Bahçeli, Erdoğan'ı ve Haşim Kılıç'ı bombaladı

MHP lideri Devlet Bahçeli, grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

İşte Bahçeli'nin konuşmasından satır başları:

Ülkemiz öyle bir dönemdedir ki en ufak bir ihmal, ciddi badirelere yol açabilir. Türkiye, tehliklerin genişlediği bir süreci yaşamaktadır. Biliyoruz ki AKP'nin izlediği dış politika, bunun en açık sebeplerindendir. Komşu ülkelerle barış ve hürmete dayalı ilişkiler kurulamamıştır. AKP, batının politikalarına bire bir uyma acizliğini her gösterdiğinde bir ülke ile aramız bozulmuştur.

"TÜRKİYE, PARTİ DEVLETİNE DÖNÜŞÜYOR"

Türkiye, sınırdaş olduğu her ülkeyle ters düşmüştür. Dış politika, sırtımızdaki kambur haline gelmiştir. AKP, yalnızlaşmayı tercih etmiş ve buna kılıf uydurarak değerli yalnızlık adını vermiştir. Erdoğan; neyi tenkit etmişse aynısını yapmıştır, neyden şikayetçiyse ona yönelmiştir.

Türkiye, Irak'ın kuzeyindeki peşmerge yönetimine günübirlik çıkar ve uluslararası dayatmalar sebebiyle mecbur bırakılmıştır. Seviye olmadan içeride ekonomik kalkınma ve demokratikleşme sağlanamaz. İç ve dış politika birleşik kaplar gibidir. AKP bu gerçeği idrak edememiştir. Büyük Ortadoğu Projesi'ne kuryelik yapmak, küresel cinayetlere meşruiyet kazandırmak, Türk milletinin bin yıldır takip ettiği politikalara tamamen terstir. Bölgesindeki çatışmalara taraf olan ülkelerin milli bekası tehlikeye gider. AKP, geleneksel Türk dış politikası yerine parti çıkarlarını öne almıştır. Türkiye, bir parti devletine doğru vites büyütmektedir.

"ERDOĞAN, ÜLKEMİZİ KÜÇÜK DÜŞÜRDÜ"

AKP politikaları akılcılıktan çok uzaklara savrulmuştur. Son Rusya ziyareti esnasında kameralar kayıttayken Türkiye'yi Şangay örgütüne alması konusunda Putin'e yalvar yakar olması, ülkemizin saygınlığını iki paralık etmiştir. Herkes bizi konuşuyor; hezeyanları, uluslar arası ölçekte hükümeti dar boğaza sokmuş ve mahçup etmiştir. Suriye ile düşmanlıklar, sancılı ilişkiler, AKP'nin hezimet dolu politikalarının eseri olmuştur. Türkiye'nin, bölge ülkelerinin büyük kısmında büyükelçisi bile yoktur. İsrail ve Suriye'den sonra Mısır da buna eklenmiştir. Türkiye'nin tarafsız, güvenilir ve sözü geçen ülke imajı ağır darbe almıştır. Erdoğan'ın Moskova ziyareti öncesinde, Mursi'nin yargı karşısında tutumunu alkışlıyorum ifadeleri krize sebep olmuştur. 23 Kasım'da Mısır hükümeti, Kahire büyükelçimizi istenmeyen adam ilan etmiş ve diplomatik ilişkileri maslahatgüzarlığa indirmiştir. Darbeci Mısır hükümeti Başbakan'ın beyanını Mısır halkının iradesine meydan okuma olarak algılamıştır. 15 Ağustos'tan beri ülkesinde bulunan Mısır'ın Türkiye büyükelçisinin kalıcı olarak kalacağı belirtilmiştir. Türkiye de 29 Kasım'a kadar maslahatgüzarın çekilmesini istemiştir. Başbakan'ın Mursi hayranlığı ve Rabia işaretiyle avunması ülkemize ilave külfetler getirmiştir. 3 Temmuz'da yaşanan açık bir darbedir ve buna olumlu bakmak, bunu masum görmek düşünülemez. Batı dünyası, Mısır konusunda sürekli ikircikli olmuştur. Ne üzücü ki demokrasi konusunda hakemlik yapanlar, Mısır'da sınıfta kalmıştır. ABD de darbecileri eleştirememiştir. ABD Dışişleri Bakanı, 'Mısır ordusu demokrasiyi rayına oturttu' diyerek nerede durduğunu netleştirmiştir.

