"Ben isterdim ki o kadar toplantıdan o kadar açıklamadan sonra..."

Türk futbolunun duayen ismi Şansal Büyüka hem Fenerbahçe kafilesinin yaşadığı acı olayı hem de oynanan son hafta maçlarını yorumladı.

Biz futbol konuşalım derken, gün geçmiyor ki gündem farklı bir hâl almasın... Şimdi de Fenerbahçe’ye saldırı... Üstelik bu, “saha içi” değil... Saha dışında ama sportif bir olay da değil... Taammüden adam öldürmeye teşebbüs.... Hem de kırk küsur kişinin canına kasıt var. Otobüs ya durmasaydı, viyadükten aşağı uçsaydı? Düşüncesi bile insanı kötü yapıyor. Allah korudu resmen...

Ustamız Şansal Büyüka’ya sözü verirken, belki de sözün bittiği yerdeyiz.

Futbola taşın atıldığını gördük, bıçaklar çekildiğine tanıklık ettik, ama kurşuna ilk kez rastlıyoruz. Sizce futbolumuzu bugünkü konuma getiren faktörler neler? Daha doğrusu bunu futbolla ilişkilendirebilir miyiz?

- Sevgili Bilal, bu “toplu katliama” teşebbüs, futbol dışı bir olaysa vahim... Eğer futbol fanatizminin geldiği son noktaysa, o daha da vahim... Neresinden bakarsan bak, ortada bir vahşet var. Profesyonelce hazırlanmış “Kusursuz cinayet” var. Eğer şoför, otobüsü durdurmadan bilincini kaybetmiş olsaydı... Neyse insan gerisini düşünmek bile istemiyor. Teröre yönelik olsa da, futbol fanatizminin son noktası olsa da, gereken en sert hamlenin yapılması gerekiyor. Ama “Dom dom kurşununa”, “domuz saçmasına” taş deyip geçiştirme anlayışıyla bu işi çözemezsiniz, bu işte caydırıcılık yaratamazsınız. Failin ya da faillerin şu ana kadar yakalanamamış olması bile başlı başına, toplu katliama teşebbüs kadar vahim bir durum...

Hem kupa, hem de lig maçlarının ertelenmesini nasıl yorumlamak gerekir? Biz medya olarak bu “duruş”a nasıl bir katkı vermeliyiz?

- Maçların ötelenmesinin çok da gerçekçi bir önlem olduğunu düşünmüyorum. İsterdim ki, o kadar toplantıdan, o kadar açıklamadan sonra ortaya bir yaptırım planı konabilsin. Eğer bu futbolda fanatizmin geldiği son noktaysa, o noktaya nasıl geldi? Sorumsuz yönetimler, sorumsuz medya, az sayıdaki kötüleri ile çok sayıdaki taraftarı bozan seyirci anlayışı, uygulanamayan ve lafta kalan 6222 sayılı şiddet yasası, adamına göre koruma kollama, nefretten ve öfkeden beslenen, hoşgörüsü iflas eden bir toplum... Baktığında hiçbir şey çok da sürpriz değil... Medya olarak bu işe nasıl katkı vermeliyiz diye soruyorsan, bunu herkes biliyor. Şiddeti körükleyen yönetici demeçleri sayfalarda dokuz sütun manşette... Polemik, kavga, temeli olmayan iddialar, suçlamalar, belden aşağı çalışmalar televizyonlarda... Medyanın günahı da az değil... Madem medya öfkeyi, gerginliği, futbol terörünü önlemek istiyor, samimiyetini göstersin, bir defa olsun şu sorumsuz demeçleri manşetine taşımasın, sayfasına koymasın. Yapabiliyorlar mı, yapamıyorlar...

Kötüden söz ederken, iyiden bahsetmemek olmaz. Bütün kulüpler yekvücut, camia Fenerbahçe ile kol kola...

- Kulüplerin bu işte tek yürek, tek bilek olması elbette çok hoş... Üstelik buna alışkın değiliz. Ama bu konuda ne kadar samimiyiz? Trabzonspor Başkan Yardımcısı Yakup Aslan, Fenerbahçe’ye geçmiş olsun demeye havalimanına gittiği, Aziz Yıldırım’ı onore ettiği için bugün kendi camiası tarafından linç ediliyor. Baktığında genel anlamda o sorumsuz, tahrik eden, geren demeçlerin tamamının arkasında taraftar ve camia baskısı var. Başkanı, yöneticisi, medyası kimse de bu baskıya karşı duramıyor.

