelirse onlara da her türlü imkanı sağlamaya gayret edeceğiz."




- "Suriye'de sürecin iyi yönetilmesi lazım"

"Türkiye, Suriye rejimiyle bir diyaloğu düşünecek mi?" şeklindeki soru üzerine, Kurtulmuş şunları söyledi:

"Bizim diyaloğumuzdan ziyade önemli olan oradaki kırmızı çizgi, sürdürülebilir bir barışın olması bakımından Suriye halkının genelinin ne istediğidir. Yani herhalde 600 bin masum insanın ölümüne neden olan bir kişiyi Suriye halkı bundan sonra da kendi yöneticileri, liderleri olarak görmek istemeyecektir. Bu açıktır. Dolayısıyla burada sürecin iyi yönetilmesi lazım, bütün ilgili tarafların masa başında bulunması ve hiçbir şekilde herhangi bir çözüm dikte edilmemesi... Tabii ki bu masadaki görüşmelerde Suriye rejiminin de, ister istemez fiilen bazı yerler, en azından Suriye'nin az da olsa bir bölgesini kontrol eden bir güç olarak bahsediyoruz, onların da bu süreçlerin içerisinde görüşmelerde olması işin tabiatı gereğidir ama muhalifler kendi tarafında, Suriye rejiminin teklif ettiği muhalifler getirip oturtulmamalı, gerçekten muhalif olanlar bir tarafta, Suriye rejimi bir tarafta, diğer ilgili gözlemci ülkeler de bir tarafta bu süreç yürütülmelidir. Eğer düzgün bir şekilde barış süreci yürütülürse ben geçiş dönemi ve arkasından da Suriye'de kalıcı bir barış döneminin inşa edilebileceğini ümit ediyorum. Çünkü bundan sonra sahadaki gelişmeler ne yönde seyrederse seyretsin hiçbir tarafa fayda sağlamayacaktır."




- "Annan Planı'nı kabul eden Türkiye oldu"

Numan Kurtulmuş, bir soru üzerine, Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin tavrının açık olduğunu belirterek, "Kıbrıs müzakereleri sırasında uzlaşmacı olmayan taraf hiçbir zaman Türkiye olmadı. Annan Planı'nı kabul eden Türkiye oldu, reddeden Rum kesimi oldu ama maalesef uluslararası camia tarafından mükafatlandırılan da uluslararası camianın sunduğu planı reddeden Rum tarafı oldu." dedi.

"Dolayısıyla baştan beri bu dengesiz ve haksız durumun düzeltilmesi lazım." diyen Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Türkiye olarak nereye kadar hangi tavizleri vereceğimizi biliyoruz. Söylediklerimiz, bunlar ortadadır. Ümit ediyoruz ki bir barış düzeni, kalıcı bir sistem Kıbrıs'ta da kurulur ama bu şu manaya gelmiyor: Türkiye ne olursa olsun Kıbrıs'taki nihai çözümün elde edilmesi için kendisine dikte edilen tavizleri kabul edecek anlamına gelmiyor. Türkiye hiçbir şekilde kendisine dikte edilen tavizleri vermez, kendi milli çıkarlarını Kıbrıs'ta sağlayabilecek noktaya kadar gelir ve orada durur. Dolayısıyla müzakerelerde yeni bir dönem, uluslararası camia eğer Kıbrıs meselesinde bir sonuç almak istiyorsa başından beri müzakereleri gerginleştiren, zaman zaman da masayı dağıtan Rum tarafına telkin ve tavsiyelerde bulunması gerekir. Kıbrıs'taki Türk varlığı asla reddedilemez. Kıbrıs bu anlamda Türkiye'nin de güvenlik sahasıdır, güvenlik alanıdır. Bu çerçevede biz belli noktalara kadar vereceğimiz tavizleri biliyoruz, Rum tarafının saldırgan, her şeyi kendisinin belirleme tarzını, tavrını kabul etmeyeceğimizi de ortaya koyuyoruz. Ümit ederim ki bir sonuç elde edilir."




- "Mısır Mursi'yi acilen serbest bırakmalıdır"

Bir soru üzerine, Türkiye ve Mısır halkı arasında hiçbir problemin bulunmadığını Mısır'da darbe olduğu günden beri dile getirdiklerini belirten Kurtulmuş, "Biz Mısır'da şu ya da bu partinin yanında durmadık. Biz Mısır'da demokrasinin yanında durduk. 66 yıllık çok partili siyasi hayatında 5 darbe görmüş, en sonuncusu 15 Temmuz darbe teşebbüsü olmuş, 6-7 darbe teşebbüsü görmüş bir milletin çocukları olarak, Başbakanı asılmış bir milletin çocukları olarak başından beri dedik ki 'yapmayın, bu darbe Mısır halkının en az 50 yılını alır, Mısır halkına yazık ediyorsunuz. Daha yeni doğmuş, emekleme faslına bile geçmemiş olan Mısır demokrasisini boğmayın ve boğdurmayın.' Hem Mısır'ın darbeci yönetimine hem darbeci yönetimine destek olan başta Batı'daki bazı ülkelere bütün ülkelere söylediğimiz oydu. Ne olurdu yani Mısır halkı demokrasiye layık değil midir? Şimdi bir başkan seçmişti, birkaç sene sonra başkasını seçerdi ama maalesef bütün dünya ya görmedi, duymadı, işitmedi." şeklinde konuştu.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Biz ilkesel olarak durduk, bugün de aynı yerde duruyoruz. Kaldı ki darbeden sonra ortaya konmuş, sayısını bizim de unuttuğumuz çok sayıda siyasi idamlar var, idam cezaları var. Bir kere Sisi yönetimi, bu antidemokratik darbeci tarzını, tavrını değiştirdiğini belli eden bazı şeyler yapmalı. Mesela bunlardan birisi Mısır'ın halk oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı içeridedir. Mısır onu acilen serbest bırakmalıdır. Sayın Mursi, Mısır halkının meşru, legal cumhurbaşkanıdır. Siyasi idamları derhal kaldırmalıdır. Onların infazlarını derhal kaldırmalıdır. Süreç içinde de belki cezalar geriye doğru dönebilir. Sisi yönetimi, tekrar demokratik bir düzene dönebileceğinin işaretlerini vermelidir. Bunun yolu da önce bu antidemokratik, büyük yükün Mısır halkının üzerinden kaldırılmasıdır. Başta seçilmiş cumhurbaşkanı ve seçilmiş diğer kişiler olmak üzere verilen siyasi mahkumiyet cezalarının ortadan kaldırılması ve bunların salıverilmesi ve Mısır'da yeni bir siyasi sürecin başladığına dair adımların atılmasıdır. Bunlar atılırsa Türkiye Mısır halkının menfaatine olan bir sürece tabii ki katkıda bulunur."

 (Sürecek)