İl Müftüleri İstişare Toplantısı Mardin'de başladı
Dört gün sürecek İl Müftüleri İstişare Toplantısı'na, Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de katıldı.
İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nda Diyanet İşleri Başkanı Görmez, din siyaset ilişkisi ve dini özgürlükler alanına kadar pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
"SOMA VE BENZERİ FACİALAR"
Başkan Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle;
"Soma ve benzeri faciaları, İslam'ın ezeli hikmet penceresinden okuma ve değerlendirme konusunda ciddi idrak sorunları yaşadığımızı açıkça ifade etmek isterim. Her şeyden önce bizlerin yani toplumu irşad etme vazifesi yapanların görevi, sadece faciaların sonunda hayatını kaybedenlere son dini vazifelerini yapmak olmamalıdır. Bu tarz faciaların oluşmaması için her türlü tedbirin alınmasında gerekli dinî, ahlâkî ve vicdanî hatırlatmaları yaparak sonuçların felakete dönüşmesini önlemeye çalışmak gerekmektedir.
"BUGÜNÜN DÜNYASINDA BÜYÜK BİR TRAJEDİDİR"
Soma, modern uygarlık dünyasında dünyayla kurduğumuz ilişkinin, fakir ve mazlum bir grup insanın kaderini, nasıl ölümcül hale getirdiğini gözler önüne sermektedir. Yerin kilometrelerce altında ekmek parası için türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakârlığı her türlü takdirin üstünde olmakla birlikte, ölüm riskiyle güvensiz ortamda çalışmaya mahkûm edilişleri, bugünün dünyasında büyük bir trajedidir. Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta adeta çağdaş köle statüsünde yerin metrelerce altında kömür isi ve gaz kokusuyla ölüme mahkûm edilmiş, kazma ve kürek mahkûmları…
"ZALİMLER ZULÜMLERİYLE MAZLUMLAR AHLARIYLA ANILIRLAR"
Böyle bir dünyada haktan, adaletten, emekten, emek hakkından ve merhametten bahsetmek çok zordur. Yardım beklemesine rağmen kurtarılma önceliğini eşi hamile olan arkadaşına veren, kardeşlik ahlâkını, kardeşlik hukukunu böyle bir anda bile ihlal etmeyenlerle hak ihlalleri yapanların ve zulmedenlerin aynı dinin mensupları olduklarını nasıl söyleyebiliriz? Zalimler zulümleriyle, mazlumlar ahlarıyla anılırlar. Bu dünyada ah çekenlerin hakkını alma mücadelesi, bütün peygamberlerin mücadelelerinin ortak konusudur.
"DİNLE SİYASET ARASINDAKİ İLİŞKİ"
Dinle siyaset arasındaki ilişki insanlık tarihinden bağımsız değildir. Dini siyasetin bir parçası olarak dizayn etme çalışmaları kadar onu dışarıda tutma çalışmaları da yabancısı olmadığımız tarihsel bir tutum ve davranıştır. Bugün gelinen noktada toplumsal birlik ve beraberliği bütün boyutlarıyla gerçekleştirmeye çalışırken siyasi ilgi ve yönelimlerden her hangi birine dinî duygu ve düşüncelerimizi, İslâm’ın yüksek prensiplerini rehin vermek gibi bir tehlikeli tercihi asla kabul etmeyiz. Demin de vurguladığım gibi siyasi temsillerimizin çalışmalarında, dil ve üsluplarında Din-i Mübin-i İslâm’a gösterdikleri ilgi ve saygı, hiç kuşkusuz bizi her zaman mutlu eder; ancak bu mutluluk siyaseti dinin emrinde görme arzusundan kaynaklanmaz.
"DİNİN BİRLEŞTİRİCİLİĞİNİ MUHAFAZA EDEREK.."
Her türlü gerilim, toplumun hakkaniyetli yaklaşımlar içinde birbirine adaletle, merhamet ve vicdanla yaklaşımını engellemekte, geciktirmekte ve zayıflatmaktadır. Bize düşen bu durumun ortaya çıkaracağı toplumsal zafiyetleri ortadan kaldırarak dinin birleştiriciliğini muhafaza ederek toplumsal beraberliğimizi sağlamak olmalıdır. Vaazlarımızda, irşatlarımızda ve her türlü faaliyetlerimizde önceliğimiz toplumu bölme çabalarına fırsat vermeyerek toplumu çatışmaya çağıran ve toplumu bölmeye davet eden fitne ateşinin yanmamasını sağlamak olmalıdır.
"FİTNE VE FÜCUR"
Tarihsel tecrübemiz, toplumsal tahayyülümüz bu konularda nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda önümüze pek çok öneri getirebilir. Burada siz değerli arkadaşlarımızın huzurunda bir kere daha vurgulamak isterim ki toplumu huzur ve refaha taşımayan bir siyaset de din algısı da sonuçta istikametini kaybetmiş durumdadır. Biz artık kargaşayla, kaoslarla, “fitne ve fücur”la değil maddi ve manevi alanda inkişaf eden bir insanlık çerçevesinde yaşamak arzusunu taşımalıyız.
