Başbakan Yıldırım'dan referandum anketi açıklaması

Başbakan Binali Yıldırım, "Anket sonuçları var tabii ama paylaşmayacağım. Ben vatandaşlarımıza biraz saygısızlık olarak görüyorum. Gerçek anket, gerçek sonuç vatandaşlarımızın 16 Nisan'da sandığa gidip vereceği oylardır." dedi.

Başbakan Yıldırım, CNN Türk - Kanal D ortak yayınında, bugün Van'da muhteşem bir miting yaptıklarını, yarın Ankara ve Kayseri'de mitingi yapacaklarını anlattı.

Anket sonuçlarına ilişkin soru üzerine Yıldırım, "Anket sonuçları var tabii ama paylaşmayacağım. Ben vatandaşlarımıza biraz saygısızlık olarak görüyorum. Çünkü gerçek anket, gerçek sonuç vatandaşlarımızın 16 Nisan'da sandığa gidip vereceği oylardır. Ondan önce tahmin yapılabilir. Çalışma alanlarını, nereye yoğunlaşmak gerektiğini, hangi alanlarda daha fazla gayret göstermek gerektiğini anlamak için çalışmaları partimiz yapıyor, çeşitli sivil toplum kuruluşları yapıyor. Ama benim bir prensibim var, anketlere inanırım ancak kendim yaparsam." yanıtını verdi.

"Anketlerde beklediğiniz neticeleri görebiliyor musunuz?" sorusuna karşılık Yıldırım, "Allah'a şükür biz rahatız, bir problem yok. Vatandaşımız bugüne kadar hiç yanlış yapmadı. Biz de yanlış bir iş yapmıyoruz. Yanlış yapmadığımıza inanıyoruz. Bu yaptığımız değişiklik MHP ile beraber, eminim ki vatandaşımız tarafından da onaylanacak. 'Evet' oylarıyla, bu halk oylaması 16 Nisan'da sonuçlanmış olacak." dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye'deki birçok gücün, tek bir kişinin elinde toplanmasıyla ilgili eleştirisi olduğu ve bunun ciddi sorunlar yaratabileceğini söylediği hatırlatılarak, "Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının yeni anayasayla birlikte fesih yetkisi olacağını ifade ediyor. Eski mevcut sistemde bunlar TBMM'nin yetkisinde ancak kanun çıkması gerekiyor. Yeni düzende bunun tek bir kişinin elinde toplanacağını ve bunun da demokrasi açısından sorun teşkil edeceğini ifade ediyor. 'Bir kişiyi satın alırsanız, Türkiye'yi ele geçirirsiniz'. diyor." ifadeleri üzerine Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

"Ne demek o? Bir kişiyi satın almak ne demek? Nasıl ikna edeceksiniz? Bir kişi dediğiniz insan, halkın yüzde 50'sinden fazlasının oyuyla iş başına geliyor. Tek adam nerede olur? Tek adam padişahlıkta, monarşide, diktatörlükte olur. Orada da zaten halkın oylarıyla gelmiyor. Çeşitli şekillerde ya soydan ya da darbelerle geliyor. Parlamentoyu, demokratik sistemleri ortadan kaldırıyor. Bir takım güçleri kullanarak yani silahlı güçleri kullanarak, vesayet odaklarını kullanarak iktidarda olmaya devam ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu herhalde bu anayasanın görüşmelerinde neler konuşulduğunu, neler yapıldığını Mecliste takip etmedi. Bütün bunlar konuşuldu Mecliste. Milletvekillerini ikna etmek için her yolu denediler. Bizim grubumuza, MHP grubuna yönelik duygusal mesajları verdiler. Her şeyi yaptılar. Hatta olmadı kaba kuvvete de işi götürdüler. Kürsü işgalleri oldu, oy verme kabinlerinin önü işgal edildi. Tüm bunlar yaşandı. Komisyon çalıştırılmamaya gayret edildi. Milletin seçtiği Meclis, milletin seçtiği vekiller çalıştırılmamaya gayret edildi. Bütün bunların sonunda milletin seçtiği Meclis, milletin seçtiği vekiller bu anayasa değişikliğine Mecliste 'olur' verdi. Şimdi de milletten onaya gidiyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu, bunu darbeyle karıştırıyor."

Yıldırım, Türkiye'de, Cumhuriyet tarihinde ilk defa yönetim sisteminin değişikliğini ön gören önemli bir değişikliğin, parlamentoda milli iradenin eliyle yapıldığını belirtti.

Anayasa değişikliği çalışmalarına başlamadan önce birlikte çalışmak için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye gittiklerini anlatan Yıldırım, ancak çalışmanın bir yerinde CHP'nin koptuğunu söyledi.

Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

"Kendisine dedim ki; Sayın Kılıçdaroğlu belli ki biz anayasa değişiklik konusunda farklı düşünüyoruz. Siz parlamenter sistemin devamından yanasınız. Biz de diyoruz ki parlamenter sistem Türkiye'de darbelere zemin hazırlıyor, zaman zaman ekonomik krizlere sebep oluyor, onun için güçlü, sürekli iktidarı, istikrarı sağlayacak bir yönetim sistemine ihtiyaç var. Bu da ancak sandıkta temin edilebilir. Bunu cumhurbaşkanlığı sistemi veya başkanlık sistemi olarak öngörüyoruz. Eğer buna rıza göstermiyorsanız, teklifinizi hazırlayın. Siz de getirin, biz de getirelim. İkisini de görüşelim. İttifakla geçsin Meclisten. Fark etmez. Ne olacak yine götürelim millete. Millet karar versin. 367'nin üzerinde veya 550 milletvekiliyle de geçse, götürelim millet karar versin. Tek adamlık teranesi tutturmuş gidiyor CHP. Herhalde onlar kendi partilerinin geçmiş tarihini hatırlıyorlar. Şimdi böyle bir şey yok. Demokrasilerde tek adam yok. Seçimle gelen, seçimle gider. Recep Tayyip Erdoğan, 11,5 yıl başbakanlık yaptı. Cumhurbaşkanlığına aday olmasaydı, devam ederdi değil mi? Çünkü millet yaptığı işleri benimsiyor. Dolayısıyla her seçimde, daha fazla destek vererek devamını istiyor. Ama bu sistem, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde bırakın tek adam olmayı, sınırlama var. 10 yılla sınırlıyor. 10 yılın ötesinde artık çok isteseniz bile, vatandaş 'aman dursun, gitmesin, tekrar devam etsin' dese de edemiyor."

"CUMHURBAŞKANININ, FESİH YETKİSİ YOK"

Başbakan Binali Yıldırım, gündemdeki fesih tartışmasına ilişkin, şunları anlattı:

"Cumhurbaşkanının fesih yetkisi yok. Fesihler, darbe anayasalarında olur. 15 Temmuz başarılı olsaydı, Meclis feshedilecekti, parlamento kapatılacaktı. Nitekim 1980, 1960'da Meclis feshedildi. Darbelerde meclisler feshedilir. Ne var? Fesih yok ama bir şey var. O da seçimlerin yenilenmesidir. Seçimlerin yenilenmesi bir tıkanmaya karşı, krize karşı bir tedbirdir. Mevcut anayasanın 116. maddesinde Cumhurbaşkanı Meclisi seçime götürebiliyor. Seçime götürme ayrı bir şey, kapatmak ayrı bir şey. Fesih, Meclisin kapatılmasıdır. Seçime götürebiliyor. Hangi şartla götürüyor. Diyelim ki seçim oldu. 7 Haziran'ı hatırlayalım. Tek başına bir parti iktidara gelmedi. Hükümet kurma görüşmeleri de sonuç vermedi. 5,5 ay sonra Türkiye'de tekrar seçim yapıldı. Bu şekilde bir yetki bunu değiştiriyor. Bu kalkıyor. 116. maddeye değişiklik yapılıyor.

Deniyor ki 'Cumhurbaşkanı seçim kararı alabilir.'. Aynı şekilde TBMM de seçim kararı alabilir. Karşılıklı seçim yenileme yetkisi veriliyor. Ama burada bir ince nokta var, diyelim ki Meclis seçime gitme kararı aldı herhangi bir nedenle, kendi seçimini de yeniliyor, cumhurbaşkanını da seçime götürüyor. Otomatik olarak iki güç birden seçime gidiyor. Veya Cumhurbaşkanı seçime gitme kararı aldı, kendisi gittiği gibi Meclis de seçime gitmek zorunda. Çünkü seçimler aynı gün yapılıyor, 5 yılda bir yapılıyor. O yüzden alınacak seçim kararı, her iki iradeyi, meclis iradesini de cumhurbaşkanlığı iradesini de bağlıyor."

ABD'de bugün bu konunun tartışıldığını belirten Yıldırım, ABD'de seçim yenileme yetkisi olmadığı için iki yılda bir kısmi yenileme yapıldığını, "topal ördek" durumu olduğunu, meclisin tıkandığını, bazen kanunların geçmediğini, bütçenin kabul edilmediğini, sistemin krize girdiğini ve zaman kaybedildiğini dile getirdi.

