Aşırı sağcılarda kan kaybı durdurulamıyor

Fransa ve İngiltere'de aşırı sağcılar, son seçimlerin en büyük kaybedeni oldu.

Fransa'da aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi son seçimde oylarını, bir önceki seçimdeki yaklaşık 10,5 milyondan 3 milyona düşürerek büyük bir seçmen kaybı yaşadı. Birleşik Krallık'ta ise aşırı sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) oyları yaklaşık 3,9 milyondan 600 bin civarına geriledi.

Fransa İçişleri Bakanlığının milletvekili genel seçimi ilk turu oy sayım sonuçlarına göre, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un kurucusu olduğu Cumhuriyet Yürüyüşü Hareketi (REM) ile ittifak kurduğu Demokrasi Hareketi (MODEM), 18 Haziran'da yapılacak ikinci tur seçimler neticesinde Ulusal Mecliste görev yapacak 577 milletvekilinin çoğunluğunu elde edebilecek.

Meclis çoğunluğunun 289 milletvekili ile sağlandığı ülkede oyların da yaklaşık yüzde 32,32'sini alan REM ile MODEM ittifakı, Ulusal Meclise 390 ila 430 arasındaki milletvekili sokabilecek.

Merkez sağ Cumhuriyetçi Parti (LR) liderliğindeki ittifakın 85-125 arasında, Sosyalist Parti (PS) liderliğindeki ittifakın ise 22-32 arasında milletvekili çıkarması bekleniyor.

Öte yandan ilk turda yüzde 13,20 oy oranına sahip olan ve yalnızca 3 milyon seçmenin oyunu alabilen aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) Partisi, Ulusal Meclise 5 ila 15 milletvekili sokabilecek.

Oysa Ulusal Cephe'nin lideri Marine Le Pen geçen ay yapılan cumhurbaşkanı seçiminde Emmanuel Macron'a yenilse de 10,6 milyon seçmenin oyunu almayı başarmıştı.

Fransa'daki anketler, FN oylarının daha çok merkez sağ partiye veya AB karşıtı oluşumlara kaydığına işaret ediyor.

Fransa'da aşırı sağın çöküşünü değerlendiren Sciences Po Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Thomas Guenole, milletvekili genel seçimlerinde düşük sandığa gitme yüzdesine dikkati çekti.

Seçmenin yarısından fazlasının sandığa gitmediğine işaret eden Guenole, "Bütün partiler son seçimde düşüş yaşadı. Daha az düşüş yaşayan parti seçimi kazandı. Çok düşüş yaşayan FN kaybetti." dedi.

Aşırı sağcı FN'in ise diğerlerine göre oylarında en çok düşüş yaşayan parti olduğuna dikkati çeken Guenole, "Nisan ayında yapılan cumhurbaşkanı seçimin ilk turunda 7,5 milyon oyla yüzde 21'lik bir oran yakalayan FN partisinin mecliste diğer partilerle eşit bir şekilde temsil edilmesi gerekir. Aksi bir durum demokrasiye aykırı olur." diye konuştu.

UKIP DE ERİDİ

Diğer taraftan İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda'dan oluşan Birleşik Krallık’ta 8 Haziran 2017'de yapılan erken seçimde hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamadı. Seçime “güçlü ve istikrarlı liderlik” sloganıyla giden Başbakan Theresa May, parlamentoya 12 milletvekili daha az sokarak gücünü kaybederken, ülkeyi de istikrarsızlığa sürükledi.

Aslında ülkenin istikrarı seçim sürecinde peş peşe yaşanan iki terör saldırısıyla sarsılmaya başlamıştı. Manchester’da 22, Londra’da 8 kişinin hayatına mal olan terör saldırılarının ardından seçimin ertelenmesi bile tartışılmış, seçim kampanyaları bir günlüğüne askıya alınmıştı.

Siyasi gözlemciler, terörün faturasının 2010-2016 yıllarında içişleri bakanlığı, son bir yıldır da başbakanlık yapan May’e kesileceğini öngörüyordu. Benzer bir şekilde, basının geçmişte Sinn Fein lideri Gerry Adams’la teması olmuş, Hamas ve Hizbullah gibi partilerle diyalog çağrısı yapan ana muhalefet lideri Jeremy Corbyn’i “terörist dostu” ilan etmesi İşçi Partisi’ni zor bir duruma sokmuştu.

Beklenti, terör saldırılarının ülkede İslamofobik ve göçmen karşıtı görüşlerin odağı durumundaki aşırı sağcı UKIP'e yaraması yönündeydi.

7 Mayıs 2015 genel seçiminde yüzde 12,6 oy oranına ulaşan ve 1 milletvekili çıkaran parti perşembe günü yapılan seçimde ülkenin siyasi haritasından adeta silindi. Oyu yüzde 1,8’e düşen UKIP, parlamentodaki tek koltuğunu da kaybetti.

