12 Eylül askeri darbesine ilişkin dava düştü
Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesince, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin, Kenan Evren ile Ali Tahsin Şahinkaya hakkındaki davanın, sanıkların ölmüş olmaları nedeniyle düşürülmesine karar verildi.
12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın, sanıkların ölmeleri nedeniyle düşürülmesi kararlaştırıldı.
Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya Evren ve Şahinkaya'nın avukatları ile bazı müdahiller ve avukatları katıldı.
Duruşmada esasa ilişkin beyanları sorulan müdahillerden Mikail Kırbayır, kardeşi Cemil Kırbayır'ın yargısız infaz sonucu katledildiğini söyleyerek, "Evrak Kars Başsavcılığına gönderilmesine rağmen, halen iddianame hazırlanmamıştır. Failler bellidir." dedi.
Kardeşinin 8 Ekim 1980'de katledildiğinde Kars'ta vergi memuru olduğunu, 14 Ekim'deyse Karaman'a zorunlu ikamete tabi tutulduğunu anlatan Kırbayır, "Bize yapılanlar bir insanlık suçudur. Bu gerçekler karşısında sanıkların insanlık suçu ile yargılanmasını talep ediyorum. Şikayetçiyim." diye konuştu.
Müdahil Cumhur Yavuz da Türkiye'de darbeler ve darbecilerle hesaplaşılamadığı için darbe tehditlerinin sürdüğünü belirterek, sanıkların cezalandırılmasını talep etti.
Aynur Fatma Hayrullahoğlu ise 12 Eylül mağduru olduğunu belirtti. Darbenin ardından binlerce insanın gözaltına alındığını, işkence gördüğünü ve gözaltında öldürüldüğünü hatırlatan Hayrullahoğlu, şöyle devam etti:
"Düşünce suçlusu eşim Mustafa Asım Hayrullahoğlu da katledilenler arasındaydı. 12 Eylül ile yüzleşme davaları başladığında, büyük heyecan duydum. Türkiye artık kendi geçmişiyle yüzleşmeye başladı, darbeler yargılanmaya başladı, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çocuklarımız aynı acıları yaşamayacak diye hayata umutla baktım. Benim gibi umutlarını bu duruşmaya bağlayan birçok insan vardı. Adalet yerini bulacak inancındaydım. Ama ne yazık ki geldiğimiz noktada umutlarımı kaybetmiş durumdayım. Geçmişimizle yüzleşemediğimiz sürece daha çok darbe krizleri atlatacağız. Bari apoletlerini sökün de rahatlayalım."
"DEMOKRASİYİ SAVUNMAK İNSANLIK GÖREVİDİR"
Hüseyin Esentürk ise mahkemenin kucağına "kocaman bir bomba düştüğünü" söyleyerek, şunları kaydetti:
"Bir dönemi aydınlatma ya da karanlığa gömme işi size saldı. Daha önce verilen kararda direnilmesini talep ediyorum. 12 Eylül'de vatandaşlıktan çıkarılanlar vatandaşlığa geri alınmalı, işkence gören, cezaevinde yatan, öldürülen bütün insanların zararları teslim edilmeli, itibarları iade edilmelidir. Darbeye bulaşmış herkesin mal varlıklarına el konulmalı, bunlarla fon oluşturulmalı, zarara uğrayanların zararları buradan karşılanmalıdır. Ayrıca 12 Eylül mahkemelerin verdiği kararların hepsi yok hükmünde sayılmalıdır. İyi darbe, kötü darbe, senin darben, benim darbem diye bir şey olmaz. Darbelere karşı demokrasiyi savunmak insanlık görevidir. Birçok darbe ve girişimi yaşandı. Hiçbir iktidar darbecilerle hesaplaşmayı hedef olarak koymadı. Hepsi darbenin nimetlerinden yararlanmaya çalıştı."