Yıldırım, Fransa'da başkanı seçime götürme yetkisinin bulunduğunu ancak meclisin olmadığını ifade ederek, "Bu şekilde başka ülkelerin olumsuz örneklerini de dikkate alarak kendi yönetim geleneklerimize uygun, yönetim tecrübemize uygun bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni getiriyoruz. Bu sistemin adı garantili hükümet sistemi. Seçim oldu hükümet belli. İktidar çıktı çıkmadı, iktidar oldu olmadı diye bir şey yok. Çünkü şart var. Yüzde 50+1 almadan iktidar olunmuyor. Bugüne kadar yüzde 50+1 alan iktidar kaç tane var? Hemen hemen yok. Belki Demokrat Parti zamanı olabilir. AK Parti bile yüzde 50'ye yaklaştı. Kim var bir tek? Recep Tayyip Erdoğan var. Cumhurbaşkanığı seçiminde yüzde 52 aldı." diye konuştu.

Bu değişiklik yürürlüğe girince yapılacak ilk yerel seçimde uygulamanın başlayacağını, cumhurbaşkanı adayının seçime gireceğini ve en az seçmenin yarısından bir fazlasının oyunu alması gerektiğini vurgulayan Başbakan Yıldırım, "Alamazsa iktidar olamıyor. İki hafta içinde seçim tekrarlanıyor. Mutlaka yüzde 50+1'i buluyor. Bu ne demektir? Seçim bitti, sandıklar kapandı sayım yapıldı, ülkeyi yönetecek iktidar belli. Millet, düşünmeyecek. Kim hükümet olacak, kim başbakan olacak, güvenoyu alacak mı, almayacak mı? Vatandaş sandığa gitti görevini yaptı. Akşam geç saatlerde ülkeyi yönetecek olan belli. Zaman kaybı yok. İstikrar var. Güven var ve vatandaşa verilen vaatlerin yerine getirilmesi var." diye konuştu.

"CUMHURBAŞKANINA VERİLEN YETKİLERİN, MEVCUT ANAYASADAKİ YETKİLERDEN TEK FARKI"

Görevlerinin vatandaşa doğruları anlatmak olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Şu anda Cumhurbaşkanına verilen yetkilerin, mevcut anayasadaki yetkilerden çok farkı yok. Nedir tek fark? Cumhurbaşkanı kararname çıkarabiliyor. Yani bugünkü Bakanlar Kurulu gibi. Bakanlar Kurulu kararı gibi. Artık Bakanlar Kurulu kaldırıldığı için, başbakanlık cumhurbaşkanlığı ile birleştirildiği için, burada Cumhurbaşkanı kararname çıkarıyor." dedi.

Cumhurbaşkanının Kanun Hükmünde Kararname çıkaramayacağını dile getiren Yıldırım, kararnamelerin konusunun yürütmeyle ilgili olduğunu, dolayısıyla cumhurbaşkanının yürütme konularıyla ilgili kararname çıkarabileceğini söyledi.

Temel hak ve hürriyetlerle, siyasi, kişisel haklarla ilgili kararname çıkarılamayacağını belirten Yıldırım, "Ancak bir şey daha var anayasada, bir konu anayasada kanunlarla tanımlanmışsa, anayasada zikrediliyorsa bunun hakkında kararname çıkarılamıyor. Diyelim ki Yüksek Öğrenim Kurumunun nasıl oluşacağı, Milli Güvenlik Kurulunun nasıl oluşacağı, yerel yönetimlerin, yüksek yargının nasıl oluşacağı, temel hak ve hürriyetlerin nelerden ibaret olduğu... Tüm bu konularla ilgili anayasada hükümler var. Anayasada hüküm olan konularda ilgili kararname çıkarılamıyor." diye konuştu.

Cumhurbaşkanının, ayrıca anayasada herhangi bir konu hakkında, "Bu konu kanunla düzenlenir" deniliyorsa, bununla ilgili de kararname çıkaramayacağını ifade eden Başbakan Yıldırım: şunları kaydetti:

