Diyanet'ten FETÖ raporu

Diyanet İşleri Başkanlığı, FETÖ elebaşı Gülen'in İslam dinine verdiği zararları, "Kendi Dilinden FETÖ Örgütlü Bir Din İstismarı" adıyla raporlaştırdı.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "Başta şahsım olmak üzere bütün din alimleri sureti haktan görünen karanlık yapıların kirli emellerine karşı müminlerin kalp ve zihinlerini geç kalmadan vakitlice uyandırmak zorundadır. Kur'an, sünnet ve aklıselimin gerçek esaslarını güçlü ve hikmetli bir sesle hatırlatmak alimlerin en büyük vazifesidir. Aksi halde yeniden bu kötülük örgütleri galebe çalacak ve biz alimler bugün olduğu gibi hep mahcup olacağız." dedi.

KENDİ DİLİNDEN FETÖ-ÖRGÜTLÜ BİR DİN İSTİSMARI SUNUMU

Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığınca FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in İslam dinine verdiği zararları gözler önüne sermek için hazırlanan "Kendi Dilinden FETÖ Örgütlü Bir Din İstismarı" raporunun kamuoyuyla paylaşıldığı programına katıldı.

Hazırlanan raporun, Diyanet İşleri Başkanlığının halis niyetlerle çocuklarını dini istismar edenlere kaptıran vatandaşlara yönelik gecikmiş bir vazife olduğunu ifade eden Görmez, İslam dünyasında Türkiye'de yaşananları anlamakta zorluk çeken çevrelerin de raporun hedef kitlesini oluşturduğunu söyledi.

Konuşmasında, İmam Gazali'nin "Batınilerin sapkın anlayışlarını anlattığı" kitabından bir bölümü paylaşan Görmez, Batıniler ve Haşhaşilerin yaklaşık bin yıl önce Gazali'nin hayatına kastettiğini, dini istismar ederek suikastlar düzenlediğini ve devlet düzenini yıkmaya teşebbüs ettiğini anımsattı.

Gazali'den bin yıl sonra Haşhaşi zihniyetinin tekrar ortaya çıktığını ama buna karşın dinin aydınlık bir rehber olduğunu gören ve müminlere feraset öğütleyen insanların da bulunduğunu belirten Görmez, şöyle devam etti:

"Tarihten kendimize ders çıkarmakta çok başarılı olmadığımız, belki de tarihten çıkaracağımız en önemli derstir fakat belki gelecek için günümüzden ders çıkarmayı başarabiliriz. Nitekim günümüzde ibretlik yeterince olay yaşıyoruz. Kırk yıllık acılardan sonra FETÖ örgütünün bunlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Bu sebeple vaazlarını, kitaplarını ve dergideki yazılarını inceleyen Din İşleri Yüksek Kurulu bu örgütün sızma hareketinin düşünce arka planını ortaya çıkarmıştır. Tabii bu hezeyanlara düşünce denebilirse."

Görmez, FETÖ'nün yöntem olarak yanlış bilgileri doğru bilgilerle harmanladığı, birden fazla anlama gelen ifadeler kullandığı, kelime kalabalığı oluşturarak muğlak anlam ürettiği, kendisini kastettiği halde üçüncü şahıslar üzerinden konuştuğu, kibrini tevazu gibi pazarladığı, inananların itibar ettiği zatları çıkarı için şahit gösterdiği, bütün konuşmalarında teatral bir oyun sergilediği ve gösteriyi anlamın önüne çektiği, hezeyanlarına meşruiyet devşirmek için önce yanlış dini hükümler ortaya koyduğu tespitinde bulundu.



"KOYUN POSTU GİYMİŞ KELİMELERLE MENSUPLARININ ZİHNİNİ KURTLANMIŞTIR"

FETÖ'nün menfaati söz konusu olduğunda söz konusu yöntemleri ustaca kullandığını vurgulayan Görmez, şunları söyledi:

"Takiye yöntemleriyle kurumlara, devlete nasıl sızmışsa takiye sözlerle de insanların dimağlarına, zihinlerine, gönüllerine, inançlarına ve değerlerine sızmıştır. Tek başına değer ifade eden sözler, onun asıl amacı fark edildiğinde birer zehre dönüşmüştür. Koyun postu giymiş kelimelerle mensuplarının zihni kurtlanmıştır. Bu yöntemi anlamadan aşağıdaki ifadelerin nasıl tepkisiz kabul edildiğini açıklamak kabil değil.

