Ankara'da iki darbe davası daha başlıyor
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Haymana İlçe Emniyet Müdürlüğünde darbecilere direnmek isteyen polisleri engelledikleri öne sürülen 7 polisin yargılanmasına yarın başlanacak.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Haymana İlçe Emniyet Müdürlüğünde darbecilere direnmek isteyen polisleri engelledikleri öne sürülen 7 polisin yargılanmasına yarın, darbe teşebbüsünde yer aldıkları iddia edilen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığından 22 askerin yargılanmasına da 26 Nisan Çarşamba günü başlanacak.
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek davalarda sanıklar, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 15'er yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.
Polisler Eyüp Sami Duran, Hacı Ülger, İhsan Taha Demirci, Serdal Bilgin, Talip Çolak, Tuncay Avcı ve Seyit Ahmet Duman'ın sanık olduğu davada, Emniyet Genel Müdürlüğü ile 65. Hükümet "mağdur" olarak bulunuyor.
İddianamede, olay tarihinde Haymana İlçe Emniyet Müdürü olan Bilgin ile diğer sanıkların, darbeye direnmek isteyen polisleri engelledikleri kaydedildi.
Silah dolabının kilitlenerek polislere uzun namlulu silah ve çelik yelek dağıtılmasının engellendiği anlatılan iddianamede, dağıtılan uzun namlulu silahların toplatıldığı, bu şekilde darbecilerin yapabileceği saldırılara karşı direnişin engellenmeye çalışıldığı aktarıldı.
"ÇAY DEMLEYİN, ÇAY İÇİN"
İddianamede, "tanık" sıfatıyla ifadesi nakledilen polis memuru Murat Karakaya, darbe girişimi sırasında Ankara İl Emniyet Müdürü'nün telsizden, "uzun namlulu silahlarla darbecilere misliyle karşılık verilmesi" talimatı verdiğini, silahları almaya gittiklerinde dolabın kilitli olduğunu gördüklerini söyledi.
Buna itiraz etmeleri üzerine sanıklardan Bilgin'in, toplantı düzenlediğini ve "Arkadaşlar kimse ferdi hareket etmeyecek. Hepimizin çoluğu çocuğu var. Çayınızı için, sabahleyin sağ salim evimize gidelim." dediğini ve "neredeyse kendilerine 'teslim olun' çağrısında bulunduğunu" ifade eden Karakaya, Bilgin'e, Özel Harekat'ta 17 arkadaşlarının şehit olduğunu, bu saatten sonra çoluk çocuğu düşünemeyeceklerini söylediğini, onunsa "Ferdi hareket yok. Çay demleyin, çay için." dediğini, halkı darbecilere karşı sokağa davet etmeleri için telsizden ikinci anons geçildiğini, bunun da sanık eski Komiser Avcı tarafından engellendiğini anlattı.
Tanık Ahmet Bağcı da sanıklardan eski Başkomiser Duran'ın olay gecesi gülerek, "Darbe olmuş, keşke dolar alsaydık." dediğini, uzun namlulu silahların bulunduğu dolabın kilitli olduğunu kaydetti.
Tanık polis memuru Dinçer Açıkbaş da olay gecesi sanıklardan Duran'ın, silah dolabını kilitlettiğini ve anahtarları kendisinden aldığını bildirdi.
DİĞER DARBE GİRİŞİMİ DAVASI
Kara Kuvvetleri Komutanlığı MEBS Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı personeli hakkındaki darbe girişimi davasında da Okan Bakaç, Onurhan Bıyık, Günburak Yalçınsoy, Hami Keskin, Emre Kıymacı, Ekrem Turgut, Harun Durmuş, Eyyüp Argun, Emrullah Kaçmaz, Burak Can Keskin, Burhanettin Kaya, Harun Arslan, Mehmet Rıdvan Bulut, Sinan Esendere, Davut Güllüçayır, Adem Can, Birkan Kılıççeken, Mustafa Admiş, Mehmet Emin Yılmaz, Mehmet Koca, Cem Yalçınkaya ve Nazmi Tanrıkulu yargılanacak.