"Eğer çıkarsa kanun, kararnamenin üzerinde yer alacak. Bu çok açık yazıyor değişiklikte. Yani uygulayıcı bakacak, o tabii yargı konusu olacak, 'Kardeşim bak burada açıkça kanunla bu iş yapılır diyor. Sen bunun için kararname çıkarmışsın, bu yanlış'. Mahkeme hemen iptal edecek, bu kadar basit. Diyelim ki kanuna uymadı cumhurbaşkanı, kafasına göre iş yaptı, Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi var Meclisin. Çıkarılan cumhurbaşkanı kararnamesini Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi var. Aynı yetki, çıkarılan kanun eğer cumhurbaşkanının elini konunu bağlıyorsa, cumhurbaşkanı da yine Anayasa Mahkemesine götürebiliyor. Yani bu mudur çok yetki? Ne var çok yetki dedikleri? 'Efendim bakanların sayısını belirlemek, bakanların isimlerini, yardımcılarının sayısın belirlemek.' Ne var? Yani size bir görev verdi millet. 'Alın ülkeyi 5 yıllığına yönetin, ister 10 bakanla, ister 20 bakanla yönetin.' Yani Türkiye'nin teamülleri var, gelenekleri var. Bugüne kadar 100 tane başkan yardımcısı yahut devlet bakanı yahut bakanlıkla Türkiye'nin yönetildiğini gördünüz mü? Böyle bir yanlışa düşerseniz millet hemen sizi cezalandırır."

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin ihtiyaçlarının değiştiğini vurgulayarak, "Öyle bir alan oluşuyor ki mesela sosyal medya, siber... Bu alanlar yeni alanlar. Sanal gerçeklik... Buralarda bakanlığa ihtiyacımız var. Bazı bakanlıkların adını, sayısını değiştirmeniz lazım. Araştırma, geliştirme, yüksek teknoloji... Bunlar için bir daha kanun çıkaracaksınız, gideceksiniz Meclis ile uğraşacaksınız, zaman kaybedeceksiniz. Millet size yetkiyi veriyor. Şimdi yüzde 50'i veren adama güvenmeyeceğiz, daha az yetki alan milletvekiline daha çok güveneceğiz. Öyle bir sistem olur mu? Güç milli iradeyle oluşur. Milli irade gücü kime verirse, o gücü kullanır. Kullanamazsa kaos olur. Bizim geleneğimiz var." değerlendirmesini yaptı.

AK Parti iktidarından önce bir dönem bakan sayısının 36'ya kadar çıktığını anlatan Yıldırım, "Niye? İşte o itiraz ediyor, 'hadi al sana bir bakanlık', o itiraz ediyor 'al sana bir bakanlık'... Burada öyle yok. Burada iktidar tek, güçlü, tek başına iş başında. Dolayısıyla memleketin ihtiyacı kaç bakanlık kardeşim, 16 bakanlık. Ha belki 14 bakanlıkla idare edilir." dedi.

"EN ÖNEMLİ ÖZELLİK, YÜRÜTMEYLE YASAMANIN BİRBİRİNDEN KESİN ÇİZGİLERLE AYRILMASI"

Yıldırım, cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısı ve seçimle gelmemeleri yönünde bazı eleştirilerin bulunduğunun hatırlatılması üzerine, "Şimdi bakanlar da atanıyor, o da bir şey yapabilir cumhurbaşkanı yokken. Bunlar söyleniyor ama bunların gerçeklik yanı yok. Niye yok? Yani cumhurbaşkanının başına bir iş geldi Allah göstermesin. Yardımcısı 45 gün içerisinde seçime götürecek. Başka yapacağı hiçbir şey yok. Açıkça anayasada yazıyor. 'Götürmüyorum' deme şansı yok. Nasıl diyecek? Meclis toplanır al aşağı eder biter. Böyle bir şeyi kim yapabilir." diye konuştu.

Meclis'in bunu yapma imkanının her zaman olduğuna dikkati çeken Yıldırım, anayasayı ihlal etmenin suçunun, Meclis'in denetim mekanizmasını kullanarak gerekli cezayı vermesi olduğunu anlattı.

Başbakan Yıldırım, "3 günlüğüne, 5 günlüğüne cumhurbaşkanı bir yere gittiği diye memlekette ne olacak yani? Yardımcı tutup da ülkeyi sınırdan dışarı mı kaçıracak. Böyle bir şey olur mu? Bunlar deli saçması şeyler. Doğru dürüst, elle tutulur bir şey bulamayınca 'Efendim buralardan bir şey çıkar mı çıkmaz mı?' Ne olacak? Peki diyelim ki seçimle yardımcının geldiği bir sistem yok ki. Hiçbir yerde yok. Amerika'da sadece seçimde giren başkan diyor ki 'Benim yardımcım bu olacak.' O da seçimle gelmiyor. Sadece ismini zikrediyor, ilan ediyor ama onunla gidecek diye bir şey yok. Onun başına bir iş gelince ne olacak? Yani bütün yönetimlerde vekil, asılın tüm yetkilerine sahiptir. Bunlar anayasada yazılıyor. Bu anayasayı da millet onaylıyor. Dolayısıyla anayasada zikredilen bir kurum, 'Meşruiyeti yok.' diye burada kalkıp, böyle bir şey söylenemez. Bu mümkün değil." ifadelerini kullandı.

