Abdurrahman Erzurum yazdı: "Seçimden önce son çıkış"
Erzurum: "Bir Avrupa ülkesinin 100 yıllık tarihinde yaşadığı olayları Türkiye’de 10 yılda yaşayabilirsiniz. Darbeler, krizler, savaşlar, büyük terör olayları vb. akla gelebilecek her şey...."
Seçimler yaklaştı, birkaç gün sonra hepimiz halkımızın kararını görme imkanına kavuşacağız.
Bilindiği gibi Türkiye’de herhangi bir vaka asla basit ve sıradan bir olay değildir.
Bir futbol maçı sadece bir spor müsabakası değildir. Bir sınav asla basit bir lise seçme değildir. Bir futbol kulübü başkanlığı asla basit bir kulüp başkanlığı değildir. Bir seçim asla basit bir seçim değildir. Bırakın genel seçimi apartman yöneticiliği için bile çıkan olaylara açılan davalara hepimiz şahit olmuşuzdur.
Biz doğu kültürlerinde her vakanın içinde bol miktarda duygu vardır. Bizim için yemeğin bile duygu katılmış olanı makbuldür.
Neyse biz seçim öncesindeyiz ve seçim yazısı yazıyoruz, konumuza dönelim.
Öyleyse tabii ki bu seçimde son 15 yılda yapılan her seçimde söylendiği gibi 'asrın seçimi'...
Ülkemizde yaşanan olayları küresel ve bölgesel ölçekte düşünenleri olduğu gibi sadece ülkesel bazda düşünenler de var.
Ülke sınırları içinde ekonomik ve ideolojik saplantı içinde olan seçmene dış politika hiçbir şey ifade etmezken, olaylara dış politika eksenli bakanlara ise içerdeki gelişmeler dış güçlerin oyunlarından ibarettir.
Son 20 ve hatta 50 yılda yaşadıklarımıza bakarsak olaylar gerçekten gözüktüğü kadar basit değil herhalde.
Dünyanın başka bir ülkesinde pek kolay kolay şahit olamayacağınız kadar aksiyon, değişiklik ve gelişmelere ülkemizde şahit olduk.
Bir Avrupa ülkesinin 100 yıllık tarihinde yaşadığı olayları Türkiye’de 10 yılda yaşayabilirsiniz. Darbeler, krizler, savaşlar, büyük terör olayları vb akla gelebilecek her şey...
O halde artık toplum olarak daha geniş kapsamlı ve akıllı düşünmek zorundayız. Bölgemizde bir güç savaşı var. Bu savaşın tarafları var. Tüm tarafların amacı coğrafyamızda ekonomik ve siyasal olarak söz sahibi olmak. Bunun için hedef olan ülkelerde ekonomik, hukuki, siber, medya, sinema, eğlence, bilgi her türlü yolla veya ileri aşamalarda terör örgütleri kullanılarak vekalet savaşları icra edilmektedir.
Avcı ülkeler, hedef ülkenin STK’larını, medyasını, siyasal partilerini veya askeri güçlerini kullanarak gerçek iktidarı ellerinde bulundurmayı ve çıkarları doğrultusunda yönetmeyi amaçlamaktadır.
Bu şekilde içi boşaltılan, hedefi ve ümidi kalmayan bir milleti parçalayıp yutabilmektedir.
Peki bu ülke bir gün buna direnirse ne olmaktadır.
Hedef ülkeler bu sefer demokrasi ve barışı getirmek istedikleri bu ülkelerde turuncu devrimler, askeri darbeler, suikastlar, yolsuzluk, rüşvet, zina skandalları kartlarını oynamaktadır.
Sonuca gelirsek devasa güçlere sahip bu küresel mekanizmalar bu taktikleriyle dünyada birçok ülkeye istedikleri nizamı vermeye başarmalarına rağmen ülkemizde başarıya ulaşamamışlar ve durum hiçte istemedikleri, öngöremedikleri bir hal almıştır.
Ülke içinde kullandıkları medya ellerinden çıkmıştır. Diğer ülkelerde kitleleri harekete geçirebilmek için aktif olarak kullandıkları sosyal medyayı ülke menfaatleri için daha aktif kullanan bir gençlik oluşmuştur.
Terör örgütlerini kullanmışlar, askerimiz hantal bir yapıdan kurtulmuş dünyanın en aktif en tecrübeli ordularından biri haline gelmiştir. Ardından ülke içindeki terör örgütleriyle mücadele eden ordumuz mücadeleyi dışarıya taşımış ve Suriye ve Irak’ta etkileri ileride çok daha iyi anlaşılabilecek bir güce kavuşulmuştur.
Silah vermeyi kesmişler, yerli savunma sanayinin gelişmesine yol açmışlardır. Açıyın okuyun bir gün geçmiyor ki medyada yeni bir silahın yerli mühendislerimiz tarafından yapıldığı haberi çıkmasın.
Ekonomi ve finans çevreleri ile saldırmışlar. Ülkedeki büyüme ve dayanıklılığı tetiklemişlerdir.
Darbe yapmaya kalkışmışlar, bugüne kadar ülke menfaatlerinden çok ipleri ellerinde olan ülkelere çalışan, başta terörle mücadele gibi bir çok konuyu sabote eden askeri personel ordudan temizlenmiştir. Bundan emin olun ki 15 Temmuz darbesinden önce Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Kandil operasyonları yapılmaya kalkılsaydı böyle başarılı sonuçlar alınamazdı.