"SABAH AKŞAM DÖRT YAPARAK ZEVKTEN DÖRT KÖŞE OLDU"

ABD, darbe rejiminin arkasındadır. Bunu sağır sultan bile duymuştur. Erdoğan, Mısır konusunda da yalnız kalmıştır. Erdoğan, 'biz Mısır'da hiçbir grubu desteklemedik' dese de durumu kurtarmaya yetmemiştir. Darbeye karşı çıkmak, darbeyi tenkit etmek, ahlaken ve insanlık değerleri açısından vazgeçilmez ise de Mısır'ın siyasi aktörleri arasında taraf tutmak mantıksızlıktır. Erdoğan bu hassas dengeyi gözetmemiş ve ölçüyü kaçırmıştır. Zannedersiniz ki Erdoğan Mursi'nin mirasçısıdır. Zannedersiniz ki Erdoğan sabah akşam dört yaparak zevkten dört köşe olmuştur. Erdoğan dört yaparak hangi soruna çözüm bulmuştur? Bilakis ülkemizin bölgesel gücünü fütursuzca yaralamaktadır. Mısır halkının  yanında olduğunu her fırsatta tekrarlayan Başbakan, kurusıkı atmayı bırakmalı ve asıl Türk milletinin yanında duracak feraseti göstermelidir. Mısır halkı bizatihi kendi iradesiyle aydınlığa çıkacaktır.

Başbakan Erdoğan kendi çalıp kendi oynayan trajikomik kişilikten arınmalıdır. Mursi'den önce Mehmet'i, Esma'dan önce Fatma'yı, Kahire'den önce Ankara'yı, dörtten önce Türkiye'nin birliğini önemsemelidir. Türkiye tüm komşularıyla küsemez ve küsmemelidir. Başbakan ve hükümetinin kısır ve çapsız politikaları acilen değişmelidir.

"BAŞBAKAN'IN BAĞRINA BASTIĞI İBLİS..."

Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafya kaynamaktadır. Her yerde bombalar patlamaktadır. Türkmen yurtları inim inim inlemektedir. Dünya Türkmenlerinin adeta soykırımı yaşanmaktadır. Kuzey Irak'ta Türkmenler ölüm kapanına alınmış ve canlı hedef yapılmaktadır. Türkmen kentleri yakılıp yıkılmaktadır. Türkmen kanından nemalanan canilere karşı Irak hükümeti ürkek ve hareketsizdir. İnsanlık Türkmenlere kör ve sağırdır. İslam alemi varlıklarını petrole dayamış ve yüce dinimizi sömüren Sultanlara mahkumdur. Bedenlerini bombalarla saran alçaklar Türkmenlerin hayallerini söndürmektedir. Allah için şu sorularımızın cevabı verilsin. Türkmen kanı nereye kadar akıtılacaktır? Nereye kadar Türkmen kimliği yok sayılacaktır? Türkmenler mazlumdur, gözü yaşlı ve kederlidir. Şu işe bakınız ki Türkmenleri ölüm tüneline sokan peşmerge, Başbakan Erdoğan'ın şeref misafiri olarak ağırlanmaktadır. Türkmen kentlerinden Türkmen kimliğini silmeye çalışan gafil ve soytarı ile Türkiye'nin birliği konuşulmaktadır. Canavarla barış müzakeresi yapılmaktadır. Erdoğan'ın ömrü hayatında Türkmenlere canı yanmış mıdır? Anlaşılıyor ki Türkmenlerin suçu ihvan mensubu olmamaktır. Başbakan'ın kardeşim diyerek bağrına bastığı İblis, Türkmenlerin kanını içmektedir. Türk milletine bu kadar yabancı kalan birisinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olması ibretlik ve şok edicidir.