Görmez, FETÖ'nün mensuplarını Allah ile aldattığını, onların uluhiyet ve rububiyet akidelerini bulandırdığını aktararak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu o kadar ileri bir noktaya taşımıştır ki fırsatını bulduğunda 'Doğrudan doğruya Allah'ın rahmeti adına' konuştuğunu, cemaatin karşısında haşa Allah'ın 'mütecelli' olduğunu söylemiştir ve ne hazindir ki bu sözleri cami kürsüsünde sarf etmiştir. Bu sözler onun sapkınlık derecesini göstermesi açısından önemli fakat tehlikeli olan kısım bu değil. Daha tehlikeli olan onun, bütünde uluhiyet akidesini sistematik olarak bozmaya çalışması. Kendi mensuplarına sürekli Allah'a ulaşmanın mümkün olduğunu anlatma çabasındadır. Allah'ı ulaşılabilir kılmak isteyen bir insanın Peygamber'i İzmir’e getirmesi, camiye, cemaati arasına sokması, onunla görüştüğünü iddia etmesi artık işten bile değildir fakat bunu sinsice yapmalıdır, gözünden yaşlar akmalıdır, coşku içinde söylemelidir. Coşku içinde söylemelidir ki kimse bunun bir hesapla yapıldığını fark etmesin. Herkes onun o coşkuya dayanamayıp bir sırrını ifşa ettiğini sansın ve kimse onun kendini anlatmak, kendini yüceltmek için Peygamber Efendimizi nasıl istismar ettiğini anlamasın."

"ONUN İÇİN AYETLER GERÇEKTEN YALNIZCA ARAÇ VE İŞARETTİR"

Görmez, FETÖ'nün ayetleri de suistimal etmekten hatta kendine yormaktan geri durmadığını dile getirerek terörist başı Fetullah Gülen'in bir ayeti bağlamından, siyak ve sibakından tamamen koparıp herhangi bir ilke gözetmeden kendi menfaatinin aracı kıldığını vurguladı.

Terörist başı Gülen'in konuşmaları nedeniyle dini kıstas olması gereken Kur'an'ın dinin istismarında kullanılacak kadar alçalmış bir kişinin dilinde araca dönüştüğünü ifade eden Görmez, şöyle konuştu:

"Onun için ise ayetler gerçekten yalnızca araç ve işarettir. Bütün her şeyin işaret olduğu gibi. Onun için hiçbir şeyin gerçekliği yoktur. O varlıkta varlığın ötesini gördüğünü iddia etmektedir. Gaybı gördüğünü iddia etmektedir. Bu yüzden onun için her şey aşikardır. Bu yüzden peygamberlerle beraberdir ve bu yüzden kendi ifadesiyle 'mesihin merkebi', 'Ashab-ı Kehf'in Kıtmir'idir.' Merkepliği Mesih'e, köpekliği Ashab-ı Kehf'e yapmaktan da güya gocunmamaktadır. Çünkü o 'Helezonda hav hav ederek birilerinin arkasından tırmanıp durmaktadır'. Bu birileri kim bilmiyoruz fakat belki onlar kendilerini biliyordur. Böylelikle FETÖ elebaşısı gayb aleminin bilinebilir, Allah'ın ulaşılabilir, peygamberlerin dokunulabilir, ölmüş zevatın görüşülebilir olduğu bir dünya kuruyor. Bu dünyayı kurmak için Müslüman geleneğin literatürüne başvursa da onu duble, perispri gibi ezoterik akımların kelimelerini de kullanmaktan çekinmiyor. Yeri geliyor teslis inancını savunuyor, yeri geliyor Herkül'den bahsediyor. Herkül'ün resimlerini, yayın organı olan Sızıntı dergisinin kapağına taşıyor. Tıpkı misyonerlik odaklı evanjelist akımlardan esinlenmiş resimleri taşıdığı gibi. Ve her resim zihin bulandırıyor. İnsanların inancını zedeliyor. Bilinçleri değiştirmeye çalışıyor. Bir İsa betimlemesiyle, bir Meryem Ana resmiyle ve hatta gökten inen Tanrının eliyle. Zihinleri yeterince bulandırdıktan sonra işi Mesih'e bağlıyor, bir kurtuluş öyküsüne dönüştürüyor ve kendisine tabi olanları bu kurtuluşun erleri, kutsileri, kahramanları, hatta sahabileri ilan ediyor."

Görmez, FETÖ'nün İslam ile Hristiyanlığı birleştirme çabasında olduğuna dikkati çekerek bunun için de "diyalog" kavramını kullandığını anımsattı.