"RÜTBELERİNİN GERİ ALINMASINI TALEP EDİYORUZ"
Müdahil Kanber Ataş, darbe ile kendi kuşaklarının "budandığını" söyleyerek, "Biz, darmadağın edilen kuşaktan geriye kalanlarız." ifadesini kullandı.
Yargılamalara, 12 Eylül'den zarar gören bütün toplum kesimlerinin, CHP'nin, MHP'nin davaya katılmak üzere geldiğini anlatan Ataş, ülkenin darbelerden büyük zarar gördüğünü vurguladı. Ataş, "Bu adalet bombası sizin kucağınızda. Hakim ve savcıların yaşananlara ve vicdanlarına göre karar vermelerini istiyoruz." diye konuştu.
Halil Demirel de 12 Eylül döneminde İzmir'de öğretmenlik yaparken, işine son verildiğini bildirerek, zararının karşılanmasını istedi.
68'liler Derneği avukatı İmdat Balkoca ise davadan çıkacak kararın tarihi olacağını ifade ederek, ilk kararda direnilmesini talep etti.
Müdahil avukatlarından Arif Ali Cangı, sanıkların ölmesine rağmen mahkemenin 12 Eylül'ü mahkum edebileceğini ifade etti. Darbe gibi en ağır suçu işleyen Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının rütbelerinin geri alınmasının mümkün olduğunu kaydeden Cangı, darbenin insanlığa karşı suç olduğunu ve bu suçlarda zaman aşımının işlemeyeceğini söyledi.
Cangı, şöyle devam etti:
"Mahkeme, adeta sanıkların ölmesini beklercesine kararı geciktirmiştir. Şimdi verilecek karar önemlidir. Bu davaya başladığımızda salonda hiç yer yoktu, dışarıda insanlar yığın halindeydi. Şu andaki salonun boş hali de yargıya olan güvenin ortadan kalktığını göstermektedir. Bu güvenin yeniden tesisi bizim sorumluluğumuzdur. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan e-muhtırası, arada pek çok darbe girişimi ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimi ile geldiğimiz Türkiye'nin darbeler tarihini bitirmek için, demokratik bir toplumun inşası için çaba harcıyoruz. 12 Eylül suçunun mahkum edilmesini, sanıkların TSK ile ilişkilerinin kesilmesini, rütbelerinin geri alınmasını talep ediyoruz."
"BU DAVA SADECE İKİ SANIK İÇİN AÇILMADI"
Müdahil avukatlarından Ömer Kavili de darbecilerden ve işkencecilerden hesap sormayan, darbelerle yüzleşmeyen toplumun acı çekmeye devam edeceğini söyleyerek, "Mahkemenin kararında direnmesini, yargılamaya teknik olarak devam etmesini ve sanıkların maddi menfaatlerinin elden alınmasına ilişkin işlem yapılmasını istiyorum." dedi.
Müdahil TÖBDER'in avukatı İsmail Çevik de 12 Eylül'den bu yana 37 yıl geçtiğine dikkati çekerek, "Halen 13 Eylül'e gelemedik. 12 Eylül cunta hareketiyle darbe geleneğini yaşatan hareketler devam ediyor. Darbecilerin dünyalıklarına el konulmasını istiyoruz." ifadesini kullandı.
Avukat Mehmet Horuş ise sanıkların rütbelerinin sökülmesi ve mal varlıklarına el konulması taleplerine katıldığını bildirerek, "Bu dava sadece iki sanık için açılmadı. 12 Eylül döneminde insanlığa karşı suç işleyen binlerce kişi halen yaşıyor." diye konuştu.
Avukat Aydın Erdoğan da Türkiye'de bir daha darbeler gerçekleşmemesi için davanın doğru biçimde sonuçlandırılmasını istediklerini belirtti.
Cumhuriyet Savcısı Erkan Buyruk, daha önce verdiği esas hakkındaki görüşünü tekrarladığını bildirdi.