"SURİYE POLİTİKASI DEŞİFRE OLDU"

Bizim haklı eleştirilerimize dayanamayan Başbakan, 26 Ekim 2013 günü şunları söylemiştir. "Ben Türküm demekten hiçbir zaman gocunmadım." Sayın Başbakan, Türklük bir kabuldür, bir mefkuredir ve ancak hak edenlerin vicdanlarında bayrak gibi sallanacaktır. Türklük hissedilir, yaşanır, yalana dolana ve istismara malzeme yapılamaz. Milletinin ismini dahi itiraf edemeyecek birinde görülemeyecek tek şeref payesi Türklüktür. Başbakan'ın Barzani ile birliktelik ısrarı ve iradesi bunu İmralı canisine karşı koz olarak kullanma kurnazlığı tarafını zaten tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Türkmenler sadece Irak'ta değil, Suriye'de de kan ağlamaktadır. PKK'nın ikizi PYD özerkliğini ilan ederken, Türkmenler can derdine düşmüştür. PKK-PYD ortaklığı Türkmenlere kan kusturmaktadır. Suriye Türkmenleri kendini savunamamaktadır. El Kaide şeytanları Türkmenlerin canına kast etmektedir. İki ateş arasında kalmışlardır. Başbakan ve hükümeti, Türkmenleri resmen ateşe atmış ve ölüm makinelerinin insafına terk etmiştir. Bu kabul edilebilecek bir şey değildir. Şimdilerde Esad'la yan yana olan PYD'nin maddi ve manevi olarak arkasında duran AKP'nin Türkmenleri  hiç dikkate almaması tam bir aymazlıktır. Masum Suriyeli Türkmen kardeşlerimiz zalimlere ikram edilmiştir. Türkmenlerin teröristlerin ve Şam rejiminin keyfine terk edilmesi Başbakan'ın Suriye politikasını deşifre etmiştir.

Başbakan'ın politik angajmanında Türkmenler yok sayılmıştır. Türkmensiz Irak olmayacağı gibi Suriye de olamaz. Milyonlarca Türkmen hesaba katılmadan huzur ve barış ortamının tesisi hayalden öteye gidemez. Dört parçalı Kürdistan peşinde olanlar acaba dört parçalı Türkmenistan hayalini engelleyebilecek midir? Sayıca Türkmenliğin altında bulunan gruplar özerklik hayalleri kurarken Türkmenleri hesaba katmakta mıdır?

"BARZANİ'NİN ORTAĞI, PKK'NIN UMUDU"

Bütün yollar denendikten sonra eğer bu ülkelerde bölünme kaçınılmaz olursa Türkmenlerin eli kolu bağlı duracağını, onun bunun kulu olarak şartlara boyun eyeceğini kimse düşünmemelidir. Türkmenlik onuru bunun aksini kaldıramaz. Türkmen kardeşlerimiz atıl olarak duramaz. Zulme ve saldırıya rıza göstermez. Varlık haklarını çiğneyen düzenlere boyun eğmeyeceklerdir. Haklarını ve bağımsızlıklarını savunmaları imkansız değildir. Kürdistan'ı meşrulaştırma hevesinde olan Erdoğan, Türkmenleri yok saymamalıdır. 23 Kasım 2013 günü Trabzon'da hayret verici sözler Erdoğan'dan işitilmiştir: "Kırım Türklerine, Ahıska Türklerine, Gökoğuz Türklerine biz sahip çıkıyoruz, Almanya'daki soydaşlarımızın, Kerkük ve Musul'daki kardeşlerimizin yanında biz varız."

Peki, Sayın Başbakan bugüne kadar onlar için ne yaptın? 'Ne mutlu Türküm diyene' ifadesini silmeye çalışan sen değil misin? Andımızı kaldıran sen değil misin? Bu sözleri söyleyen Barzani'nin ortağı, PKK'nın umudu Başbakan gitmiş ve yerine bambaşka biri gelmiştir. Milliyetçiliği ayağının altına alan Başbakan nereye buharlaşmıştır. Yedekte tuttuğu ikinci şahsiyetinden medet mi ummaktadır? Ne oldu da birden bire Türk soydaşlarımız demeye başlamıştır. Yeni bir aldatma serüveni için Trabzonlu kardeşlerimizi alet mi etmektedir? Türk milleti bu yalanlara inanmaz ve inanmayacaktır.

"SIKTIĞI ELLERDE TÜRKMEN KANI VAR"

Erdoğan'ın sıktığı ellerde Türkmen kanı vardır. Kendisi Türklükle yollarını çoktan ayırmıştır. Erdoğan'ın aile fotoğraflarında dünya Türkleri yoktur. Peşmerge başı, İmralı canisi, siyasi bölücüler, Pontusçular, AB Komiserleri, Ermeni diasporası ve megaloideacılar baş roldedir. Hiç kimse olmasa MHP, Türkmen kardeşlerimizin yanında dimdik duracak ve kalbimiz Turan ülküsü için güm güm çarpacaktır.