Tüm bunları konuştuktan sonra, gücünüz kaldıysa, Çaykur Rizespor maçındaki Fenerbahçe’yi futbolu yorumlar mısınız?

- Hep söylüyoruz, Fenerbahçe hızlı hücum ederse gol atamayacağı, yenemeyeceği takım yok. Rize’deki ilk gol bir uzun pas, bir kontrol, bir şut... Rize’deki ikinci golde üç pas, dördüncü vuruş gol... Sow’un kişisel becerisiyle attığı golde, başlayıp bitirişi sadece 9 saniye... Maçın her dakikasında elbette hızlı hücum yapamazsın. Ama her atakta kaleye 15-20 pasta gidersen, baskıyı kurar, ancak golde zorlanırsın. Fenerbahçe güzel oyununa, hızlı hücumu da katınca Rize’de beklediğinden, umduğundan da daha rahat kazandı.

"Kulüplerin bu işte tek yürek, tek bilek olması elbette çok hoş... Üstelik buna alışkın değiliz. Ama bu konuda ne kadar samimiyiz?"

Galatasaray bahar gibi!

Kalite var, düzen var, oyun içi istikrar yok. Galatasaray maçları için “bugün iyiydi, bugün kötüydü” deme şansınız yok. Isıtıyor, üşütüyor, ıslatıyor, hatta donduruyor. Ama sonunda “Güneşi gördüm” dedirtiyor.

Galatasaray zoru kolay yapmayı beceriyor, sonra da ne yapıp edip yine işini zorlaştırıyor. Kümede kalmak için çırpınan Kardemir Karabükspor karşısında 3-0 öne geçip, sonrasında iki gol yemek de kolay olmasa gerek!

Cim-Bom her şeye rağmen ligde lider ve rakiplerinden bir adım önde götürüyor. Kalan 8 haftada bir değişiklik olabilir mi?

- Galatasaray “götüremez” diyenlere inat, bitime sekiz hafta kala götürmeye devam ediyor... Ligde zirvede ve baktığında her şeye rağmen çok da zor bir fikstürü yok. Dışarıdaki Trabzonspor maçı ile içerideki Beşiktaş maçını alabilirse, hesapları büyük ölçüde tutar. Ama şurası kesin, Galatasaray’ın futbolu bahar mevsimi gibi... Bir bakıyorsunuz, güneş açıyor ısınıyorsunuz, bir bakıyorsunuz, sağanak altında sırılsıklam olmuşsunuz. Galatasaray’da kalite var, düzen var, oyun içi istikrar yok. Galatasaray maçları için “bugün iyiydi bugün kötüydü” deme şansınız yok. Dedim ya, bir maçta belki de dört mevsimi birden yaşıyor. Isıtıyor, üşütüyor, ıslatıyor, hatta donduruyor. Ama sonunda “Güneşi gördüm” dedirtiyor.

Aslan payı hocanın

Galatasaray, Hamza Hamzaoğlu döneminde evinde hep en az iki gol atma başarısını gösterdi. Üstelik son maçta Burak Yılmaz olmadan... Bu Cim-Bom forvetlerinin başarısı mı, rakip savunmanın kötülüğü mü? Mesela, Kardemir Karabükspor kalecisi Abdülaziz!

- Galatasaray’da benim için “aslan payı” Hamza Hoca’da... Aslında Galatasaray’ın hücumda değil, savunmada sıkıntısı var. Ancak yediğinden fazlasını attıkça çok da dert eden olmuyor. Kaleci Abdülaziz’i soruyorsun da, onun günahı ne... Getirmişler, bu kadroya almışlar, birinci lig için yeterli bulmuşlar. Böyle bir transfer anlayışıyla tabi ikinci lige doğru doludizgin gidersin. Kalede Aziz olmasa Galatasaray gene kazanırdı. Çünkü sadece Aziz değil, Karabük takımı toptan kötü oynadı...

Lige verilen “Es” Galatasaray için olumlu mu olacak yoksa performansını olumsuz mu etkileyecek?