DİYARBAKIR'DA ÇOCUKLARIN DAĞA KAÇIRILMASI
Acı tecrübe bize şunu göstermektedir ki, sorunlar üzeri örtülerek çözülmediği gibi geçen yılların faturası da ağır olmaktadır. Bundan sonra artık analar ağlamasın diye başlayan çözüm süreçleri değil, baştan hiçbir annenin ağlamasına fırsat verilmemelidir. Eşkıyalar masum çocuklarımızı dağlara kaçırmadan eşkıyalıkları önleyecek bir zemin oluşturulmalıdır. Bugünden geleceği okumak ve ona göre tasarılar oluşturmak büyük devlet olma durumudur. Kaos, belirsizlik, korku ve tedirginlik ise henüz aklıyla değil duygularıyla hareket etme halidir. Toplumsal sorunlar ileri tarihlere ötelenerek zamanın ilacına terk edilemez. Çözümü ileri tarihlere bırakılan her toplumsal olayın toplum açısından acı faturalar doğurduğu uzak değil, yakın tarihimizin gerçekleridir. Dün tartışılan konular, bugün için nasıl bir cinnet halinin yansıması olduğunu gösteriyorsa yarın için de bugün yaşananlar bir cinnet durumu olarak görülecektir. Sorunların çözülmesi öncelenmediği zaman güvenlik politikaları öne çıkar. Güven toplumu güvenlik politikalarıyla değil, toplumun gelecek endişesi taşımadan yaşamasıyla gerçekleşir.
"DİN İSTİSMARI"
Bugün dikkatle üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da din istismarıdır. Dinin artan gücü ve değerine bağlı olarak artık hemen her fırsatta dini atıflarla, dini vurgularla karşı karşıya geliyoruz. Gönüllerde olanı, kalplerde olanı bilen Allah’tır. Ancak dinin de bir estetiği, dili ve evreni vardır. Din alanını dünyevi bir güç üretmek adına sömürmeyi adet edinenler, artık sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Dinin ruhunu, anlam derinliğini bilmeyen ama kozmetik çabalarla dinden medet uman bir müstevliler güruhu samimi dindarların duygu dünyalarını bastırmaya çalışmaktadır. Dinin asli temellerini hiçe sayan ancak gösterişli bir sunum kataloguyla dinden kendilerine zırh edinenlere karşı her zamankinden daha çok müteyakkız olmak durumundayız. Dinin ve dini vecibelerin göz ardı edildiği, ahlakın resmen devreden çıkarılmaya çalışıldığı bir düzlemde dinin insanlık için sadece ve sadece bir yük olacağını, bunun da Batı tarihine hafif bir şekilde de olsa göz attığımızda kolayca fark edileceğini belirtmek isterim."
"SOMA VE BENZERİ FACİALAR"
Başkan Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle;
"Soma ve benzeri faciaları, İslam'ın ezeli hikmet penceresinden okuma ve değerlendirme konusunda ciddi idrak sorunları yaşadığımızı açıkça ifade etmek isterim. Her şeyden önce bizlerin yani toplumu irşad etme vazifesi yapanların görevi, sadece faciaların sonunda hayatını kaybedenlere son dini vazifelerini yapmak olmamalıdır. Bu tarz faciaların oluşmaması için her türlü tedbirin alınmasında gerekli dinî, ahlâkî ve vicdanî hatırlatmaları yaparak sonuçların felakete dönüşmesini önlemeye çalışmak gerekmektedir.
"BUGÜNÜN DÜNYASINDA BÜYÜK BİR TRAJEDİDİR"
Soma, modern uygarlık dünyasında dünyayla kurduğumuz ilişkinin, fakir ve mazlum bir grup insanın kaderini, nasıl ölümcül hale getirdiğini gözler önüne sermektedir. Yerin kilometrelerce altında ekmek parası için türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakârlığı her türlü takdirin üstünde olmakla birlikte, ölüm riskiyle güvensiz ortamda çalışmaya mahkûm edilişleri, bugünün dünyasında büyük bir trajedidir. Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta adeta çağdaş köle statüsünde yerin metrelerce altında kömür isi ve gaz kokusuyla ölüme mahkûm edilmiş, kazma ve kürek mahkûmları…
"ZALİMLER ZULÜMLERİYLE MAZLUMLAR AHLARIYLA ANILIRLAR"
Böyle bir dünyada haktan, adaletten, emekten, emek hakkından ve merhametten bahsetmek çok zordur. Yardım beklemesine rağmen kurtarılma önceliğini eşi hamile olan arkadaşına veren, kardeşlik ahlâkını, kardeşlik hukukunu böyle bir anda bile ihlal etmeyenlerle hak ihlalleri yapanların ve zulmedenlerin aynı dinin mensupları olduklarını nasıl söyleyebiliriz? Zalimler zulümleriyle, mazlumlar ahlarıyla anılırlar. Bu dünyada ah çekenlerin hakkını alma mücadelesi, bütün peygamberlerin mücadelelerinin ortak konusudur.