"AKP, CEMİL ÇİCEK'İ KURBAN ETTİ"

Anayasa hazırlığı süreci AKP'nin ipe un sermesiyle farklı bir kulvara girmiştir. TBMM başkanı Sayın Çiçek komisyonun yeni anayasa yapamayacağını gerekçe göstererek görevinden fiilen ayrılmıştır. Bu kararın Başbakan ve Partisinin bilgisinden habersiz olması düşünelemez. Sayın Çiçek'in bitişi bir yönüyle AKP'nin görüşüdür. AKP uzlaşma masasını dağıtmak için her fırsatı kullanmakta ve başkanlık sistemi ısrarı süreci tıkamaktadır. Bu uğurda sayın Meclis başkanı kurban edilmiştir. Sayın Çiçek'in başkanlıktan çekilmesi bir şeyi değiştirmez. Esas önemli olan partilerin çekilmesidir. Şu ana kadar Uzlaşma Komisyonu'na üye hiçbir parti çekilme iradesi göstermemiştir. AKP komisyondan çekilmek için bahane aramaktadır. Biz parti olarak 2 yılı aşan bir süredir verilen emeklerin, uzlaşmayla belirlenen maddelerin heba olmasına razı değiliz. Bugüne dek Erdoğan Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çökmesi için her yolu denemiştir. Yeni Anayasa önündeki en ciddi bariyer Başbakan'dan başkası değildir. Zira elinin altında PKK-BDP ve İmralı canisi tarafından hazırlanmış bir anayasa vardır. Ne yapalım biz istedik onlar engel oldu mazeretiyle komisyonun tekerine çomak sokmuştur. Sayın Çiçek 22 aylık sürede kimin neyi teklif ettiğini ve uzlaşmaya kimin engel olduğunu açıklamaya ve toplantı tutanaklarını ifşa etmeye davet ediyorum. Türk milleti konuşulan herşeyi bilmelidir. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın konuyla ilgili sözleri de manidardır. Seçime girecek bir siyasetçi gibi yorumlarda bulunmuştur. Bir yüksek mahkeme başkanının bu denli siyasi yorum yapması ve gündemde kalma merakı anlaşılır değildir. AYM'nin sayın Başkanı şunları söylemiştir: "Ben kendimizi evlenme vaadiyle kandırılmış insanlara benzetiyorum. Bunun faturasını bu siyasi partilerimiz çekecektir"

 ALLAH NE YERDEDİR NE GÖKTEDİR

Sayın AYM Başkanı ne demek istemektedir? Damat kimdir, Gelin kimdir, evlenme vaadiyle kandırılan kimdir? AKP'ye verdiği desteğin amacına ulaşamamasından mı yakınmaktadır. Siyasi partilerimizin neyle karşılaşıp karşılaşmayacağını bu sayın başkan nerden bilmektedir. Başkanlığın yanında müneccimlik mi yapmaktadır? Kaldı ki yüksek mahkemeyi siyasi polemiklerin içine çekmeye hiç hakkı yoktur. Anlaşılan AYM Başkanı emekliliğinden sonraki yerini hazırlamaktadır. Sayın Başkan kaş yapayım derken göz çıkartmış ve şunu söylemiştir "Biz AYM olarak belki günaha girebilirim ama Allah'ı Türkiye'nin dışında konumlandırdık ve içeri girme dedik, sıkıntı bundan ortaya çıktı" demiştir. Sayın Başkan bilmelidir ki, Cenabı Allah töbe haşa kimsenin siyasi hesaplarına konu olamaz. Yüce Rabbimizin adını anarken herkes dikkatli olmalıdır. Allah ne yerdedir, ne göktedir, Allah ne içerde ne dışarıdadır. Allah her yerdedir ve şah damarımızdan daha yakındır.