Meclis Başkanının vekelat edememesi durumuna ilişkin ise Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bu sistemin en önemli özelliği, yürütmeyle yasamayı birbirinden kesin çizgilerle ayırıyor. Meclis başkanına, cumhurbaşkanın vekaletini versek, bu sefer yasamayla aynı zamanda yürütmeyi denetleyen kurumun başı, yürütmeye dahil olmuş oluyor. Bu da sitemin prensiplerine, ruhuna aykırı. Bu nedenle zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, eğer milletvekili bakan olduysa milletvekilliğiyle ilişiği kesiliyor veya dışarıdan bakan atanıyor. Bunun arka planında ne var? Yürütmenin, yasamadan, Meclisten tamamen bağımsız hale getirilmesi yatıyor. O bakımdan bu söylenenlerin esasında ne hukuki, ne bilimsel hiçbir gerçekliği yok. Kim yasalara uymayan bir iş yaparsa, nasıl bir vatandaş yasalara uymuyorsa cezalandırılıyor, aynı şekilde bir cumhurbaşkanı da bir başkan yardımcısı da bakanları da yasalara uymuyorsa, mutlaka onun hem cezai sorumluluğu var hem hukuki sorumluluğu var hem de siyasi sorumluluğu var. Siyasi sorumluluğu kim veriyor? Vatandaş. 5 yılda bir sandıkta veriyor. Hukuki sorumluluğu kim veriyor? Meclis. Cezai sorumluluğu kim veriyor? Meclis'in göndermesiyle, Yüce Divan sıfatıyla oluşturulan Anayasa Mahkemesi veriyor."

"GÜVENCE AZALTILIYOR, SUÇLAMA ALANI DA İSTEDİĞİNİZ KADAR GENİŞLİYOR"

"Şimdi bir yalan da tutturdular 'Bunlar ömrü boyu hesap sorulamaz hale geliyorlar.' Yok böyle bir şey, yok." diyen Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

"Diyelim ki 10 sene cumhurbaşkanlığı yaptınız. Bitti göreviniz, ondan sonra da bir suç işlediniz, trafik kazası yaptınız birinin ölümüne sebep oldunuz. Normal bir vatandaş gibi cezanızı alırsınız ama diyelim ki 10 yıl, 2019-2029 arasında cumhurbaşkanı olarak görev yaptığınız süredeki konularla ilgili size bir suçlama yapıldı. 'Efendim siz filanca işi yanlış yaptınız. Onun için davacıyım.' denildi. Meclis bunu gündeme getirdi. O yargılama ile göreviniz bittikten sonraki yargılama aynı değil. Orada korumanız var. Aksi halde görev yapamazsınız. Bugün de var bu. Yeni bir şey değil. Bugün bile bakanlar, başbakan, cumhurbaşkanı herkes görev yaptığı, hatta Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları da dahil görev yaptığı sürelerle ilgili ne yapıyorlar? Onların belirli bir yolu var. Kalktın terörle mücadele ettin. Talimatlar verdin, birtakım işler yaptın, sonra birisi aklına esiyor, sizi cezalandırmaya kalkıyor. Olmaz. Onun da cezalandırma yolu var ama o süreyle, görev süresiyle sınırlı. Ondan sonraki hayatı için, ondan sonraki yaptığı işler için aynı koruma yok. Öncesinde de yok. Ama ne var? İddia görevden sonra da gündeme getirilebilir, aday olurken de gündeme getirilebilir. Aday olurken böyle bir koruma yok. Görev yaptığınız süreyi ilgilendiren bir suçlama ne zaman olursa olsun onun yolu Meclis'in belirli oranlarda kabulüyle, soruşturma yapmasıyla ortaya çıkıyor ve orada da bugünkü sistemden daha az güvence var. Bugünkü sistemde dörtte üç ile gönderilebiliyor, yeni getirilen değişiklikle bu oran üçte ikiye indiriliyor. Yani 367'ye indiriliyor. Mecutta 413 milletvekilinin oluruyla gidebiliyor. Ama yeni değişiklikle 367 kafi geliyor. Neye göre? 550'ye göre. Sayı 600'e çıkınca bunlar da değişir ama oran dersek, yüzde 75 ile mevcut anayasa göre ancak Yüce Divan'a gönderilebiliyor. Değişikliğe göre yüzde 67 ile gönderme imkanı var. Yani güvence biraz daha azaltılıyor, suçlama alanı da istediğiniz kadar genişliyor."