UKIP’in 2015’teki oranı yakalaması matematiksel olarak mümkün değildi, çünkü parti 650 seçim bölgesinin yaklaşık yarısında aday göstermedi. Bununla birlikte, yüzde 2’nin altına düşen oy oranı parti için bir varoluşsal kriz anlamına geliyor.

Anketler, UKIP oylarının Muhafazakar Parti kadar İşçi Partisi'ne de kaydığını gösteriyor. Bunda, her iki partinin de farklı tonlarda da olsa Brexit’i politika olarak benimsemesinin rolü olduğu belirtiliyor.

UKIP, Birleşik Krallık’ta Brexit referandumunu gündeme taşıyan ve referandum sırasında da Avrupa Birliği’nden ayrılma kampanyasının başını çeken partiydi. Referandumdan Brexit kararının çıkmasının ardından partinin kurucu genel başkanı Nigel Farage, başlıca siyasi misyonunu tamamladığını söyleyerek aktif siyasetten çekilmişti.

Farage, son seçimin ardından Brexit’in tehlikeye girdiğini belirterek, aktif siyasete geri dönebileceğinin sinyalini verdi.

"BREXIT'İN KAZANMASIYLA UKIP ÖNEMİNİ VE ANLAMINI KAYBETTİ"

UKIP'deki düşüş hakkında soruları yanıtlayan London School Economics Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Alan Sked, UKIP’in 2015’te aldığı oyun büyük ölçüde Muhafazakarlar ile Liberal Demokratların koalisyon hükümetinin kemer sıkma politikalarına bir tepki olduğunu belirtti.

Seçimin pahalıya mal olduğunu ve demokratik olmadığını düşündüğü Avrupa Birliği üyeliğine de tepki gösterdiğini ifade eden Sked, "Ancak UKIP’e oy verenlerin özellikle aşırı sağ görüşlere sahip olduğu söylenemez her ne kadar partinin lideri Nigel Farage öyle olsa da." değerlendirmesini yaptı.

AB’den ayrılmaya yönelik kampanyayı Boris Johnson ve Micheal Gove gibi Muhafazakar Parti'den “saygıdeğer siyasetçilerin” yürüttüğüne dikkati çeken Sked, “Farage’a mesafe konuldu, o da daha ziyade göç konusuna yoğunlaşan ve tali kalan kendi kampanyasını yaptı. Farage o kadar bölücü bir figür ki Brexit’e oy kazandırdığı kadar, bazı seçmenleri bu fikirden uzaklaştırdı da.” görüşünü dile getirdi.

Brexit için yürütülen resmi kampanyanın İngiltere’nin ulusal egemenliğini yeniden kazanması ve ülkenin AB bütçesine katkılarına son vermesi üzerine yoğunlaştığını anlatan Sked, “Sadece Farage, Trump ve yanlış bilgi sahibi yabancılar bunu Farage’ın başarısı olarak gördü. Brexit’in kazanmasıyla UKIP önemini ve anlamını kaybetti. Farage liderlikten ayrıldı ve halefleri de ara seçimlerde hiçbir başarı elde edemediği gibi son seçimde de büyük bir başarısızlığa imza attı.” diye konuştu.

UKIP’in yeniden öne çıkmasının söz konusu olabileceği uyarısında bulunan Sked, ”May’in çoğunluğu elde edememesi Brexit’i net bir tehlikeye soktu, dolayısıyla UKIP’in yeniden canlanması ve AB ile varılacak Brexit anlaşmasında herhangi bir tavize meydan okuması mümkün.” ifadelerini kullandı.

Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Prof. Mathew Goodwin de UKIP’in İngiltere siyasetinde etkisinin devam ettiğini vurguladı.

“Bazıları oy oranı yüzde 2’nin altına düşen ve hiç milletvekili çıkaramayan UKIP’in seçimin büyük kaybedenleri arasında olduğunu iddia edebilir.” ifadesini kullanan Goodwin, “Ancak başka bir açıdan bakıldığında, UKIP’in seçmen desteğini kaybetmesine karşın ‘savaşı kazandığı’ da iddia edilebilir. Partinin ana hedeflerinin çoğu gerçekleşti. İngiltere Brexit için oy verdiği gibi, Muhafazakar Parti de UKIP’in pek çok politikasını çaldı. Seçkin liseler açmak ve AB’den gelen göçü kısıtlamak bunlar arasında.” diye konuştu.

Goodwin, UKIP’in kötü bir seçim geçirmesine karşın ulusal siyaset üzerinde hala net ve ispat edilebilir bir etkisi olduğunu kaydetti.