"O TÜRBEYİ BİZ YENİLETTİK"

Başbakan Sultan Alparslanın türbesini bulup yenileyeceklerini söylemiştir. Ancak Sultan Alparslanın türbesi bulunmamıştır. Eğer Sultan Sencer'i kast ediyorsu 57. hükümet olarak biz onu tamir ettirmiş ve görevimizi yapmışızdır. Kocacık köyünü bilmediğimizi iddia etmiştir. Ama onu da biz 57. hükümet döneminde bulmuş ve ilgilenmişizdir. Başbakan burada da çakmıştır. Erdoğan'ın tarih merakı sarmış gibi görünmektedir. Tarihten husumet çıkarmakla kalmayıp, tarihi saptırmaya da kalkışmıştır. Benimsediği bölücü politikaları aklamak için ilk meclisin kutlu hatıralarını, milli mücadele yıllarındaki ateşli toplantıları delil göstermektedir. Eğer Başbakan 23 Nisan ruhuna bağlıysa, 1. Meclis'in sırrına ermişse, 93 yıllık birikimi kabul ediyorsa gerçekten hizaya gelmeye başlamıştır. Ama Başbakan Erdoğan'ın amacı başkadır. Çünkü kendisi için 23 Nisan felsefesi kabustan farklıdır. Erdoğan Türk milletini 36'ya bölmek için tarihi araştırmaktadır. Erdoğan Kürdistan ifadesinin Meclis zabıtlarında bulunduğunu, Gazi Mustafa Kemal'in nutkunda yer aldığını, Kürdistan ve Lazistan eyaletlerinin olduğunu ileri sürmüştür. Başbakan tarih cahili olduğundan imparatorlukla milli devleti birbirine karıştırmakta, kendine dayanak bulmak için bir insanı yerin dibine sokacak hatalar yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşuyla birlikte Misakı Milli sınırları içinde Anadolu'da yaşayan herkesi tek millet olarak kabul etmiştir. Cumhuriyetin dışladığı kişiler sadece 150'likler listesindeki işbirlikçi hainler olmuştur. Kürt Teali cemiyeti bölücü bir çıban olmuş ve özerk bir Kürdistan için her tertibin içinde yer almıştır. Kürtlere özerklik vermek isteyen Damat Ferit hükümeti ve metin ise Serv projesidir. Aklı olan hiç kimse Sevr'i yırtıp atan milli mücadele kahramanlarının bu ihanet belgesindeki ifadeleri savunduğunu söyleyemez. Gazi Mustafa Kemal'in konuşmaları ortadadır. Bunların altını çizerek okusun Başbakan Erdoğan. Bunlar kendisini yetiştirecektir. 1920'li yıllarda Osmanlı'nın tüzel kişiliği devam etmektedir. İlk meclisteki havanın İmparatorluk haysiyetinin genel temayülünü yansıtması normaldir. Kürdistan şark meselesinin ana terminalidir. Birinci Meclis'ten Kürdistan'a destek aramak, Başbakan'ın yeni diye yutturduğu bölünme projesinin maskelenmesinden başka bir şey değildir. İlk meclise baktığında Başbakan etnik kimlikleri, biz ise bir olmuş iri olmuş cesaret timsallerini görüyoruz. Başbakan 36'yı biz ise ayağa kalmış topyekün Türk milletini görüyoruz. Erdoğan Kürdistan'ı, biz ise Türkiye Cumhuriyeti ruhunu görüyoruz. Çünkü biz Türk milliyetçileriyiz...

ERDOĞAN'IN 61 HESABI

 Başbakan'a tavsiyemiz Mustafa Kemal'i iyi anlaması ve merhum Başbuğumuz'un adını anarken dikkatli olmasıdır.

Başbakan'ın Trabzon'da yaptığı 61 hesabına değinmek istiyorum. Değişik zamanlarda bizim 40 hesabımızla dalga geçen Başbakan bunu taklit etmiştir. Erdoğan zorlaya zorlaya 61'e tutunmuştur. Başbakan'ı bu matematik dehasından dolayı tebrik ediyor kendisinden daha fazlasını bekliyorum. 30 Mart'ta Trabzon'dan 61'i uman başbakan, Mesela Adana, Adıyaman ve Afyonkarahisar'dan ne beklemektedir. Oraların plakası nedir acaba? Bizim 40 hesabımızı 61 rekoruyla kıran Başbakan, toplama ve çıkarmadan ziyade çıkarma ve bölme ile ve elinde abaküs ile yana yakıla hesap yapacaktır.