ATV'nin sevilen yarışması, Avrupa tarihinde yatan o acı gerçeği yeniden hatırlattı
ATV'nin ekran klasiği 'Kim Milyoner Olmak İster?' yarışmasında sorulan bir soru, tarihin tozlu sayfalarında saklanan acı bir gerçeği Avrupa'nın yüzüne tokat gibi çarptı.
Kenan İmirzalıoğlu'nun sunduğu, ATV ekranlarının vazgeçilmez yarışma programı 'Kim Milyoner Olmak İster?' bu kez de bir tarih sorusuyla sosyal medyanın gündemine bomba gibi düştü.
Yarışmacıya yöneltilen, "1980’lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır?" sorusu izleyicilerde büyük bir şaşkınlık yarattı.
Sorunun vicdani ağırlığının verdiği şaşkınlık kadar, cevap şıklarının tamamının Avrupalı devletlerden oluşması da dikkat çekiciydi. Avrupa'nın karanlık geçmişinde yatan ve Avrupalı tarihçilerin konuşmaktan imtina ettiği tarihsel gerçekler, kısa bir soruyla da olsa gündeme gelmeyi başararak "medeni Avrupa" imajının yeniden sorgulanmasına neden oluyordu.
Bugün dünyanın en müreffeh ülkeleri arasında yer alan, kişi başına düşen milli geliri ile zirveye oynayan İsviçre'nin masum çocukların gözyaşları ile kurulmuş serveti, 1920 ile 1970 yılları arasında kilisenin açtığı pazarlarda köle olarak alınıp satılan 300 binin üzerinde çocuğun acıları ile biriktirildi.
İşte "medeni" İsviçre'nin gizli tarihine kapı açan o soru ile gündeme gelen İsviçre'nin köle çocuklarının hikayesi:
Her şey 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalıştırılmasını yasaklayan bir düzenleme ile başladı. Görünüşte masum, çocuk haklarına saygılı bir karar gibi duran bu düzenlemenin arkasında vahşi bir plan yer alıyordu. Düzenleme ile çocuk sömürüsü için yeni bir kapı açılıyor, binlerce çocuk geri dönüşü olmayan bir batağa sürükleniyordu.
Yeni düzenlemeyle, devlete borcu olan, boşanan ailelerin, fakir ailelerin çocukları, yetimler, ailesi cezaevinde olanlar veya suç işleyen çocuklar, kilise aracılığıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilmeye başladı.
Bu düzenlemenin arkasında İsviçre’nin geri kalmış tarım ekonomisini canlandırmak, iş gücünü ucuz hale getirmek söz konusuydu. Böylece yoksul ailelerin eğitimsiz çocukları ailelerinden koparılıp tarlalarda köle olarak çalıştırılmaya başladı.
Verdingkinder (çıplak ayaklı çocuklar) olarak anılan bu çocuklar kiliselerin açtığı pazarlarda zengin çiftlik sahiplerine satılırdı.
Kilise, yapılan bu uygulamayı meşrulaştırmak için verdingkinder’lere kurtarılmış çocuklar olarak hitap ederdi. Bu çocukları kötü ailelerin ellerinden kurtardıklarını iddia ederdi.
Verdingkinder’leri diğer çocuklardan ayıran en önemli özellikleri ayakkabı giymiyor olmalarıydı.
Okul ve eğitim pek çoğu için hayaldi. İçlerinde tecavüze uğramış olanlar, hasta olduğunda doktora götürülmediği için ölenler oluyordu. Ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, yalınayak ve hemen her zaman aç olan bu çocuklar, toplumsal hayatın olağan, sıradan bir parçası olarak kabul gördü.
Ailelerinden zorla ayrılan ve eğitim hakları ellerinden alınan, bir köle yaşamına mahkûm edilen bu küçük bedenler psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyorlardı.
Bu uygulama 1970’li yıllara kadar sürdürüldü. İsviçreli trihçi Marco Leunberg'in araştırmalarına göre Verdingkinder'den 10 bin kadarı hâlâ hayatta. Leunberg, 1920 ile 1970 yılları arasında 300 bin İsviçreli çocuğun bu şekilde satılarak çalıştırıldığına, 1930'lu yıllarda yalnızca Bern kantonunda tarım işçilerinin yüzde 10'unu verdingkinder'in oluşturduğuna dikkat çekiyor.
İsviçre hükümeti 1974 yılında bu vahşi uygulamanın sorumluluğunu kabul etti ve tüm mağdurlardan özür diledi. 2016 yılında verdingkinder’lere federal hükümet tarafından tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.300 milyon Frank tazminatın mağdurlara ödenmesi konusunda mutabakata varıldı.