"DİNLE SİYASET ARASINDAKİ İLİŞKİ"
Dinle siyaset arasındaki ilişki insanlık tarihinden bağımsız değildir. Dini siyasetin bir parçası olarak dizayn etme çalışmaları kadar onu dışarıda tutma çalışmaları da yabancısı olmadığımız tarihsel bir tutum ve davranıştır. Bugün gelinen noktada toplumsal birlik ve beraberliği bütün boyutlarıyla gerçekleştirmeye çalışırken siyasi ilgi ve yönelimlerden her hangi birine dinî duygu ve düşüncelerimizi, İslâm’ın yüksek prensiplerini rehin vermek gibi bir tehlikeli tercihi asla kabul etmeyiz. Demin de vurguladığım gibi siyasi temsillerimizin çalışmalarında, dil ve üsluplarında Din-i Mübin-i İslâm’a gösterdikleri ilgi ve saygı, hiç kuşkusuz bizi her zaman mutlu eder; ancak bu mutluluk siyaseti dinin emrinde görme arzusundan kaynaklanmaz.
"DİNİN BİRLEŞTİRİCİLİĞİNİ MUHAFAZA EDEREK.."
Her türlü gerilim, toplumun hakkaniyetli yaklaşımlar içinde birbirine adaletle, merhamet ve vicdanla yaklaşımını engellemekte, geciktirmekte ve zayıflatmaktadır. Bize düşen bu durumun ortaya çıkaracağı toplumsal zafiyetleri ortadan kaldırarak dinin birleştiriciliğini muhafaza ederek toplumsal beraberliğimizi sağlamak olmalıdır. Vaazlarımızda, irşatlarımızda ve her türlü faaliyetlerimizde önceliğimiz toplumu bölme çabalarına fırsat vermeyerek toplumu çatışmaya çağıran ve toplumu bölmeye davet eden fitne ateşinin yanmamasını sağlamak olmalıdır.
"FİTNE VE FÜCUR"
Tarihsel tecrübemiz, toplumsal tahayyülümüz bu konularda nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda önümüze pek çok öneri getirebilir. Burada siz değerli arkadaşlarımızın huzurunda bir kere daha vurgulamak isterim ki toplumu huzur ve refaha taşımayan bir siyaset de din algısı da sonuçta istikametini kaybetmiş durumdadır. Biz artık kargaşayla, kaoslarla, “fitne ve fücur”la değil maddi ve manevi alanda inkişaf eden bir insanlık çerçevesinde yaşamak arzusunu taşımalıyız.
DİYARBAKIR'DA ÇOCUKLARIN DAĞA KAÇIRILMASI
Acı tecrübe bize şunu göstermektedir ki, sorunlar üzeri örtülerek çözülmediği gibi geçen yılların faturası da ağır olmaktadır. Bundan sonra artık analar ağlamasın diye başlayan çözüm süreçleri değil, baştan hiçbir annenin ağlamasına fırsat verilmemelidir. Eşkıyalar masum çocuklarımızı dağlara kaçırmadan eşkıyalıkları önleyecek bir zemin oluşturulmalıdır. Bugünden geleceği okumak ve ona göre tasarılar oluşturmak büyük devlet olma durumudur. Kaos, belirsizlik, korku ve tedirginlik ise henüz aklıyla değil duygularıyla hareket etme halidir. Toplumsal sorunlar ileri tarihlere ötelenerek zamanın ilacına terk edilemez. Çözümü ileri tarihlere bırakılan her toplumsal olayın toplum açısından acı faturalar doğurduğu uzak değil, yakın tarihimizin gerçekleridir. Dün tartışılan konular, bugün için nasıl bir cinnet halinin yansıması olduğunu gösteriyorsa yarın için de bugün yaşananlar bir cinnet durumu olarak görülecektir. Sorunların çözülmesi öncelenmediği zaman güvenlik politikaları öne çıkar. Güven toplumu güvenlik politikalarıyla değil, toplumun gelecek endişesi taşımadan yaşamasıyla gerçekleşir.
"DİN İSTİSMARI"
Bugün dikkatle üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da din istismarıdır. Dinin artan gücü ve değerine bağlı olarak artık hemen her fırsatta dini atıflarla, dini vurgularla karşı karşıya geliyoruz. Gönüllerde olanı, kalplerde olanı bilen Allah’tır. Ancak dinin de bir estetiği, dili ve evreni vardır. Din alanını dünyevi bir güç üretmek adına sömürmeyi adet edinenler, artık sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Dinin ruhunu, anlam derinliğini bilmeyen ama kozmetik çabalarla dinden medet uman bir müstevliler güruhu samimi dindarların duygu dünyalarını bastırmaya çalışmaktadır. Dinin asli temellerini hiçe sayan ancak gösterişli bir sunum kataloguyla dinden kendilerine zırh edinenlere karşı her zamankinden daha çok müteyakkız olmak durumundayız. Dinin ve dini vecibelerin göz ardı edildiği, ahlakın resmen devreden çıkarılmaya çalışıldığı bir düzlemde dinin insanlık için sadece ve sadece bir yük olacağını, bunun da Batı tarihine hafif bir şekilde de olsa göz attığımızda kolayca fark edileceğini belirtmek isterim."