“CHP KUZU TAKTİĞİ UYGULUYOR”

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, "CHP zaten bu son bu referandum sürecinde kuzu taktiği uyguluyor. Yani sakin, sinirlenmiyor, cevap vermiyor. Yani gören de, bilmeyen de zanneder ki CHP değişti. CHP değişmedi." dedi.

Başbakan Yıldırım, "Halk oylamasından 'evet' sonucu çıkarsa Türkiye Cumhuriyeti’nin son Başbakanı olarak görev yapacaksınız. Bu nasıl bir duygu? Bir taraftan da CHP ve bu sistemin devam etmesinden yana olanlar 'biz başbakanlığı korumak istiyoruz' gibi şeyler söylüyorlar. Kötü bir şey mi sizce korumak istemeleri? Nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:

"CHP'ye bak, yani bugüne kadar neredelermiş? Acımasız bir şekilde bize her türlü şeyi söylüyorlardı. CHP zaten bu son bu referandum sürecinde kuzu taktiği uyguluyor. Yani sakin, sinirlenmiyor, cevap vermiyor. Yani gören de bilmeyen de zanneder ki CHP değişti. CHP değişmedi. CHP şimdi böyle vatandaşa mağdur, masum rolü oynayarak... Bu bir strateji, bu akıl. Bu referanduma yönelik şunu diyor; 'Biz başbakanı koruyoruz'. Sana mı düştü başbakanı korumak? Başbakan alnının akıyla bu memlekette yıllardır hizmet ediyor. Bölünmüş yollar, dünyanın en büyük eserlerini memleketimize kazandırdık. Çalışıyoruz, çabalıyoruz. Beni koruyacağına kardeşim çalış da yeni sistemde sen de iktidar olmanın yoluna bak. Bizi koruyan millet. Millet koruduktan sonra başkasına ihtiyacımız yok. İkincisi biz yaradana sığınmışız. Milletimizin verdiği sorumluluğu yapmanın gayreti içerisindeyiz. Bakın çok açık söylüyorum; Ben hararetle bu değişikliği istiyorsam, demek ki bu ülkem, milletim için çok faydalı bir şey ve doğru bir şey. Ben şahsımın ihtirasını, koltuğu bırakmak istiyorsam, öyle bir karara rıza gösteriyorsam, bunu zevkle yapıyorsam, istekle yapıyorsam bu ülkemin geleceği için önemli bir şeydir. Gençlerimiz için, çocuklarımız için önemli bir şeydir. Yani şunu söylüyorum, daha önce de söyledim. 'Bu memleket için bir Ali değil bin Ali feda olsun' diyorum. O kadar açık konuşuyorum. Ülkem kazanacak, bir kişinin kaybetmesinin ne önemi var. Bu bir kayıp değil bu bir şeref benim için."

Bu değişikliğin yapılmasının ülkede darbe riskini ortadan kaldırdığını vurgulayan Yıldırım, "Darbeleri hatırlayın. 80 darbesi yapıldı, sonuç aldı. 15 Temmuz sonuç alamadı. Niye alamadı? Güçlü iktidar vardı, o iktidara güvenen millet vardı ve 15 Temmuz'da darbeciler, darbeyi yedi. Herkesin çağrısıyla millet meydanlara iniyor mu? Güvendiği lider olursa meydanlara iner. Recep Tayyip Erdoğan'a bu milletin güvendiği için gerekli desteği verdiği için meydanlara indi, tanklara, toplara, bombalara göğsünü siper etti, bayrağı indirmedi, ezanları dindirmedi, darbecilere de dersini verdi. Peki 80’de niye olmadı? 28 Şubat'ta niye olmadı? 1971 12 Mart muhtırasında niye olmadı? Zayıf iktidarlar olunca, maalesef bu tip demokrasi dışı girişimlere karşı konulamıyor. Bunu tecrübelerimizle yaşadık" diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, "Bu sisteme ne lüzum var. Niye getiriyorsunuz?" şeklindeki söylemlere ilişkin, Türkiye ile Güney Kore'nin büyüme açısından grafikli karşılaştırmasını göstererek, şunları anlattı:

