Abdurrahman Erzurum yazdı: "ABD bizi uçak sahibi edecek!"
Erzurum: "Son zamanlarda Türkiye’ye karşı hukuksuz bir şekilde uygulanmaya çalışılan olası 'F-35 ambargosu” da bu uygulamaların bir parçası. ABD, üretim ortağı olduğumuz F-35 uçaklarını resmen gasp etti."
Kötü komşu insanı mal sahibi eder derler büyüklerimiz.
Ne kadar da doğrudur bu söz ve ne kadar da günümüz Türkiye şartlarına uygundur.
Bir süredir Avrupa ve ABD’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı olumsuz politika bugünlerde zirve yapmış durumda. Çeşitli zamanlarda, teröre destek, dışlama, içişlerine karışma, ekonomik ambargo, silah satışının kısıtlanması vb. şekillerde kendini gösteren bu politika ülkemize yönelik adı konmamış bir savaşa doğru hızla ilerlemekte.
İçeride ve dışarıda vicdanlı kalemler olayın farkında.
Geçtiğimiz günlerde medya dünyasının önemli isimlerinden Alman Gazeteci-Yazar Christoph Hörstel Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uygulanan ikiyüzlü politikanın nedenlerini ezber bozan ifadelerle açıkladı.
Şimdi yaşananları bu yazarın ağzından bir bir analiz edelim. Ne diyor Hörstel,
“Batı, Türkiye'nin politikasına parmağını sokmaya çalışıyor. Ve bazı politik partileri Cumhurbaşkanına ve ülkeye karşı kullanmaya çalışıyor. Dış güçler, Türkiye'nin yaptığı tüm bu gelişmeleri inkişafları kötüye çevirmeye çalışıyor.”
Bu açıklama hormonlu şekilde büyüyen partileri ve son zamanlarda meydanlarda sık sık dile getirilen “Kanal İstanbul’u durduracağız”, Yerli otomobili durduracağız”, “3. Havalimanını durduracağız” nev’inden vaatleri açıklıyor sanırım. Gezi ihanetinde de aynı istekler vardı hatırlarsınız. Şekil değişiyor ama istekler hep aynı.
Hörstel’in yazısına devam edelim. “Bir grup var dünyada bankalar grubu Ve bu bankalar grubu da politika üzerinde çok etkili bir grup. Türkiye'nin üzerindeki baskı sadece ekonomik değil kur üzerinden de baskı oluşturuluyor. Uluslararası Mobbing uygulaması yapılıyor şuanda”
Bunu anlamak için dünyaca ünlü gazeteci olmaya gerek yok. Çok şükür ki Türkiye’nin en önemli düşünce think tank’leri olan berber dükkanları ve kahvehanelerde “Abi bunu Amerika yaptırıyor. Görürsün bak seçimden sonra dolar nasıl düşecek” analizi yapılıyor. Gidip elindeki 200 lira ile kimse dolar kuyruğuna girmiyor, paniklemiyor eve un, makarna stoklamıyor. Hatta son verilere göre düşen konut kredileri sonucunda ev satışlarında hatırı sayılır bir artış gözlemleniyor.
Yani her zaman ki gibi düşmanın bu saldırısı da elinde patlıyor.
Birde buradan bir müjde verelim. Seçim öncesi ve sonrası alınacak üst düzey reformlarla bu sorun Demokles’in kılıcı gibi ikide bir başımızda sallanan tehdit olmaktan ebedi olarak çıkarılacak. Kur bir baskı aracı olamayacak artık.
Körstel’den devam edelim: “Biliyoruz ki önümüzdeki yıllarda Amerikalıların bazı planları var. 500 milyon dolar öngördü Amerikalılar ve bu parayı da adeta dünyayı fethetmek için kullanacaklar, PKK temelli orduyu desteklemek için kullanacaklar bu parayı bunu herkes biliyor. Sadece Suriye'ye karşı değil Türkiye'ye karşı da bu ordu kullanılacak.
Bunun da önlemleri alınıyor zaten. Afrin, Azez, El Bab ve Menbiç ve son günlerde çok gündeme gelemeyen Kandil operasyonları bu plana büyük darbe vurmuş durumda. Emperyalizmin gönüllü askerliğini üstlenen PKK, PYD, YPG gibi güçlerin önündeki en büyük engel muhteşem Türk ordusu.
Ayrıca Kürt halkı da yaşananların farkında. PKK’ya 2016'da 686, 2017'de 152 terörist katılırken, bu sayı 2018'in ilk 5 ayında 43'te kaldı. Kimse çocuğunu bile bile ölüme yollamak istemiyor artık.
Suriye’de durum aynı. Para karşılığında ABD’nin askerliğini yapacak adam bulmakta zorlanıyorlar. Halk, Haseke, Menbiç ve Rakka'da, terör örgütünün, 18-30 arasındaki gençleri kontrol noktalarında alıkoyarak, zorla silahaltına almasına büyük protesto gösterileri düzenliyor. Halk isyan noktasında.
Bölgede kimse ABD’yi dost olarak görmüyor ve kirli emellerine ortak olmak istemiyor artık.