İddianamede sanıklardan Bakaç'ın, darbe teşebbüsünden birkaç gün önce, 186 astsubay kursiyerin, haberleşmek için kurdukları "Emir Komuta Zinciri" adlı WhatsApp grubundan "Ankara genelinde kim kiminle kalıyor, özel aracı olanlar bilgilerini göndersin, bu bilgiler tabur komutanı olan Kurmay Yarbay Metin Bilgici tarafından isteniyor." mesajı gönderdiği bildirildi.
Darbe girişimi günü, sanıklardan Bilgici'nin saat 21.30 sıralarında makamına geçtiği, ilerleyen saatlerde bazı subaylar ile kursiyerlerin onun yanında görüldüğü kaydedilen iddianamede, Bilgici'nin 3 sayfalık isim listesi vererek bazı sanıklardan, işaretlenenleri telefonla çağırmalarını istediği belirtildi.
Sanıkların, bazı asker ve kursiyerlerle ilerleyen saatlerde nizamiyeden çıktıkları, kimilerinin direnen vatandaşların dikkatini çekmemek için sivil araçlarla Akıncı Üssü'ne gittikleri anlatılan iddianamede, üst rütbeli komutanların Bilgici ve Güllüçayır'a telefonla ulaşmaya çalıştığı, Bilgici'nin aramalara kayıtsız kaldığı, Güllüçayır'ın ise yaptıklarının kanunsuz olduğu ve hemen geri dönmelerinin söylenmesi üzerine Bakaç ve 18 astsubay kursiyerle gece kışlaya döndüğü ifade edildi.
İddianamede, Akıncı Üssü'ne giden kursiyerlerden 17'sinin 16 Temmuz sabahı, 16'sının ise öğleden sonra kışlaya geldiği aktarılarak, olaylara karıştıkları belirlenen personelin, darbe gecesinden itibaren Merkez Komutanlığına teslim edildiği, Akıncı Üssü'ne giden kursiyer teğmenler hakkındaki soruşturmanın ayrıldığı belirtildi.
Sanıklardan Tanrıkulu'nun, olay gecesi, bütün bölüğe, darbe girişimi olduğunu, verilen emir 'halka ateş açmak' dahi olsa uyulması gerektiğini, uymayanların istiklal mahkemelerinde idam cezasına çarptırılacaklarını söylediği vurgulanan iddianamede, sanık Bilgici'nin de 15 Temmuz'da silahlığa gelerek silah ve mühimmat hakkında bilgi aldığına işaret edildi.
TÜMGENERAL ALTUNSOY'UN BEYANI
İddianamede ifadesi aktarılan Tümgeneral Ersun Altunsoy, astlarının hareketliliği bildirmesi üzerine saat 21.50 sıralarında kışlaya geldiğini, Genelkurmay'dan gönderilen darbe mesajlarının kendisine verildiğini, mesajlara göz attıktan sonra "Böyle kanunsuz iş olmaz. Kışlada hiç kimse yerinden kıpırdamayacak. Nizamiyelerden giriş çıkış olmayacak." dediğini anlattı.
Bu emrine karşın Metin Bilgici ile 35 teğmenin özel araçlarıyla Samsun nizamiyeden çıktıklarını, tüm aramalarına rağmen tabur ve bölük komutanı ile teğmenlere telefonları kapalı olduğu için ulaşamadığını bildiren Altunsoy, kışladan çıkan Davut Güllüçayır ile telefonda görüşerek yaptıkları işin kanunsuz olduğunu, kendisi veya hiçbir amiri tarafından böyle bir emir verilmediğini, kendisinin ve astsubayların hayatlarını riske attığını ve zorlu bir ikna sürecinden sonra kışlaya dönmelerini sağladığını belirtti.