Akşener’den baretli protesto
İYİ Parti Lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında Amasra’daki maden faciasına dikkat çekmek için kürsüye baretle çıktı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener; partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin konuştu. Toplantısı öncesi İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu; Bartın'ın Amasra ilçesinde 41 maden emekçisinin yaşamını yitirdiği facia nedeniyle toplantıya katılanları vefat eden madencilerin anısına saygı duruşuna davet etti.
Ardından Dervişoğlu, sözü Meral Akşener'e bıraktı. Akşener, partisinin Grup Toplantısı konuşmasında; facia nedeniyle madenci bareti ile kürsüye çıktı. Akşener, partisine katılan Prof. Dr. Kürşat Zorlu'ya parti rozetini taktim etti.
Akşener'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“Geçtiğimiz cuma milletçe çok büyük bir acı yaşadık. Fatih'in (II. Mehmet) Çeşm-i Cihan dediği Karadeniz'in incisi Amasra'mızı is kokusuna, kömür karasına ve gönül yarasına boğan büyük bir faciaya şahitlik ettik. Ne yazık ki 41 madenci kardeşimizi kaybettik. 41 eve kara elmasın bereketi gireceği yerde maalesef kömürün alevi düştü. Buradan bir kez daha kaybettiğimiz madencilerimizi yüce Allah'tan rahmet; ailelerine sabır diliyorum. Rabbim onları peygamber efendimize komşu eylesin. Milletimize bir daha böyle acılar göstermesin, başımız sağ olsun.
Takipçisi olmak görevimiz
Kazanın ardından ben de Amasra'ya gittim. Arkadaşlarımız ile birlikte acılı ailelerimize başsağlığı dileklerimizi ilettik. Dualarımızı ettik. Kardeşlerimizi ahirete uğurladık. Şimdi ise konuşma zamanı. Çünkü 41 kardeşimize ve geride bıraktıkları acılı ailelerine karşı sorumluluğumuz var. Türkiye'nin dört bir yanında her dakika ölümle burun buruna ekmek kavgası veren madencilerimize karşı sorumluğumuz var. Milletin avukatı olarak onların can güvenliğinin sağlanması için çabalamak, sorumluluğunu yerine getirmeyen için de gereğinin yapıldığının takipçisi olmak gibi çok önemli bir görevimiz var.
Talimat veriyorum
Buradan ilan ediyorum. Partimizin bütün hukukçu arkadaşlarımıza bir talimat veriyorum ki o bölgenin insanı Ünzile Yüksel başkanımın başkanlığında bu partimizin bünyesinde ne kadar avukat, hukukçu varsa madende şehit düşmüş o maden şehitleri ailelerimizin hakkını, hukukunu hiçbir şey almadan en ciddi şekilde takip edeceksiniz. Bu işin sorumluluğu sizdedir.
İhmale, vicdansızlığa kurban verdik
Yaptığımız inceleme ve çalışmalar sonucunda görüyoruz ki daha önce yaşanan birçok maden faciasında olduğu gibi Amasra'daki felakatte adete geliyorum demiş. Sayıştay uyarmış, raporuna yazmış. İş müfettişleri defalarca uyarmış. İdari para cezası kesmiş. Hatta yetkili kuruluşları geçtim, ocakta çalışan maden işçileri bile uyarmış. Ama sayın Erdoğan'ın atadığı yetkililer her zaman olduğu gibi kıllarını kıpırdatmamışlar. Göz göre göre gelen felaketi öylesine izlemişler. Sonuç, 41 kardeşimizi daha ihmale, iş bilmezliğe, vicdansızlığa kurban verdik.
Yaşanan felakete katliam denir
İşin en acısı da ne biliyor musunuz? Artık maalesef bu duruma şaşıramıyoruz. Çünkü bu kor daha önce de yüreğimize düştü. 17 Mayıs 2010'da Zonguldak'ta 30 canımızı kaybettik. 13 Mayıs 2014'te Soma'da tarihimizin en büyük maden faciasında 301 insanımızı yitirdik. 28 Ekim 2014'te Ermenek'te 18 kardeşimizi kaybettik. Aradan zaman geçti ve bugün Bartın'da yine aynı beceriksizliğin, iş bilmezliğin ve yine aynı aymazlığın sebep olduğu bir katliama şahit olduk. Bilerek katliam diyorum. Çünkü bu kadar uyarıya rağmen gerekli tedbirler almazsanız ve ölüme bile bile lades derseniz yaşanan felaketin adı cinayet olur, katliam olur.