FETÖ'nün söylemlerini yaymak için camiyi de istismar ettiğine işaret eden Görmez, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Kürsüyü kirletmiştir. Mabedi suiemelinin aracı kılmıştır. Ta ki karanlıklar yayılan ışık evlerini kurana kadar çünkü ona göre 'Mabetler kapanabilir, kapılarında paslı kilitler olabilir ama bir kısım evler var, açık olacak. Allah'tan izin var o evlere, ferman var. Mescidin fonksiyonunu eda eden evler.' Masum çocukların barınma ihtiyacını kullanarak onların zihinlerine sızmak için gece yarıları sistematik bir biçimde telkin ve propagandalara maruz kaldıklarını unutmamalıyız. Kalabalık kelimelerle inşa edilmiş karmakarışık bir öğretinin çekirdeğine inmek takdir edersiniz ki kolay değil. Din İşleri Yüksek Kurulu bir yıllık bir çalışma sonrasında başarılı bir rapor ortaya koymuştur. Bu rapor dini istismar etmenin izdüşümünü takip etmektedir. Yalnızca FETÖ'yü anlatmamaktadır. Aynı zamanda zihnimizi bu tür istismarlara karşı daha duyarlı kılmaktadır."

"KUR'AN, SÜNNET VE AKLISELİMİN GERÇEK ESASLARINI HATIRLATMAK ALİMLERİN EN BÜYÜK VAZİFESİDİR"

İnananları dinleri konusunda duyarlı kılmanın, onlara dinde feraseti öğütlemenin Diyanet İşleri Başkanlığının asli vazifeleri arasında olduğunu bildiren Görmez, şunları aktardı:

"Şu günlerde gördük ki bu vazife ziyadesiyle önemlidir. Şahıslardan, kişilerden bağımsız olarak Başkanlık bu kurumsal vazifesini ifa etmek durumundadır ve bir Diyanet İşleri Başkanı görevinin ilk gününden başlayıp son gününe kadar bu vazifenin sorumluluğunu omzunda taşımaktadır. Bu kötü tecrübenin ardından şunu ifade etmeyelim ki başta şahsım olmak üzere bütün din alimleri sureti haktan görünen karanlık yapıların kirli emellerine karşı müminlerin kalp ve zihinlerini geç kalmadan vakitlice uyandırmak zorundadır. Kur'an, sünnet ve aklıselimin gerçek esaslarını güçlü ve hikmetli bir sesle hatırlatmak alimlerin en büyük vazifesidir. Aksi halde yeniden bu kötülük örgütleri galebe çalacak ve biz alimler bugün olduğu gibi hep mahcup olacağız. Durum böyleyken on yıllardır konuşan FETÖ'yü neden daha önce ifşa edemediğimiz sorgulanabilir fakat bu sorumluluk hepimize ait. Başkanlık, halkı din konusunda aydınlatmak, onu basiretli kılmak, onu yalancı dindarlıklara terk etmemekle mükelleftir. Bu tarz yapılar karşısındaki sorumluluk hepimizin. Bu sorumluluktan kaçmayalım, onu başkalarına yüklemeyelim. Basiretli olalım, basireti, feraseti öğütleyelim ve son ana kadar bu sorumluluğumuzdan vazgeçmeyelim."

Prof. Dr. Görmez, şunları kaydetti:

"Bu duyarlılıkta ifrat ve tefrite kaçmamalıyız. O, hezeyanlarını cami kürsülerinde insanların zihnine yaymış, örgütünü camiden devşirmiştir ve 80'li 90'lı yıllarda o bunu yaparken, bir yandan İslam'ın en masum çalışmaları irtica diye damgalanıyordu. İslam’da aşırılık eğilimlerini tespit etmeye karşı -Kur'an kurslarındaki çocuklar düzeyine inecek derecede- 'açık' olan gözler, FETÖ'ye karşı tuhaf bir körlükle buğulanıyordu. Bugün ise FETÖ terör örgütüne karşı gözlerimiz açıldı fakat yine ferasetli olmalıyız. Belki bu tarafa açtığımız gözler, başka noktaları kaçırıyor, oralara karşı kapalı kalıyordur. Başkanlığın, kurumların ve akademinin görevi her yöne gözü açık kalmaktır. Cemiyete sadece güzel ahlaklı bireyler yetiştirmekten başka bir amaç gütmeyen dini yapılara da ön yargıyla bakılmamalıdır. Bütün dinlerin tarihinden biliyoruz ki dini suistimal etmek isteyenler hep olagelmiştir. Size bugün takdim ettiğimiz çalışma bu tarihin yalnızca bir kesiti, tikel bir örneğidir. Değeri de örnek olmasındandır. Onu benzer süreçlere uyarlayabiliyorsak, uyarlayabileceksek bu çalışmalar anlamlıdır."