"1987'de Güney Kore bizim bugünkü yaptığımız gibi bir hükümet değişikliğine gitti. O günden bu güne Güney Kore'de 6 tane başkan görev yapmış. Bizde ise 20 hükümet, 11 tane başbakan... Yani bir başbakanın süresi bir seneden biraz fazla. 1987’de anayasa değişikliği yapıyor halk oylamasıyla birlikte parlamenter sistemi terk ediyor ve başkanlık sistemine geçiyor Güney Kore. O sene Türkiye'nin kişi başı milli geliri bin 703 dolar. Kore'nin 3 bin 627 dolar. Farklı, yani bizimkinin neredeyse iki katına yakın. 10 sene sonra 1997’de, biz bin 700'den 3 bin 143’e çıkıyoruz. Kore 3 bin 600'den 12 bin 196'ya çıkıyor. Bir 10 sene sonra daha 2007'ye geliyoruz. Biz 3 binden, 9 bine çıkıyoruz. Unutmayalım burası AK Parti dönemi. Yine farkı görüyorsunuz 3 kat. Ona rağmen Kore 23 bin 101 dolara gidiyor. 2007'den 2015 geliyoruz. Kore 27 bin 221'e geliyor, biz 9 bin 125’teyiz."

"2002'DEN BUGÜNE NE KADAR BİR TÜRKİYE'Yİ ÜÇ TÜRKİYE YAPTIK"

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin bu hızla gideceğini ifade ederek, "Bakın biz AK Parti iktidarında 2002'den bugüne kadar bir Türkiye'yi 3 Türkiye yaptık. Kişi milli gelir 3 kat arttı, genel milli gelirimiz de 3 kat arttı. Eğer 1992’den itibaren Türkiye'de tek başına iktidar olsaydı bu 3 kat olmayacaktı, 5 kat olacaktı. Yani şu anda 20 bin dolar olacaktı. Avrupa Birliği ortalamalarına yaklaşmıştık. Şu anda yüzde 52-53'ündeyiz. Öbür türlü yüzde 80'ini bulacaktık, yüzde 90'ına yaklaşacaktık. Yazık değil mi bu ülkeye? İstikrar olsa, kuvvetli iktidar olsa Türkiye zaman kaybetmese, bürokrasiden zaman kaybetmese, kısır çekişmelerden zaman kaybetmese, yoluna devam etse, ülkemizde refah artsa, terör belasından kurtulsak, bundan kim ne kaybedecek?" değerlendirmesini yaptı.

"KİMSEYE OYUNUN RENGİNİ SORMADIM"

Binali Yıldırım, "Siz eski yol arkadaşlarınızla da bir araya geldiniz son dönemde, zaman zaman zaman temas kuruyorsunuz. Mesela Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu. Bülent Arınç önemli isimler. Önemli görevlerde bulunmuş kişiler. Ne oy kullanacaklarına dair bir bilginiz var mı? Size bir şey söylediler mi? Ne tahmin ediyorsunuz bu referandumda? şeklindeki soru üzerine de, şunları söyledi:

 "Benim başkasının oyu hakkında hüküm vermem çok büyük nezaketsizlik olur. Ben kimseye oyunun rengini sormadım. Biz sadece 'evet' vermenin ülkenin geleceği açısından önemli olduğunu, evetin ne anlama geldiğini, ülkemize neler kazandıracağını, gençlerimize, torunlarımıza emanet edeceğimiz bu ülkeyi gelecek kuşaklara ne fayda sağlayacağını anlatıyoruz. Ama mesela Ahmet Bey (Davutoğlu), anayasa görüşmelerinde, komisyonda, Mecliste destekledi. Biz yol arkadaşıyız, biz beraber yola çıktık. Abdullah Bey (Gül) bu partinin kurucularındandır. Ahmet Bey sonradan dahil olmuştur. Ben partinin kurucularındanım. Bizim yol arkadaşlığımız belirli bir süreye göre değildir. Bu yol arkadaşlığı ahirete kadar gider, ahirette de biz yine yol arkadaşıyız. Zaman zaman hepimizin hataları olur, yanlışları olur ama hiç bir arkadaşımız bu yol arkadaşlığına, bu davaya bilerek ihanet etmemiştir, etmez de... AK Parti'nin farkı da bu... Eski, yeni yok AK Parti'de. Bu yola beraber çıkmışsak, her zaman beraber yürümeye gayret ediyoruz. Mesele memleket meselesi olunca gerisi teferruattır."

"'EVET' ÇIKACAĞINDAN TEREDDÜDÜM YOK"

"Referandumda hayır çıkarsa" şeklindeki soru üzerine Binali Yıldırım, "Yani 'evet'in suyu mu çıktı? 'Evet' çıkacağından benim zerre kadar tereddüdüm yok. Milletime çok güveniyorum. Ben 'hayır' grubunun yaptığı gibi korku, kaos, endişe pompalamak istemiyorum. Vatandaş gidecek, 'hayır' da verecek, 'evet' de verecek. 'Evet' de veren hayır da veren bizim vatandaşımızın kararları başımız gözümüz üstüne." dedi.