Başarı hikayesi çıkarmaya çalıştı
Bu büyük felaketin ardından, devletimizin, madencilerimiz için, seferber olduğunu gördük. Ancak, resmi ve gönüllü, yüzlerce kardeşimiz, madencilerimizi kurtarmak için çırpınırken, ülkeyi yönetenlerin aymazlığı ve yaptıkları ciddiyetsiz açıklamalar yine hepimizi kahretti. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, ilgililere dönüp, 'Bu uyarıları, neden dikkate almadınız?' diyeceğine, 'İşçilerin sesine, neden kulak vermediniz?' diyeceğine; bu acıya sebep olanları, o dakika görevlerinden alıp, müfettişlerin önüne koyacağına, ne yaptı biliyor musunuz? 41 hayatın söndüğü bu felaketten bile, bir başarı hikayesi çıkarmaya çalıştı. Yaşadığımız ekonomik felaketten, başarı hikayesi çıkarmaya uğraşmak, yetmemiş olacak, tuttu, ölümden de, başarı hikayesi çıkarmaya kalktı.
Önce tedbir, sonra tevekkül
Empati kavramına yabancı olan bu arkadaş, 8 sene önce de, Soma’da, utanmadan çıkıp, 'ölüm bu işin fıtratında var' demişti. Bu defa da çıkıp 'Çok şükür, 24 saat geçmeden 41’inci şehidimize de ulaştık' dedi. 'Biz, kader planına inanmış insanlarız, bunlar her zaman olacaktır' dedi. Kaderden bahsetti, tevekkülden bahsetti. Gerçekten ibretlik. Tevekkül nedir? Tevekkül, her türlü tedbiri aldıktan sonra, bir işi, nihayetinde Allah’a havale etmektir. Ancak, her tür tedbiri aldıktan sonra. Hamdolsun hepimiz, kadere iman edenlerdeniz. Hamdolsun hepimiz hayrın ve şerrin, Allah’tan geldiğine inananlarız. Ancak, tevekkül, tembelliğe açılan bir kapısı değildir. Sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf, hiç değildir. Önce tedbir, sonra tevekkül. Dinimizin buyruğu budur.
Kozlu Maden’de 8 işçimizi kaybettik
Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip, üstüne de, tevekkülden bahsetmek, meseleyi kadere havale etmek, en hafif tabiriyle, terbiyesizliktir. 7 Ocak 2013’te, Kozlu Madeni’nde, metan gazı patlaması oldu. Kazada, 8 işçimizi kaybettik. Kazanın sebebini ve sorumlularını, tespit etmek için, soruşturma açıldı. Uzun süren bir yargı süreci başladı. Bilirkişi raporu, taşeron firmayı, müessese müdürünü ve yardımcısını, kabahatli buldu.
Taşeron firma, işi aksatmış. Göndermesi gereken ekipleri göndermemiş, tesisin güvenliğini tehlikeye atmış. Müessese müdürü de, taşerona yaptırım uygulamak yerine, işin üstünü örtmüş. Dava, 6 yılın sonunda, karara bağlandı. Yargı dedi ki, 'Kozlu maden ocağının, müessese müdürü, ölüme sebebiyet vermekten, tali kusurludur' 4 yıl hapis cezası verdi. Bunun üzerine, yaşamını yitiren madencilerin aileleri, karara itiraz ettiler. 'Bu kadar ağır bir kusurun cezası, nasıl 4 yıl olur?' diye, veryansın ettiler. 'Asli kusurlu olan biri, nasıl tali kusurlu sayılır?' diye, isyan ettiler. Peki mahkeme ne yaptı? 4 yıllık hapis cezasını, para cezasına çevirdi. Yaşadıkları acı yetmezmiş gibi, o ailelerin yüreğinde, bir de adalet yarası açıldı.
Bu da mı kader?
Peki, o müessese müdürüne ne oldu biliyor musunuz? Bay krizin imzasıyla, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na Genel Müdür olarak atandı. Yani, 8 canımızı kaybettiğimiz olayda, kusurlu bulunup, 4 yıl ceza alan bir kişi kurumun, en tepesine oturtuldu. Bu da mı kader, sayın Erdoğan. Bakanı atayan sensin. 4 yıl ceza alan adamı, TTK’ya genel müdür yapan sensin. Madene, yönetici atayan da sensin. Denetimlerin gereğini yapmayanlar da senin bakanın ve senin yöneticilerin. İşine gelince, 'bakanıma talimat verdim' demeyi biliyorsun. İşine gelince, üzerine basa basa, 'benim bakanım' demeyi de biliyorsun. Hadi bakalım. Madem senin bakanın, hesap sorsana. 'Nerede tedbirler?' desene. Sayın Erdoğan, işine geldiğinde 'benim bakanım' işine gelmediğinde, 'kader' diyemezsin. Beceriksiz yöneticilerinin hatalarına, iş bilmezliklerine, kader diyemezsin.