Şimdi bu yaşananların daha çok bilinçlenmeye ve kenetlenmeye yol açmaması için ellerindeki tek koz olan “itibarsızlaştırma” silahını kullanmaktadırlar.
Bunu ellerinde kalan medyaları, içeride ve dışarıda her kılığa girmiş paralı sosyal medya hainleri ve etkileyebildikleri STK ve siyasi uzantıları ile hayata geçirmektedirler.
Adım adım gidelim. Önce yapılan operasyonlara, önlemlere karşı çıkmaktadırlar. “Afrin’e girmeyelim”, “Kandil’de ne işimiz var”, “SİHA’lar kullanılmasın”, “TİKA kapatılsın”, “Yatırımlar dursun”
Daha sonra eğer başaramazlarsa işi sulandırarak, “itibarsızlaştırma” operasyonları uygulayarak etkisini azaltmaya veya yok etmeye çalışmaktadırlar.
“Kandil’de teröristler yok ki”, “Kandil operasyonu seçim yatırımı”, “SİHA ve İHA’lar yerli değil”, “Yatırımlar hükümetin görevi zaten”, “Üretim ekonomisi yok”, “S-400’ler sarayı korumak için alınıyor”, “TİKA’da yolsuzluk var”
Bir de bu büyük operasyonları yöneten kahraman komutanlara “apoletlerini sökeceğim” dediniz mi ortada itibar denen şeyin gramı kalmaz.
Gerçekten dış düşmana ihtiyacı yok bu ülkenin.
Asrın seçimi olduğu kesin ama bu seçim asrın yalan ve çarklarına da bir o kadar şahit oldu.
Hedef kitle kim?
Siz bile olabilirsiniz. Kendinizi bir test edin isterseniz. Bu iktidardan bir şekilde bir darbe görmüş, menfaat elde edememiş, olumsuzluk yaşamış tüm kitleler hedef kitlenin içinde.
Bir şekilde duygu ve düşüncelerimizi kin ve nefret üzerine oturttuğumuzda bu ağa takılmamamız mümkün değil. Artık siz akılla düşünmekten çok sonu nereye giderse gitsin kin ve öfke ile hareket eden birisi haline gelebilirsiniz. Dün inandığınız değerlere tam aksi söylem ve eylemler içinde girebilirsiniz. Amacınız ne pahasına olursa olsun size olumsuzluğu yaşatan kişilerden intikam almaktır.
Bugün mevcut iktidardan bir şekilde uzaklaşmış veya uzaklaştırılmış isimlerin davranışları ancak bu şekilde açıklanabilir.
Araya düşmanlık girdi mi, "feraset" devreden çıkar.
Yakın geçmişimizde, "Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe ve Devlet ebed müddet" ilkesiyle aynı kurşuna hedef olanların, vatan için canını verenlerin şimdi ayrı düşmeleri nasıl açıklanabilir.
Önce vatan diye her türlü fedakarlığı yapan kişiler şimdi Erdoğan’a düşmanlıklarından dolayı, ülkemize kan kusturan bir örgütün siyasi organizasyonuna barajı aştırmayı talep edecek kadar nasıl bir kinin içine batmışlardır.
Hatta 40 yıl önce nasılsa, hangi duyguları paylaşıyorsa bugün de aynı düşündüğü için, ülke menfaatleri için yapılan icraatleri desteklediği için, gelen tehlikenin boyutlarını görüp, ayrılığı, kaosu değil birliği tercih ettiği eski dava arkadaşlarını nasıl hainlikle suçlayabilmektedir.
Hangi makam, hangi menfaat gözlerinizi kör etmiştir.
Bir partiyi veya kişiyi eleştirebiliriz. Hür irademizle bir partiyi veya kişiyi tercih edebiliriz.
Ancak Türk Milletinin milli ve manevi değer ölçülerini asla ve asla satamayız.
Hangi görüşten olursak olalım, milli ve yerli olduğumuzda, aklı selim sahibi gibi düşünebildiğimizde, insanımızın kıymetini bilerek hoşgörüyle birbirimize yaklaşabildiğimizde, üzüntüde kıvançta birlikte ve beraberlikte olabildiğimizde, ülkemizin ve milletimizin menfaatini herşeyin üstünde tutabildiğimizde, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur.
Kin ve nefret bu yazı sonrası sona erer mi?, gerçekler görülüp hatalardan dönülür mü? bilmem ama, size iki tane karınca hikayesi anlatayım siz sonra karar verin.
Topal bir karınca hacca gitmeye çalışır. Karşısına çıkan bir çöl faresi:
Bu topal ayağınla, şu zayıf halinle ve yorgunluğunla nasıl hacca gidebilirsin ki?
Topal karınca boynunu bükmüş:
— Olsun, demiş. Gidemesem bile hac yolunda ölürüm ya...
Bu da ikincisi:
Nemrud, ona karşı gelen Hz İbrahim peygamberin ateşte yakılması emrini vermiş. Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş.
Bu sırada göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:
– Acele ile nereye gidiyorsun?
Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş:
– Haberin yok mu? Nemrud, İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.
Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:
– Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?
Bir damla su taşıyan karınca:
– Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.
Bazı şeyler nasip işidir.
Düşünemezsin, yapamazsın, yazık edersin..