- Lige verilen aranın Galatasaray’ı olumlu ya da olumsuz fazla etkileyeceğini düşünmüyorum. Bıraktığı yerden başlar. Ancak başlangıç maçı,  belki de şampiyonluğa giden yolun en keskin virajı olan Trabzonspor maçı... Üç puan alırsa dönüşü muhteşem olur...

Futbol cilası döküldü

Beşiktaş’ın bir futbol cilası vardı. İştahlı, coşkulu, hareketli, tempolu... İnsanın gözünü kamaştıran, insanı içine çeken bir futbol cilası... Sanki o cila kayboldu.

Beşiktaş, Başakşehirspor karşısında berabere kaldı, avantaj rafa kalktı. Bütün maçlarını kazansa şampiyon olacaktı, şimdi rakiplerinin ne yapacağına kaldı.

Önce Fenerbahçe karşısında kaybedilen maç, ardından da Başakşehir karşısındaki iki puanlık kayıp... Şampiyonluğa oynayan bir takım, bu kadar bonkör olabilir mi?

- Başakşehir karşısındaki Beşiktaş’a “Bonkör” dersek, sanki çok pozisyon bulmuş da gol atamamış duygusu yakalarız. Oysa koca Beşiktaş maç boyu ya bir ya iki pozisyon bulabildi. Demba Ba kötü, Olcay kötü, Sosa kötü, diğer iki golcü Cenk ile Mustafa yeterli düzeyde değil, Oğuzhan, Kerim Frei kayıp, Veli’nin yokluğu başlı başına bir kayıp... Üstelik karşındaki takım da, ligin en disiplinlisi diyebileceğimiz Başakşehir... Şurası kesin; Beşiktaş’ın bir futbol cilası vardı... İştahlı, coşkulu, hareketli, tempolu... İnsanın gözünü kamaştıran, insanı içine çeken bir futbol cilası... Sanki o cila kayboldu gibi... Eski istek, eski moral, eski inanmışlık ve adanmışlık yok gibi... Bu, bizim alışkın olduğumuz Beşiktaş görüntüsü değil... Beşiktaş gazdan ayağını çekti. Hızı yavaşlıyor ve geride kalıyor.

Bilic’in iki radikal tercihi vardı. Biri, Cenk’in varlığına rağmen kalede Günay’ın olması, stoperde de 5 ay sonra oynayan bir Sivok... Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Kaleci Günay, Fenerbahçe maçından sonra bu maçta da devam etmeyi hak etmişti. Zaten Cenk’in ağrıları olduğuna göre Günay’dan başka alternatif yoktu. Ancak şu son iki maçta gördük ki, Günay Beşiktaş kalesine yakışıyor. Sivok dersen, oynaması değil, bu kadar kesik yemesi yanlıştı.

Beşiktaş’tan söz ederken, Başakşehir’i de pas geçmek olmaz. Abdullah Avcı’nın öğrencilerini nasıl buluyorsunuz?
- Abdullah Avcı tam bir sistem hocası... İddia ediyorum, bu Başakşehir’i hangi hocanın eline verirseniz verin, Abdullah Avcı kadar puan toplayamazdı. Başakşehir ile Abdullah Avcı arasında doğal bir bağ var ve bu çok işe yarıyor. Hep yarıştaki Abdullah Avcı’yı görüyoruz. Şimdilerde Türkiye’nin en büyük “futbolcu fabrikası”nı kurmaya hazırlanıyorlar, bunu da göz ardı etmeyelim.

Trabzon’un kayıp yılı

Torku Konyaspor deplasmanında beyaz bayrak çeken bir Trabzonspor izledik. Mehmet Ekici yoktu, gol de yoktu.

Avrupa’ya gitme umutlarını sadece ligdeki sıralamaya bağlayan bir Trabzonspor, bu kadar gamsız olabilir mi?
- Trabzonspor için, Avrupa kupalarına gitmeye hak kazansa bile bu yılı maalesef “kayıp yıl” olarak kabul etmek zorundayız. Bu kadar umut, bu kadar transfer, bu kadar harcama, iddialı şampiyonluk açıklamaları ve lig sonunda dördüncülük hesabı... Oyuncular bile “bitse de kurtulsak” havasında... Sahiden, bu takımın onca transferi nerede, ne yapıyorlar, niye kadroda yoklar? Trabzonspor inanılması zor bir sezon yaşıyor.