Hesabını soracağız
İktidarın umurunda olmasa da biz kaybettiğimiz madencilerimizin, hesabını soracağız. Soma’dan sonra yaşanan adaletsizliğin tekrarına seyirci kalmayacağız. Bu arada, ölüm aylıklarında, ciddi bir adaletsizlik var. Bunun giderilmesi için, meclis grubumuz, Plan Bütçe Komisyonu'na bir önerge verdi. Ama her zaman olduğu gibi AK Parti ve küçük ortağının oylarıyla reddedildi. Madem öyle, biz de bu konuda bir kanun teklifi getireceğiz. Milletvekili arkadaşlarıma talimatımdır; yolsuzlukla mücadele kapsamında vereceğiniz, kanun tekliflerimizin yanında bu konuyla ilgili kanun teklifimizi de, lütfen süratle meclis gündemine taşıyın. Milletimiz de, bu vesileyle iktidarın, madencilerimiz konusunda, ne kadar samimi olduğunu bir kez daha görsün.
Soma Faciası’nın üzerinden, 8 yıl geçmesine rağmen, haklarında soruşturma başlatılan, kamu görevlileri için bir buçuk yıldır, iddianame hazırlanmadı. İşletmenin sahibiyse, dört buçuk yıl hapis yattıktan sonra, 2020 yılındaki, infaz düzenlemesinden yararlanıp, cezaevinden çıktı. Bir vatandaşımızı tekmeleyen danışman da şimdi Frankfurt Konsolosluğu'muzda, ticaret müşaviri. İşte size sayın Erdoğan’ın adaleti. İşte sayın Erdoğan’ın vicdanı.
Boğazınıza dizilecek
Söz olsun, yemin olsun ki, Bartın’ı yeni bir adaletsizlik sarmalına, mahkum ettirmeyeceğiz. Yapanın yanına kar kaldığı, bu adaletsiz düzeni, biz değiştireceğiz. Devlete ciddiyeti, milletimize de hürriyeti, biz getireceğiz. Biz bu işin takipçisiyiz. Sorumluların, en ağır cezaları alması için, elimizden geleni ortaya koyacağız. Buradan, bir kez daha ilan etmek istiyorum, iş bilmezliğinizle, yüzsüzlüğünüzle, bezirganlığınızla yıktığınız yuvaların günahı, yakanızı bırakmayacak. Yediğiniz haram lokmalar, boğazınıza dizilecek. Allah şahidim olsun ki, yaptıklarınız yanınıza kar kalmayacak. Ve o kutlu gün geldiğinde hesabınızı, milletimiz sandıkta kesecek.
2022 yılı bütçesinde, toplam harcamalar için verilen ödenek 1 trilyon 751 milyar liraydı. Şimdi ise, önümüze getirdikleri dokümanlarda, harcamaların, 3 trilyon 134 milyar liraya ulaşacağı ifade ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, bütçede böyle bir sapma görülmedi. Bu rezalet de giderayak, AK Parti iktidarına nasip oldu.
Hani Nass vardı?
Tabi bir de faiz ödemeleri var. 2022 yılı için, devlet borçlanması genel giderleri dahil, toplam faiz ödemesi için konulan ödenek, 242 milyar lirayken bu yılın sonunda, 341 milyar lirayı aşması bekleniyor. Buna bir de, kur korumalı mevduattan gelecek 300 milyar liralık yükü eklersek toplam faiz ödemesi, 640 milyar lirayı aşacak. Hani bu arkadaşlar, faize savaş açmışlardı ya. Hani Nass vardı ya. İşte size Nass. İşte size bay krizin, sözüm ona, faizle olan savaşı.