Son olarak Körstel yine herkesçe malum olan bir gerçekliği ifade ederek Türkiye-Amerikan kavgasının gerçek nedenini ortaya koyuyor:
“Bakın NATO bir kardeşler grubu değil, üzerinde bir patronu var oda Amerika. Bu benim analizim değil, küresel olarak bilinen bir şey bu. Oradaki patrona uymak zorundasınız. Herkes biliyor ki Washington ortak istemez, Washington sadece ortaklarının ona uymasını ve itaat etmesini ister.”
İşte en büyük gerçeklik bu.
Dünyadaki tüm yaşananların arkasındaki gerçek neden.
Dünyanın birçok bölgesindeki operasyonlar, Kore’ye, Venezuela’ya, İran’a, Türkiye’ye uygulanan ambargolar, yaptırımlar hep bu yüzden. Halkbank’a yapılanlar, ABD’nin ülkelere karşı uyguladığı tek taraflı vergiler, kesintilerin tek açıklaması bu.
Dünyada tek çıkar vardır o da ABD’nin çıkarları.
Son zamanlarda Türkiye’ye karşı hukuksuz bir şekilde uygulanmaya çalışılan olası 'F-35 ambargosu” da bu uygulamaların bir parçası. ABD, üretim ortağı olduğumuz F-35 uçaklarını resmen gasp etti.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasını bahane eden Washington, üretim ortağı olmasına rağmen Ankara’yı F-35 projesinden dışlama kararı aldı.
Türkiye 11.5 milyar dolarlık projeye 1 milyar dolara yakın para harcadı. Anlaşmaya göre F-35 uçaklarından ilkini 21 Haziran’da, ikincisini de temmuz sonuna kadar almamız gerekiyor. Halen F-35 uçakları için 13 pilot ve 100’den fazla bakım ve teknik personel ABD’de bulunuyor.
Uzun lafın kısası uluslararası hukuk kurallarına, anlaşmalara, ödenen paralara, verilen bunca emeklere rağmen ABD orman kanunlarını işleterek “Ben yaptım oldu” diyor.
Peki Türkiye bu durum karşısında ne yapıyor?
Tabi ki ödediğimiz paraların karşılığı tek kuruşuna kadar aranacak ama şimdiden alternatif çalışmalar başladı bile.
Öyle basit değil. F-35 savaş uçaklarının 3 binden fazla parçasını üreten Türkiye, projeden çekilirse, uçakların üretimini yapan Lockheed Martin şirketi hem milyarlarca dolar zarara uğrayacak hem de siparişler uzun bir süre aksayacaktır.
Parası olana uçak mı yok.
İngiliz ‘Eurofighter 2000’ler var. Radarlarda görünmeme özelliği yok ama manevra kabiliyetleri çok güçlü. Bazı askeri uzmanlara göre ”F-16’dan çok daha iyi, hatta F-35’leri bile yenebilecek bir uçak.
Diğer bir alternatif ise ABD’nin kabusu olabilecek bir olay.
Türkiye F-35’lerin muadili olarak gösterilen Rus SU-57’lere yönelebilir. Rusya’nın geliştirme aşamasında olduğu Sukhoi SU-57 uçağının maliyeti, F-35’lerin neredeyse yarısı kadar.
Putin önceki gün Erdoğan’ın ‘baskı yaparak sonuç alınamayacak bir lider’ olduğunu söyledi, “Türkiye bu konuda seçim yapma hakkına sahip. Fiyat ve kalite unsurlarını dikkate alarak ulusal çıkarlarını gözetecektir” diye adeta davetiye gönderdi.
Yalan değil. Türkiye artık eski Türkiye değil. Tercihlerini ulusal çıkarlarına göre belirleyebiliyor.
Belki de böylesi daha hayırlıdır. Uzun zamandır 5. nesil savaş uçağı F-35’lerle ilgili yazılımsal olarak başka yerlerden kontrol edilip müdahale edilebileceği uyarıları da kafaları karıştırıyordu.
ABD, üretim ortağı olmamıza rağmen F-35’lerin yazılımına ve içindeki parçalara müdahaleye ettirmiyor. Türkiye’nin milli mühimmatlarını dahi uçağa yüklemesi için ABD izni gerekiyor. Bu da iki ülke arasındaki gerilimler düşünüldüğünde büyük bir problem oluşturuyor.
Uçak motoru ve aerodinamik aksam dışında uçağın her şeyini yapabilen Türkiye içi boş olarak satın alınabilecek Rus uçaklarını, tamamen Türk yazılım, silah, mühimmat, radar ve aviyonikleriyle donatmak suretiyle milli uçak projesinde bir adım daha ilerlemiş olabilir.
İşin asıl en güzel yanı ise tam da başlıktaki atasözünü karşılıyor.
Bu kriz sonrası Rusya ile ‘yazılım’ ve ‘teknoloji transferi’ de içerecek olası bir ‘Sukhoi’ uçağı anlaşması, Türkiye’nin milli muharip uçağını yani TFX Projesini hızlandırabilir.
Yani savunma alanındaki yerlileşme atağı milli savaş uçağı projesi ile taçlanabilir.
Tabi bunların kararını hep birlikte 24 Haziran’da vereceğiz.
Partiler, cumhurbaşkanı adayları vaatlerini sıralıyor. Kimileri yapacağız diyor, kimileri de durduracağız. Önceki söylemler ortada. Yapılanlar belli.
Laf üstüne laf koyanlarla, taş üstüne taş koyanlar savaşıyor.
Karar senin..