SANIK AVUKATLARININ SÖZLERİ
Kenan Evren'in avukatı Hayri Bülent Acar da mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyarak, tartışmaları büyük oranda bitirdiğini kaydederek, şöyle devam etti:
"Bozma kararında birden fazla düşme sebebi tespit edilmiştir. İster 765, isterse 5237 sayılı TCK olsun, dava zaman aşımı 2010'da dolmuştur. Dolayısıyla atılı fiille ilgili 2010'dan itibaren herhangi bir mercinin adli işlem yapabilme yetkisi bulunmamaktadır. Bu davayla ilgili soruşturma, kovuşturma ve her türlü karar, yetkisizlik nedeniyle hukuken yok hükmündedir. Mahkemenizin dava zaman aşımı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmesini arz ve talep ederim."
Acar, davanın yalnızca anayasal düzeni ortadan kaldırmaya ilişkin açıldığını belirterek, "İşkence ve kötü muameleye ilişkin herhangi bir fiil iddianamede yer almamıştır. Ben de katılıyorum, iddianamenin en eksik yanı budur." dedi.
Şahinkaya'nın avukatı Mithat Burak Başkale de Anayasa'nın 6. maddesine göre, mahkemenin mal varlığına ilişkin bir karar verme yetkisi olmadığını savundu.
DAVANIN DÜŞÜRÜLMESİNE HÜKMEDİLDİ
Mahkeme heyeti, beyanların alınmasının ardından müzakereye çekildi. Mahkeme Başkanı Aydoğan Levent Gedik, müzakere sonucunda ara kararları açıkladı.
Buna göre, Evren ve Şahinkaya hakkındaki kamu davaları, ölmeleri nedeniyle ayrı ayrı düşürüldü.
Mahkeme, sanıkların TSK'dan çıkarılması, rütbelerinin sökülmesi ve müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına hükmetti.
Karara temyiz hakkı bulunuyor.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'yı, 21 Aralık 1979'da dönemin başbakanına verdikleri muhtırayla Anayasa'yı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçunu işledikleri, 12 Eylül 1980'de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men suçunu işledikleri gerekçesiyle eylemlerine uyan 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesine göre "ağırlaştırılmış müebbet" hapis cezasına çarptırmış, sanıkların duruşmadaki tavır ve hareketlerini dikkate alarak, takdiri indirimle cezayı "müebbet hapse" çevirmişti.
Mahkeme ayrıca, Askeri Ceza Kanunu'nun 30. maddesi uyarınca sanıkların rütbelerinin sökülmesine de hükmetmişti.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi ise temyiz incelemesi sonucunda hükmün bozulmasına karar vermişti. Dairenin kararında şu ifadeler yer almıştı:
"Suç tarihinde yürürlükte olması ve sanıklar lehine sonuç doğurması nedeniyle uygulanan 765 sayılı TCK'nın 146. maddesinde tanımlanan, anayasal düzene karşı suçun, aynı kanunun 102/1 ve 104/2. maddeleri gereğince dava zaman aşımına uğradığı anlaşılmakta ise de sanıkların, hüküm verildikten sonra, kararın temyizi aşamasında, Ahmet Kenan Evren'in 9 Mayıs 2015, Ali Tahsin Şahinkaya'nın 9 Temmuz 2015'te öldükleri nüfus kayıtlarından anlaşıldığından, dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18 Eylül 2012 tarih ve 158-1773 sayılı kararında ayrıntısı açıklandığı üzere, ölüm halinde sanığın cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasına, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler dışında hiçbir şekilde devam olunamayacağından ve bu kapsamda zaman aşımına ilişkin değerlendirme de yapılamayacağından kamu davasının ölüm nedeniyle düşmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir."
Bu kararın ardından görülen ilk celsede mahkeme, Yargıtayın bozma ilamına uyulmasına karar vermiş, Cumhuriyet Savcısı ise esas hakkındaki görüşünde, "sanıklar hakkında açılan kamu davasının ölüm nedeniyle düşürülmesini" talep etmişti.