Yıldırım, "evet" çıkması halinde Türkiye ne kazanacak onu anlattıklarını ifade ederek, "Onlar ne anlatıyor? 'Evet' çıkmasın, 'hayır' çıksın. 'Evet' çıkarsa muhtarlıklar kapanacak, minibüs hatları iptal olacak, iş adamlarının fabrikaları ellerinden alınacak..." diye konuştu.

Halk oylamasında 'hayır' çıkması halinde yabancı yatırımcının gelmeyeceği yönünde şeyler de söylendiğinin sorulması üzerine Yıldırım, "Yabancı yatırımcı öngörülebilirliğe bakar. Yabancı yatırımcı ne zaman gelir? Eğer ülkede istikrar varsa, ülkede güçlü iktidar varsa yabancı yatırımcı gelir. Büyüme keza, güçlü iktidarlar döneminde olur. Düşük enflasyon, düşük faiz güçlü iktidarlar döneminde olur." dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, son 14 yıla bakıldığında, bu süre içerisinde 164 milyar dolar yabancı yatırım olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Daha önceki dönemlerde yılda 1 milyar dolardı. Ne kadar fark var? 14 yılda 14 milyar dolar. Bir önceki 14 yılda. Son 14 yılda AK Parti döneminde 164 milyar dolar. Yani 16 milyar doların üzerinde. Yatırımcısınız siz, yarın bu ülkede ne olacak? İktidar devam edecek mi? Bir belirsizlik olacak mı, olmayacak mı? Yatırımcı buna bakar. Kimin iş başında olduğuna bakmaz. Ülkede güçlü yönetim var mı? Bugün bakın İtalya, bu zayıf iktidarlardan çok çekti yıllarca. En sonunda 2015'te oturdular bir değişiklik yaptılar yasalarında. Yüzde 40'ın altında oy alamayan iktidar olamayacak diye. Peki bu diktatörlük mü? Bunu yaptılar. Şimdi yüzde 40 üstünü alınca tek başına iktidar oluyor. Bir tanım getirdiler. Biz onu da demiyoruz. Biz 50'nin üzerinde alırsan iktidar olacaksın. İtalya'dan daha yüksek tuttuk çıtayı."

Bütün bunları izah eden bir diyagram olduğunu belirten Yıldırım, bu diyagram üzerinden Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından bu yana büyüme rakamlarını anlattı.

Yıldırım, 1923-1938 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde büyüme rakamının yüzde 7,8 olduğunu, 1938-1950 arasında İnönü döneminde ise büyüme oranının yüzde 1,9 olduğunu belirterek, şunları anlattı:

"Çok düşük tabii Atatürk dönemine göre. Bunun izahı olabilir. İkinci Dünya Savaşı, yokluk yılları vesaire. Ben bunu bir olumsuzluk olarak almıyorum. Bu gerçekleşen bir dönemin şartları. Bakın 1950-1960 arasına bakıyoruz. Dünya büyümesi yüzde 2,8, Türkiye'de yüzde 6,4 Menderes dönemi. Orada ne var? Tek başına iktidar var. Tek başına güçlü iktidarda bak 2-3'e katlamış, 1960-1980 arası kısa dönemli Demirel hükümeti var. Daha sonra koalisyon hükümetleri var. Büyüme dünya ortalamasıyla hemen hemen aynı gitmiş. Yani düşük seyretmiş. 1980'li yıllardan 1992'ye kadar geliyoruz. Özal iktidarda. Yine güçlü tek başına iktidar. Dünya ortalaması yüzde 2,9, Türkiye 6,1. Farkı görüyorsunuz. Niye? Tek başına güçlü iktidar var. Geliyoruz 1992-2001 arası küt diye hemen 2,2'ye düşmüş, dünya ortalamasının da altında. Dünya ortalaması 3,6. Niye? Zayıf iktidarlar var. Ne oldu 80'li yıllarda kazandığımızı 90'lı yıllarda kaybettik. 50'li yıllarda kazandığımızı, 60-70'li yıllarda kaybettik."

AK Parti döneminin olduğu 2002-2016 yılları arasında dünya ortalamasının yüzde 2,9, Türkiye'nin ise yüzde 5,95 olduğunu kaydeden Yıldırım, "Yani iki katı. Görüyorsunuz. Bundan sonra ne olacak. Ya böyle gideceğiz, ya böyle gideceğiz." dedi.

Binali Yıldırım, halk oylamasında 'hayır' çıkması durumunda bu büyüme oranlarının yüzde 3'lere düşeceğini, 'evet' çıkması halinde ise bundan sonraki büyüme oranlarının yüzde 7'nin üzerine çıkacağını dile getirdi.