31 Mart seçimlerinde, İstanbullunun iradesine, göz dikenlerin karşısında Emine Bulut’a, Şule Çet’e, Rabia Naz’a kıyanların, Enes Kara’ya ve daha nice canımıza, umutsuzluğu reva görenlerin karşısında, mülakatlardaki torpilin, KPSS’deki rezilliğin karşısında Kazdağları’nda, 350 bin ağacımızı yok edenlerin, orman yakıp, otel diken, hainlerin karşısında, saraydaki, 5-10-15 maaşlı danışmanların, israfın, rüşvetin ve yolsuzluğun, bakanlıklara kadar işlediği, bu çürümüşlüğün karşısında, bir olan, birlik olan, dimdik durup, hesap soran milletimizden korkuyorlar. İşte bu yüzden de, her korkağın yaptığı gibi, onlar da, baskıya ve zorbalığa sarılıyorlar. Eğer ki bizler, onlardan daha çok korkarsak kazanabileceklerine inanıyorlar. Vah ki ne vah. Çok, ama çok yanılıyorlar.
Bu yasa istibdat yasasıdır
Tüm itirazlarımıza rağmen, çağ dışı bir sansür yasasını, utanmadan, sıkılmadan, üstüne bir de, pişkin pişkin fotoğraf çektirerek Gazi Meclis'imizden geçirdi. Şüphesiz ki, bu yasa milletimizin hafızasında, bir utanç vesikası olarak kalacak. Türk demokrasi tarihinde, kara bir leke olarak anılacak. Tarihinin hiçbir döneminde, esaret kabul etmeyen bir millete, pranga vurmaya çalışan bu aymazlığı ne tarih, ne de vicdanlar unutmayacak... Buradan açıkça ilan ediyorum, bu yasa, bir istibdat yasasıdır. Bay kriz ile arkadaşlarına da buradan sesleniyorum, aziz milletimiz, ne darbeler ne baskılar görüp susmadı da sizin bu uyduruk sansür yasanızla mı sinecek sanıyorsunuz?"
Emekli madenci konuştu
Akşener, Grup Toplantısı'nın arasında emekli maden emekçisi Yaşar Cengiz Alpan'a sözü bıraktı. Alpan; şunları söyledi:
"Bu yüce ve Gazi Meclis'in İYİ Parti Grup Toplantısı'nda sizlerle konuşmam 'kader.' Kader beni bu konuşmayı yapmaya planlamış demek ki. Batısında Karadeniz Ereğli, Kandilli; doğusunda Kurucaşile; günayında Azdavay, Maksut; kuzeyinde Karadeniz olan taş kömürü havzasında sizlere selam getirdim. Selamla birlikte derin hüzün ve üzüntülerimi de getirdim. Atalarım yabancı kumpanyanın işyerlerinde madenci, dedelerim mükellefiyet döneminde madenci, babalarım gönüllü madencilerin çocuğuyum. Çocuklarım, torunlarım ise yer altında ölüm; yer üstünde yoksulluk diyen kuradaki şanslı madenciler. İşte bu havzanın gerçeği. Büyük Madenci Yürüyüşü ve Grevi ile yüzleştim. Haklı ekonomik taleplerimizin öncelikli olmadığının, önceliğin havzaya yatırım yapılmasını seslendirdik. Ne olduysa bu Büyük Madenci Yürüyüşü'nden sonra oldu. Zorunlu emeklilik, iş yerlerine taşeron sokulması ve en sonunda tamanen küçültülen bir havzaya sahip olduk. Bu havzada yaşayanlara bundan sonra ne yapacaklarına 90'lı yıllarda çok çeşitli alternatif projeler sunuldu. Ama ne yazık ki bunların hiçbiri yaşama geçirilemedi. Göç alan havza sürekli göç vermeye başladı.
Nereden bilecekler canlarından olacaklarını
Sendikanın asli görevi; iş yerinin güvenliğini sağlayacak şartların takipçisi olmasıdır. Bir iş yerinde çalışanların yaşayacağı çalışma koşulları için yapılan siyasi baskılardan korumaktır üyelerini. İş yerinde çalışma barışı ve çalışma disiplini zarar görürse iş güvenliğinin olumsuz etkilendiği bilinen bir gerçektir. Türkiye Taş Kömürü Kurumu'na çok ender ve çok az sayıda işçi alınması ise kura sonucu oluyor. Kurada şanslı olan gençlerimiz nereden bilebilirlerdi ki canlarından olacaklarını. Gurbette olan evlatlarımız seve seve madende çalışmak için geldiler. Hiçbir evladımız 'kaderinde' ölüm, can kaybı olduğunu bilemezdi ki. Amasra'da 41 canımızı verdik. Sendika, bu canlarımızı son yolculuğuna uğurlarken bizleri, hepimizi omuz omuza saf tutarak cenaze namazı kılacak töreni bile çok gördüler bize. İçim yanıyor, çok üzülüyorum ama onların sesini."
Yorumlar